Sabetaycı avı İsmail Cem’le başladı

Tartışma Alanı

Sabetaycı avı İsmail Cem’le başladı

İletigönderen Veled » Prş May 10, 2007 14:37

Sabetaycı avı İsmail Cem’le başladı



Türkiye’nin köklü ailelerinden İpekçiler’e mensup İsmail Cem, gazetecilik yaptı, ardından siyasete atıldı. Cem, Yalçın Küçük’ün Sabetaycı avcılığına başlamasına da vesile oldu.


--------------------------------------------------------------------------------

Bir gazetecinin sorusu üzerine İsmail Cem, “İlk makinem Voglander’di. Babam Almanya’dan getirmişti. 13-14 yaşında olmam lazım. 6x9’luktu, iyi fotoğraf çeken bir makineydi. Ortaokul son sınıfta Zeiss’im oldu. Ortaokul yıllığını ben fotoğrafladım.” cevabını veriyordu. Cevaptan da anlaşılacağı üzere Cem, hali vakti yerinde bir ailenin ferdiydi. Röportajın bir yerinde sorulan “Galatasaraylısınız ama hiç GS fotoğrafınızı görmedik?” sorusuna ise şöyle cevaplıyordu Cem: “İlerde yapabilirim. Daha sonuna geldiğim kanaatinde değilim.”

Bu röportaj yapıldığında tarih 17 Şubat 2002 idi. İsmail Cem, bundan birkaç ay sonra, üç hükümette yaklaşık beş yıldır sürdürdüğü dışişleri bakanlığı görevinden ve DSP’den 12 Temmuz 2002 itibariyle istifa etmiş, ardından, adları ‘troyka’ya çıkacak Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş ile beraber Yeni Türkiye Partisi gibi bir oluşuma girişmiş, başarısız olunca da, 2004 yılında partisiyle birlikte CHP’ye katılmıştı. O tarihten sonra siyasi arenada pasif olmayı yeğleyen Cem’in bu tavrında, yakalandığı amansız hastalığın etkisi vardı. İsmail Cem, 24 Ocak günü, bu dünyanın faniliğini hatırlatarak vefat etti. “İlerde yapabilirim. Daha sonuna geldiğim kanaatinde değilim.” sözünü sarf etmesinin üzerinden çok değil, beş yıl geçmişti. Gerçek olan, İsmail Cem artık yoktu!

İsmail Cem, ünlü İpekçi ailesinin bir ferdiydi. İpekçiler öncelikle sinema sektörünün Türkiye’deki ilk temsilcilerinden bir aile olarak bilindi. İpek Film’in sahibi de İsmail Cem’in babası Mehmet İhsan İpekçi’ydi. Aile, ayrıca Beyoğlu’nda Fitaş, Yeni Melek, Emek gibi birkaç sinema salonu da işletmişti. Sinemacılıkta isim yapmış olan ailenin bir başka ferdi Abdi İpekçi de sonraki yıllarda adını Türk basın tarihine yazdıracaktı. Abdi İpekçi’yi önemli kılan, bugün mirasçıları sayılabilecek talebelerinin dahi uygulamadığı basın meslek ilkelerine getirdiği dinamizmdi.

Moda dünyasından tanıdığımız Cemil İpekçi ise, her ne kadar İpekçi ailesinin evlatlığı olsa da İpekçiler’le akrabaydı; İsmail Cem ile Cemil İpekçi kuzendi. Bu bağ, İsmail Cem’in annesi Şerife Rikkat (Cezzar) ile Cemil İpekçi’nin ismini aldığı dedesinin kardeş çocukları olmasından kaynaklanıyordu. İpekçi ailesini günümüz Türkiye’sinde temsil eden isimlerden biri de İsmail Cem’di kuşkusuz. Farklı sahalarda eğitim almasına ve onun yetişme çağında, sinema sektöründe aile henüz iflas bayrağını çekmemiş olmasına rağmen İsmail Cem, baba mesleğini değil gazeteciliği tercih etmişti. Fotoğrafçılığa olan merakı sebebiyle Robert Kolej’de çektiği öğrenci arkadaşlarının eylemi ile ilgili fotoğrafı, eniştesi Ali Ulvi Ersoy’un karikatürist olarak çalıştığı Cumhuriyet’te yayınlanmasına rağmen, gazeteciliğe ilk adımını, genç yaşında Karacanlar’ın güvenip Milliyet gazetesini teslim ettiği Abdi İpekçi’nin Milliyet’inde atmıştı. İsmail Cem’in, İpekçi ailesinden olmasına rağmen İpekçi soyadını kullanmamasının sebebi de buydu. Abdi İpekçi, gazetede ikinci bir İpekçi isminin rahatsızlığa meydan vereceği kanaatindeydi, ki gazeteci Leyla Umar’ın şahit olduğu şu hadise ile onun adı İsmail Cem oluvermişti: “Biraz sonra Abdi, ‘Buldum!’ diye bağırdı ve Cem’e, ‘Göbek adın İsmail, soyadın Cem olsun.’ dedi. Ve Cem, çok kısa bir süre sonra yeni adıyla yazılarını yazmaya başladı.” İsmail Cem, sürekli taşıdığı gazeteci olma vasfının yanında sonraki yıllarda Türk siyasetinde de ağırbaşlı ve ilkeli tutumuyla ilgiyle izlenen bir politikacı olacaktı.

