Rusya'yla Nereye Kadar
Rusya’yla ilişkilerin niteliğini ve gelecekte alacağı biçimi görmek için; Batı’nın Ortadoğu’ya yönelişini, kısa ve uzun erimli hedeflerini; Türkiye’nin konumunu ve Rusya’nın amacını bilmek, bunları birlikte değerlendirmek gerekir. Bu yapıldığında gerçek durum kolayca görülecek ve geleceğe yönelik bulanık görüntü netlik kazanacaktır. Türkiye, Batı ve Rusya arasındaki ilişkilerde, yapısal karşıtlıklar vardır ve bu ilişkiler köklü dönüşümler olmadan Türkiye yararına sağlam bir zemine oturamaz. Küresel iki büyük güç arasında siyaset yapmak; yüksek bilinç, tutarlı çizgi, doğru ve kararlı tutum gerektirir. Kamusal değerleri dağıtılmış, üretimden yoksun, borca batmış ve hepsinden önemlisi ulusal birliği zedelenmiş bir ülkede; önlemi alınmamış tepkisel değişimler, yalnızca yararsız değil aynı zamanda tehlikelidir.
Deneyim ve Liyakat
AKP, kuruluşundan bir yıl sonra 2002 seçimlerinde yönetime geldiğinde ne yapacağını, nasıl bir politika izleyeceğini bilemez durumdaydı. Yüzde 34 oy almış ama Doğru Yol Partisi’nin yüzde 9,54 oyla baraj altında kalmasından yararlanarak Meclis’te yüzde 66 gibi büyük bir çoğunluk elde etmişti. Tutarlı bir programı, yetişmiş kadrosu ve yönetim deneyimi yoktu. ABD ve AB’nin destek ve yönlendirmesi altında kurulmuş ve yönetime gelmişti. Yöneticilerinin niteliği ve dış bağlantıları nedeniyle, tutarlı bir politika izleyemeyecek bir görüntü veriyordu. Batı yanlısı siyaset yürütecekti ama düşünsel yapısı Batı değerleriyle çelişen bir temel üzerine oturuyordu. Gazetecilerin zikzak politikası adını verdiği çelişkili uygulamalar, Türk devlet siyasetine bu dönemde yerleşti. Cumhuriyet’in geliştirip olgunlaştırdığı barışçı dış politika, yetişmiş kadrolarıyla birlikte kenara itildi ve mezhepçiliğin öne çıktığı çelişkili uygulamalar dönemine girildi.
Deneyimsizlik ve çapsızlık; Stratejik Derinlik, Çok Boyutlu Dış Politika ya da Komşularla Sıfır Sorun gibi gösterişli söylemlerle örtülmeye çalışıldı. İçi boş açıklamalarla bugün söylenenin yarın tersi söylendi ve sürecin doğal sonucu olarak, Türkiye, saygınlığı olmayan yalnız bir ülke haline geldi. Buna da bir tanım bulundu ve değerli yalnızlık denildi. Rusya’yla ilişkiler, böyle bir dönemde devreye girdi ve zikzak politikasının çarpıcı örneklerinden biri daha ortaya çıktı.
Uçak Düşürme
Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürmesi, iki ülke arasındaki ilişkiyi aşan, uluslararası boyutlu ciddi ve tehlikeli bir olaydı. Bir NATO ülkesi, soğuk savaşın başladığı 1950’den beri yani 66 yıl aradan sonra ilk kez bir Rus uçağını düşürüyordu.
Uçak düşürme hakkında yapılan açıklamalar, olayın önemini yansıtmaktan uzaktı. “Bugün de aynı şeyi yaparız”, “orada ne işiniz vardı”, “onlar bizden özür dilesin”, “Türkiye'ye saldırı, NATO'ya saldırıdır” 1 türünden açıklamalar, olayın önemini kavramamış içe dönük siyasi iletilerdi.
