21 Nisan 2010
RÜZGAR ARTIK ATLANTİK'TEN ESMİYOR...
İrfan Tuna
Ülkemizi ve toplumumuzu kendi çıkarlarına uygun olarak dönüştürmek, yönlendirmek isteyenler, bu konuda yaygın basın-yayın organlarının ülke ve toplum üzerindeki etkisini çok iyi biliyorlar.
Bu nedenle, Türkiye’mizin, ABD denetiminde dönüştürüldüğü her dönemde, basın-yayın organları üzerinde yoğun operasyonlar yapılıyor. Ağır baskılar yaşanıyor.
Örneğin, ’’Besleme Basın’’ kavramı, ülkemizin ABD tarafından en köklü biçimde dönüştürüldüğü Menderes döneminde ortaya çıktı.
Menderes Başbakanlığındaki, Demokrat Parti hükümeti, hükümet yanlısı basına, elindeki devlet olanaklarıyla her türlü kolaylıkları sağlarken, muhalif basın organlarını basan matbaalar üzerinde bile ağır baskılar uyguladı.
Türkiye’mizin ABD denetiminde Demokrat Parti aracılığıyla dönüştürüldüğü bu dönemde Kemalist Devrim’in ’’Bağımsız Türkiye’’ ideali ve tüm kazanımları terk edildi…’’Küçük Amerika’’ olma özlemi her şeyin önüne geçti… ABD’nin ’’Yeşil Kuşak’’ projesi kapsamında ABD güdümlü tarikatların, cemaatlerin önü açıldı… ABD ile sıkı bağımlılık ilişkilerinin temelleri atıldı, egemenliğimizi ABD’ye teslim eden ikili anlaşmalar yapıldı… Amerikan üsleri topraklarımıza yerleştirilmeye başladı… ABD çıkarları için Mehmetçiğimiz Kore’ye gönderildi… Ülkemiz NATO’ya girdi… ABD derin devletinin askeri ve sivil uzantıları ülkemize yerleşti, ABD güdümünde Komünizmle Mücadele Dernekleri kuruldu…
Menderes’in ’’Besleme Basını’’ ABD denetimindeki bu dönüşümün şakşakçılığını yaptı. Topluma dört bir yandan ABD hayranlığı aşıladı…
***
Ülkemizin ABD denetiminde dönüştürüldüğü bir diğer dönem, 24 Ocak Kararları ve onun ardından gelen 12 Eylül Darbesi’nin bir ürünü olan Turgut Özal Dönemi’dir.
Bu döneme de basın konusunda, Turgut Özal’ın ’’2 buçuk gazete kalacak’’ sözleri damgasını vurdu.
Turgut Özal’ın, 2 gazeteden kastettiği Hürriyet ve Sabah’tı. Buçuk kapsamında gördüğü ise Cumhuriyet gazetesiydi.
Hasan Cemal, bu dönemde Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu.
Hasan Cemal’in, Cumhuriyet’in başına getirilmesinden bir süre sonra Uğur Mumcu ve pek çok önemli gazeteci-yazar Cumhuriyet gazetesinden ayrıldı, Cumhuriyet gazetesi çok ağır yara aldı. Gazetenin tirajı, 100 binden, 30 bine düştü.
***
Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesinde yine önemli gelişmeler yaşandı.
’Ergenekon’ davasında 2 yıla yakın bir süredir tutuklu olarak yargılanan Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, Ankara Temsilciliği görevinden alındı, yerine Akşam gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer getirildi.
En başta ’’vefa’’ ve dayanışma duygularını yaralayan bu durum, hem Cumhuriyet gazetesi dışında, hem de gazete içinde haklı olarak, derin tartışmalar yarattı, büyük rahatsızlıklara neden oldu.
Mustafa Balbay’ın, 16 Nisan'da ikinci Ergenekon davasında yargılandığı mahkeme salonunda, görevden alınmasını, "Aldığım ilk müebbet ceza" diye değerlendirdiği basında yer aldı. Mustafa Balbay, kırgınlığını, basında yer alan "Yazarlık makamımı korumaya çalışıyorum" sözleriyle dile getirdi.
Gazete yazarlarından Orhan Bursalı, Emre Kongar ve Özgen Acar, Balbay'ın görevden alınmasını eleştiren yazılar yazdılar… Oktay Akbal’ın bu konuda yazdığı yazının sayfaya konmadığı, bunun üzerine gazeteyle ilişkisini kestiği ileri sürüldü… Ataol Behramoğlu, gazetedeki yazılarına "Biraz düşünmek için" ara verdiğini açıkladı. Ümit Zileli’nin bir yazısına gazete yönetimi tarafından sansür uygulandığı belirtildi.
Kanaltürk program yapımcısı Kürşat Başar ve Tuna Kiremitçi’nin gazeteye transfer edilmesine ilişkin olarak da gazete içinde büyük hoşnutsuzluklar olduğu söyleniyor…
***
Cumhuriyet gazetesi ve genel olarak tüm yazılı ve görsel basın yayın organları üzerinde yaşanan operasyonlar, ülkemizi Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yeniden biçimlendirmeyi amaçlayan ABD denetimindeki operasyondan bağımsız değil hiç kuşkusuz.
Geçmişte, Demokrat Parti döneminde Atlantikçilerin değirmenine su taşıyan ’’Besleme Basın’’ın yerini, günümüzde ’’Yandaş Medya’’ aldı.
Ama bu kez, bu konudaki tüm yoğun çabaların öncekiler gibi başarıyla sonuçlanması olanaksız.
Çünkü ABD denetiminde sürdürülen önceki tüm dönüştürme operasyonlarında, rüzgâr Atlantikçilerden yana esiyordu. Dünyadaki rüzgâr onlardan yanaydı.
Bugüne kadar, yükselen Atlantik rüzgârının gücüyle başarıya ulaştılar.
Oysa şimdi, rüzgâr artık Atlantik’ten değil, Avrasya’dan esiyor… Atlantik rüzgârının ne ABD’yi, ne de işbirlikçilerini başarıya taşıyacak gücü yok ve olmayacak da.
Bu nedenle, hiçbir baskı ve zorbalığın, daha önceki dönemlerde olduğu gibi Atlantikçileri zerre kadar başarıya ulaştırma şansı yok…