1940 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cem, ailesi hali vakti yerinde olduğu için rahat bir çocukluk geçirir. Aile yazları Büyükada’da ikamet eder, ki o zamanlar İstanbul’un en önemli ailelerinin buluştuğu, önemli ve derin dostlukların kurulduğu bir yerdir Büyükada. Işık Lisesi’nin ardından Robert Kolej’i bitiren İsmail Cem, askerlerin Türkiye’de 27 Mayıs 1960 darbesini yaptığı sırada Lozan’da hukuk tahsili görmektedir. 1963 yılında mezun olup Türkiye’ye döndüğünde, babasının vazgeçirmeye çalışmasına rağmen gazetecilik yapmayı kafasına koyduğu için tahsili ile alakalı bir işe yönelmez.

MİLLİ GÜVENLİK AKADEMİSİNDE ASKER

Milliyet Gazetesi’nde İpekçi soyadını kullanmadan yazılarına başlayan İsmail Cem, Robert Kolej’in bir çay partisinde tanıştığı Elçin Trak’la evlenir. Elçin Hanım, İttihat Değirmencilik firmasının sahibi ve Fenerbahçe Kulübü’nün 1961-62 ve 1981-82 yıllarında başkanlığını yapmış Priştineli bir aileye mensup Halit Razi Trak’ın kızıdır. Razi Trak’ın bir diğer kızı İnci Hanım da, trafik kazasında hayatını kaybeden gazeteci Ercan Arıklı ile evlenmişti. Eski evliliğinden Arıklı ile bacanak olan İsmail Cem, onunla ortak işlere de imza atmıştı. 1966 yılında ABC adıyla haftalık bir gazete çıkaran Cem, Cumhuriyet Gazetesi’nde de çalışır. 1969 senesinde askerliğini Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda asteğmen olarak yapmaya başlayan Cem, altı ay Tuzla Piyade Okulu’nda eğitim alıp askerliğine Harp Akademileri’nde devam eder. Buradaki altı ayın sonunda ise Milli Güvenlik Akademisi’nde askerlik vazifesini tamamlar. İsmail Cem, akademide subay ve sivillere verilecek eğitimin planlandığı kurulda görev alır.

Askerden sonra Milliyet’te gazeteciliğe devam eden Cem bu dönemde yazdığı bir kitapla, oldukça övgü toplar. Kitabının adı Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’dir. Osmanlı’yı seven, onu çağının şaheseri olarak kabul eden İsmail Cem, bu dönemde vuku bulan 12 Mart 1971 muhtırasına karşı da ağır eleştiriler getiren birisidir.

1974 yılında Bülent Ecevit tarafından TRT Genel Müdürlüğü’ne getirilir. Henüz 34 yaşındadır. Burada önemli işlere imza atan Cem, ilk mevlit yayınını yapmanın yanında arabeski de TRT ekranlarına ilk kez taşıyan kişi olur. Komünistlik yapmakla da suçlanan İsmail Cem, yakın arkadaşlarını da TRT’ye davet eder.

ÜSLUBUYLA TAKDİR TOPLADI

Onun TRT genel müdürlüğü dönemi Meclis gündemine dahi getirilir. Bir süre sonra Milliyetçi Cephe tarafından görevden alınıp yerine Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın getirildiği Cem için 17 Mayıs 1975 tarihli Resmî Gazete’de ilginç gerekçeler yer alır: “İsmail Cem İpekçi, kanunun aradığı niteliklere sahip bulunmadığı gibi, millî güvenlik açısından TRT’nin başında tutulmasını sakıncalı kılan nitelikler taşımaktadır…” Daha sonra TRT’deki 500 gününü kitaplaştıran İsmail Cem, TRT’de çalışmaya başlarken, kuzeni Abdi İpekçi’nin İsmail Cem olarak önerdiği ismi resmî kayıtlarda da düzeltmek üzere mahkemeye başvurur. Artık onun ismi kanunen de İsmail Cem olarak tescillenir. TRT’den uzaklaştırılmasına karşı Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararına binaen 1978’de, tekrar, çok kısa bir süreliğine TRT Genel Müdürlüğü’ne dönen Cem, bu sefer de Bülent Ecevit’in isteğiyle istifa eder.