Yapılan yanlışlığın ve sert açıklamaların neden olduğu zararlar, somut sonuçlarıyla ortaya çıkınca, söylemler biçim değiştirdi ve karşıtına dönüşerek yumuşak tonlu iletiler haline geldi. Önce, üzüntüler dile getirildi, daha sonra özür dilendi. 2
Özürden “Stratejik” Birlikteliğe
Söylemler, kısa bir süre içinde özür dileme sınırını da aştı ve Rusya’yla ilişkilerin stratejik birlikteliklere doğru gittiği açıklamasına dönüştü. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; “Rusya ve Türkiye özellikle stratejik konularda birbirine güvenmiştir. Türkiye ve Rusya birbirine güvenebileceğini anlamıştır” dedi. 3
Recep Tayyip Erdoğan: “Rusya ile ilişkilerimiz bizler için çok çok önemli, bölge için çok çok önemli” biçiminde açıklama yaptı. 4
Esen rüzgara göre davranma ya da bugün söylediğini yarın değiştirme davranışı, siyaset belirleyen karar vericilerle sınırlı kalmadı. Gazeteciler, emekli askerler, terör uzmanları, akademik ünvanlı televizyon konuşucuları; yönetimle ters düşmemeye özen göstererek gerçeği yansıtmayan benzer şeyler söylediler. “Vatan savaşından” söz edenler bile oldu.
ABD ve Ortadoğu
ABD, 1998’de saptadığı ve 21.yüzyılı kapsayan “Yeni Bir Yüzyıl İçin Amerikan Ulusal Stratejisinde”, Ortadoğu’dan 2050 yılına dek vazgeçmeyeceğini açıklamıştır. Açıklama yönünde Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya sokmuş ve bugüne getirmiştir. Ortadoğu’dan çekilmeyi aklından bile geçirmemekte, Rusya’nın bölgeye yerleşmesinden rahatsızlık duymaktadır.
İki büyük silahlı güç, Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’da, çatışma olasılığı bulunan bir konumda karşı karşıya gelmiştir. Nükleer silahların tehlikeli gücü, tarafları görüşmelerle sağlanacak bir uzlaşmaya zorlamaktadır.
Rusya
Rusya, Avrupa’nın doğalgaz gereksinimini karşılayan ülkedir ve bu konuda rakipsizdir. Durumdan rahatsız olan Avrupa Birliği ve ABD, bu bağımlılığı sona erdirmek için yeni seçenekler peşindedir. Günümüz koşullarında bu seçenek, Basra Körfezi’yle Doğu Akdeniz’de bulunan ve dünyanın en zengin yatağı olduğu söylenen Katar ve İsrail doğalgazın, Rusya’nın inisiyatifi dışında Avrupa’ya taşınmasıdır.
Yalnızca Doğu Akdeniz’deki doğalgazın, Avrupa'nın ve bölgenin yüz yıllık gereksinimini karşılayacak düzeyde olduğu söylenmektedir. Büyük güçler, bu bölgeye egemen olma ya da en azından etken olma savaşımı içindedir. Putin’in, “bizi üçüncü dünya savaşına zorluyorlar” sözü, çatışmanın şiddetini göstermektedir.
Suriye’ye Neden Saldırıldı
Suriye’yi kana bulayan çatışmalar süreci, 2009’da Katar’ın Şam’a, doğalgaz boru hattı inşa etme önerisiyle başladı. Öneriye göre, Katar gazı Rusya’nın inisiyatifi dışında; Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den geçip Türkiye’ye dek uzanacak buradan Avrupa’ya ulaştırılacaktı. Öneriyi Katar yapmıştı ama projenin gerçek sahipleri ABD ve AB’ydi.
Suriye, bu öneriyi kabul etmedi ve tam tersi bir tutumla, Rusya’nın içinde bulunduğu rakip bir projeye imtiyaz verdi. 2010’da 10 milyar dolarlık İran-Irak-Suriye “İslami Boru Hattı” tasarısını seçti. Aynı yıl Suriye’nin orta kesimlerinde bulunan doğalgaz, bu hatta bağlanacaktı. Anlaşma, 2011’de yapıldı ve o yıl Suriye kan gölüne döndü. Terör saldırıları sürerken, bu kez 2012’de İran’la bir memorandum imzalandı. 5
Rusya ve İran’la girdiği ilişki, Batı’nın Beşar Esad’a karşı, gazetecilerin “boru hattı savaşları” adını taktığı terör saldırılarını başlatmasına neden oldu.
Bu gelişmeler, Türkiye’nin aşırı dostlukla başlattığı Suriye ilişkisini, aniden Esad üzerinden aşırı düşmanlığa dönüştürmesine neden oldu. AKP, Batı’dan buyruk almışçasına Şam yönetimine karşı tavır değiştirdi ve ABD yetiştirmesi muhalif gruplara destek verdi.
Suriye ve Rusya
Rusya, doğalgazda kurduğu tekelin kırılmasını önlemek, Doğu Akdeniz’de var olmak ve Suriye’den çıkmamak için her türlü çatışmayı göze almıştır. Bu amaçla ABD’nin yaptığı gibi, şimdilik çatışmalara dolaylı katılmakta, sürekli olarak işbirliği yapacağı yardımcı güç aramaktadır. Suriye onun en büyük bağlaşığıdır (müttefikidir) ama PYD’ye Moskova’da büro açtırması, İsrail’e karşı yumuşak tutumu, muhaliflerin bir bölümüyle ilişki kurmaya çalışması bu arayışın örnekleridir.
Suriye’de, amacına uygun düşen her türlü yönetim seçeneğine açık. Büyük devlet politikası bunu gerektiriyor. Çarlık Rusya’sının ve Batı sömürgeciliğinin, 19.yüzyıl Kürt politikasının yeniden gündeme gelmesinin nedeni de bu.
Somut Durum
ABD ve Rusya’nın, Türkiye dahil, kullandıkları güçleri bir kenara bırakıp uzlaşma ve Ortadoğu’yu paylaşma olasılığı her zaman vardır. Yeni haritayı, birlikte çizebilirler. Büyük güçlerle işbirliği, fille yatağa girmek gibidir. Palmerston haklıdır. Uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluk ve düşmanlıklar yoktur, çıkarlar vardır. Ayakta kalmak için bağımsız ve güçlü olmak koşuldur.
Ortadoğu’da bugünkü somut durum şudur: ABD; Ortadoğu’dan çıkmayacağını, Kürt devleti kuracağını, Koridoru açacağını ilan ediyor ve açıklamaları yönünde adım adım ilerliyor. Rusya, Doğu Akdeniz’de olacağım ve doğal gaza dayanan tekelimi koruyacağım, Suriye’den çekilmeyeceğim diyor. Üslerini kuruyor, kurduklarını genişletiyor ve bölgeye kalıcı biçimde yerleşiyor. Olayların gelecekte alacağı biçim, güç dengelerinin değişkenliğine bağlı.
Türkiye
Türkiye, “iki cami arasında beynamaz” tutumu içinde, bir yandan öbür yana savrularak esen rüzgara göre değişen yönsüz ve rotasız yolda ilerliyor. Neyi, ne zaman ve nasıl yapacağı belli değil. Kendine özgü tutarlı bir politikası yok. Üstelik bu tutum dış siyasetle ilgili bir sorun da değil. BOP Eşbaşkanlığı, PKK ve çözüm süreci, Fetullah Gülen’e verilen destek, orduya kumpas gibi konularda geçmişte yaşanan zikzaklar ortadadır. Şimdi, Suriye konusunda zikzak U dönüşüne dönüşmüş durumdadır.
Rusya’yla Nereye Kadar
Türkiye’nin Rusya’yla son dönemde kurduğu ilişkiyi, kimi kesimler olumlu gelişmeler olarak değerlendiriyor. Kuramsal olarak, ortak hedeflere yönelen birlikteliklerin olumluluk içereceği açıktır. Ancak, bu olumluluk eşit güçler arasındaki ilişkiler için geçerlidir. Üstün güce bağımlı olanlar, o gücün etkisi altındadır ve güçlü olan belirleyicidir. Dünya siyasi tarihi, bu gerçeği kanıtlayan örneklerle doludur. Türkiye-Rusya ilişkisi, çok yönlü karmaşıklığı içinde taşımaktadır ve bu ilişki Türkiye'nin Batı’ya bağımlılığı nedeniyle, her an eskisinden daha kötü bir sonuca evrilebilir.