Daha önce genel müdürlükten ayrıldıktan sonra Ercan Arıklı ve Kadri Kayabal ile Ekonomi Politika gazetesini çıkaran Cem ve arkadaşları bu işte de pek başarı sağlayamayınca gazeteyi satar. Kuzeni Abdi İpekçi’nin öldürülmesi üzerine bu dönemde yurtdışına gider. Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü’nde Siyaset Sosyolojisi dalında yaptığı mastırını 1981 yılında tamamlar. Kenan Evren ve arkadaşlarının Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesini yapmasından sonra Türkiye’ye dönen Cem, yakın dostu Güneri Civaoğlu’nun yayınladığı Güneş’te çalışmaya başlar.

1987 yılındaki seçimlerde İstanbul’dan TBMM’ye giren Cem, 1991 seçimlerinde de milletvekilliği yapar. Tansu Çiller’in başbakanlığındaki 50. hükümette Kültür Bakanlığı’na getirilen İsmail Cem, 1995 yılında Kayseri’den DSP adına vekil olarak girdiği Meclis’te Avrupa Birliği ile ilgili önemli görevler üstlenir. 28 Şubat sürecinde sivil inisiyatifin dışındaki girişimlerle alaşağı edilen Erbakan Hükümeti’nden sonra kurulan 55. Hükümet, yani üçüncü Mesut Yılmaz Hükümetinde Dışişleri Bakanlığı ona verilir. 30 Haziran 1997 tarihinde oturduğu bu koltukta Ecevit’in başbakanlığında kurulan 56 ve 57. Koalisyon hükümetleri döneminde de oturmaya devam eden Cem, 12 Temmuz 2002’de Dışişleri Bakanlığı ve DSP’den istifa ederek ayrılır. Onun dışişleri bakanlığı sürecindeki en önemli gelişmelerden biri Yunanistan ile Türkiye’nin yakınlaşması olarak anılacaktır.

Siyasi hayatında kendi üslubunu koruyan ve bu tarzıyla da siyasette örnek isim olan İsmail Cem’in, Elçin Hanım’la evliliğinden iki çocuğu gelir dünyaya. Önce oğlu İhsan Kerim’i Brezilyalı Andrea ile evlendiren İsmail Cem, ardından da kızı İpek’i Irak asıllı Shwan Taha ile evlendirir. Kerim’den Yasemin ve İsmail Kerim, İpek’ten de Kumru Emine ve İman adında dört torun sahibi olan İsmail Cem’in yayınlanmış 16 kitabı bulunuyor. Yazarken elinde mürekkep lekeleri olduğu halde vefat ettiği 17. kitabı Ortadoğu üzerine de yılsonuna kalmadan çıkacak. Cem’le ilgili yakın zamanda bir de nehir söyleşi kitabı yayınlanacak.

YALÇIN KÜÇÜK’ÜN HEDEFİ OLDU

Koyu bir Galatasaray taraftarı olan Cem, akvaryum balıkçılığı ve Uzakdoğu’nun cüce ağaçlarına meraklı birisiydi. Klasik Türk ve Batı müziği dinlemeyi seven İsmail Cem, Yalçın Küçük’ün Sabetaycı avcılığına dönüşen serüvene başlamasının da nedenidir aynı zamanda. Turgut Özal vefat ettikten sonra cumhurbaşkanlığı seçimi için Süleyman Demirel ile beraber İsmail Cem’in adı da gündeme gelir. İşte, bir röportajımızda söylediğine göre Yalçın Küçük de bu sırada devreye girer: “Biz Demirel’i tasfiye etmeyi düşünüyorduk ama sonradan ben şu değerlendirmeyi yaptım hapiste iken, zindan dediğimiz mezarda. Doğu (Perinçek) ile beraberdik. Amerika’nın birinci tercihi İsmail Cem’dir ve bize göre İsmail Cem, Demirel’den çok çok yararlı olmayan, tehlikeli bir insandır. Bunu durdurmak istiyordum ama çaresizdim. Dolayısıyla o sırada ilk ciddi yazılar Doğu Perinçek’in dergisinde yayımlanmaya başladı. Şimdi bana herkes ‘Bu işlere niye başladınız?’ diye soruyor. Ben İsmail Cem’in cumhurbaşkanlığını engellemek için bunu kullandım. Bunu açıkladığım takdirde ne olursa olsun bu Meclis onu seçmeyecektir diye düşündüm. Başarılı da oldum.”

O zaman hapiste olmasına rağmen cumhurbaşkanlığına aday olacak birisi için böylesi planlar yapıldığına göre, bugün de aynı amaçla bazı ‘siyasi kapanların’ kurulduğunu tahmin etmek zor değil.

Neyse, konumuza dönersek, bugünden geriye baktığımızda gerçek olan, İsmail Cem’in, ilkinden 40 yıl sonra kaleme aldığı 1995 tarihli ikinci şiirinde “Çok ileri bir tarihte/ Çok yaşlı olarak/ Sessizce ayrılmalıyım/ Kimseye pek gözükmeden/ Ve kimseyi rahatsız etmeden.” demesine rağmen kızı İpek Cem’in söylediği şu sözlerdi: “Allah’ın takdiri buymuş. Biz de kabul ediyoruz.”
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46

Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 21 konuk

x