Türkiye, 1946’dan beri 70 yıllık bir Batı’ya bağlanma ve aynı süre içinde Rusya’ya düşmanlık döneminden gelmektedir. Batı’ya bağlanma o denli yoğundur ki, özellikle ABD, Türk Devleti’nin kılcal damarlarına dek girmiştir. Türkiye; silahtan tarıma, sanayiden teknolojiye dek Batı’ya bağımlı durumdadır. Bu bağımlılıktan kurtulmak yurtsever bir görevdir ancak AKP’nin bunu yapacak ne gücü, ne isteği ne de bilinci vardır.
Nesnel Durum
AKP, Rusya’nın Suriye’ye yerleşme amacına ters gelen ne kadar uygulama varsa, hemen tümünü yapmış durumdadır. BOP eşbaşkanlığını kabul etmiş, Irak saldırısını desteklemiştir. Rusya’nın asal müttefiki Beşar Esad’ı, devirmek istemiş, bu konuda elinden geleni yapmıştır. Ilımlı muhalefet dediği ABD yetiştirmesi silahlı Suni gruplara destek vermiştir. Şimdi, ÖSO denen terör örgütüyle birlikte askeri harekat yapmaktadır. Batı’nın terör örgütlerini silahlandırıp desteklediğini söylemektedir ama İncirlik başta olmak üzere hava alanlarını, Rusya’nın düşmanlarına yani Batı’nın kullanımına açık tutmaktadır. NATO’nun üyesidir.
Rusya, Ortadoğu doğalgazını kendi inisiyatifi dışında Avrupa’ya ulaştırmamak için her türlü çatışmayı göze almışken, AKP, Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın, Avrupa’ya taşınması için İsrail’le anlaşma yapmıştır. Rus doğalgazının, Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımasını öngören Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesini 24 Aralık’ta aceleyle onaylamasının, İsrail Anlaşması’nı dengeleyeceğini sanmaktadır.
Gerçek Nedir, Nasıl Göreceğiz
Türkiye, kendini, ABD ve AB’ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında Rusya’ya da bağlamıştır. Şimdi, siyasi bağlantı içine girmektedir. ABD ve AB’ye bağımlılığı sürerken, bu iki gücün çatıştığı Rusya’yla iş çevirmektedir. Karşıt güçlerin oluşturduğu blokların ikisiyle birden aynı anda müttefik olunamaz. Uluslararası ilişkilerde, biraz ondan biraz bundan davranışı yoktur. AKP icadı bu tavrın sonu hüsrandır. Aceleyle atılmış bu hesapsız adımın sonuçları yakında görülecektir.
Türkiye, oluşmakta olan tehlikelere karşı, ulusal nitelikte bir yönetime kavuşup Atatürk’ün bölgeye yönelik politikasını; günün koşullarını gözeterek ve kendi gücüne güvenerek uygulamak zorundadır. Bunu yapmadığı sürece, giderek karmaşık duruma gelen olaylar karşısında kendi yolunu belirleyemeyecek, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, büyük gördüğü bir gücün peşinden sürüklenecektir.
1 “Erdoğan: Hava Sahamızı İhlal Eden Rusya'dan Özür Dilemeyeceğiz” http://www.haberturk.com
2 “Erdoğan’dan Rusya ve İsrail Açıklaması” http://www.bbc.com
3 “Türkiye-Rusya İlişkileri” http://www.aljazeera.com.tr
4 “Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Son Dakika Suikast Açıklaması” http://www.hurriyet.com.tr
5 “Suriye; Nihai Boru Hatları Ülkesi Savaşı” http://www.evrensel.net
Metin AYDOĞAN, 8 Ocak 2017