Sahte Kahramanlar Galerisinde Bir Şımarık Subay Kızı / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Sahte Kahramanlar Galerisinde Bir Şımarık Subay Kızı / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Şub 11, 2013 13:04

Sahte Kahramanlar Galerisinde Bir Şımarık Subay Kızı

Emekli Orgeneral Ergun Saygun'un Balyoz davasından aldığı cezanın infazının "sağlık sebebiyle" ertelenmesi, siyasi ve magazin boyutuyla bir hayli yankı buldu.

İstenen de zaten buydu. Olayın, kamuoyunun zihnine siyasi bir projeksiyon olarak yerleştirilmesinde Tayyip Erdoğan her zamanki gibi başrolü üstlendi.

"Magazin" boyutunda ise Ergun Saygun'un kızı, rolü kimselere kaptırmadı.


Ergenekon ve Balyoz davaları, özü itibarıyla zaten bir sahne tasarımından ibaret. Usta işi sahne dekorunun önünde rol yapanların "yaratıcılığı" ise giderek alkışlanacak bir zenginliğe ulaşıyor.

Sahnenin bir tarafından "sanık" olarak girip, diğer tarafından "gizli tanık" olarak çıkabildikleri gibi,

"Darbelerle mücadele eden cesur siyasetçi" kostümüyle işe başlayıp, "Haksız tutukluluklara isyan eden vicdan sahibi Başbakan" kostümüyle devam edebiliyorlar.

Ne yapsalar, kendilerini alkışlayacak bir seyirci bulmakta sıkıntı yok nasılsa...

Ergun Saygun meselesinin siyasete ve magazine tahvil edilmesinde Tayyip Erdoğan ve Ece Saygun iyi iş çıkardılar.
Kendilerini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz. Tabii medya olmasa, bu başarı taçlandırılamazdı; bu vesileyle medyayı da hararetle tebrik ediyor ve saygılarımızı sunuyoruz.

Hint melodramına çevrilen bu olayda, Ergenekon ve Balyoz süreçlerinin mağduru olmuş kesimlere mensup kimi şahısların naifliği, öngörüsüzlüğü, boş kafalılılığı ve ahmaklara özgü duygusallığı ise ayakta alkışlanacak kıvamdadır.

Tabii, "insani asgari müşterekte buluşmak" adı altında, genel af sürecinin altına odun süren "ulusalcı kesim" görevlilerinin durumunu ayrı ele alacağız..

"Ece Saygun, babasına düşkün bir kız çocuğu. Ziyaret konusunda asıl Tayyip Erdoğan'ı eleştirmek lazım"

diyenlerle başlayalım:

Ergun Saygun'un kızını eleştirenler sanki Tayyip Erdoğan'ı eleştirmiyormuş gibi bir çarpıtma var bu yaklaşımda. Tayyip Erdoğan'ı eleştirme konusunda kendimizi kanıtlamaya girişecek değiliz; kaldı ki lütfedip kabul ederlerse, bu konuda Tayyip Erdoğan'ı değil, Ece Saygun'u eleştireceğiz.

Çünkü Tayyip Erdoğan bu sürecin başından sonuna kadar siyasi rolü üstlenmiş bir baş aktördür.


Dün, meydanlarda çıkıp yargılanması devam eden askerler hakkında "Ülkeyi kana bulayacaklardı" diye bağırırken de vazifesini yapıyordu, bugün "Komutanlarımız haksızlığa uğradı, savaşa gönderecek asker bulamıyoruz" derken ve Ergun Saygun'u ziyaret edip elini tutarken de görevini yapıyor.

İki tavır arasındaki farkı ve çelişkiyi, "Vicdanı en sonunda harekete geçti" veya "Biz kazandık, pes ettiler; şimdi kaçacak delik arıyor" şeklinde okumak ise bir zekâ sorunudur.

"Ece, küçük bir kız çocuğu" şeklinde söze başlayıp, konuyu Tayyip Erdoğan'ın "insaniliğine", "nezaketine" getirenler ise ya olayları okuyamayan sıfır numara salak, ya da Atatürkçü-ulusalcı kesimi "barış ve genel af" sürecine monte etme operasyonunda görev üstlenmiş vazifelilerdir.

Kimsenin vicdanı harekete geçmiş filan değildir. Pes eden de yok. "Barış" fotoğrafına sizi de monte etmeye çalışıyorlar hepsi bu. Bunu yaparken de hiç bir engelle karşılaşmıyorlar sayenizde.

Rütbesi itibarıyla, Türk Ordusu'nu temsil etmek konumunda bulunan, en azından yurtsever kesimlerce böyle algılanmak istenen bir askerin kızından ciddi ve dik duruş beklemek, çok şey mi istemektir?

Lafı bu kadar dolandırmaya hiç gerek yok aslında, onurlu olmak bir bakıma kolaydır.

"Sayın Başbakan görüşmek istiyor"

şeklinde bir telefon aldığınızda,

"Kusura bakmayın, babamın getirildiği noktada Sayın Başbakan ile paylaşacak bir durum göremiyoruz"

deyip, telefonla görüşme talebini geri çevireceksiniz.

Emri vâki yapıp hastaneye geldiğinde ise bırakın binanın dışına kadar çıkıp karşılamayı, yoğun bakım odasının kapısına yatıp

"Babam kimseyle görüşemez, hele de kendisini bu hale getirenleri karşısında görürse sağlık durumu iyice kötüye gidebilir"

diyeceksiniz...

Bunları yapacak cesaretiniz, basiretiniz, karakteriniz yoksa; hiç değilse yoğun bakımda tamamen steril şartlarda tutulmak durumunda olan babanızın odasına fotoğrafçısıyla, korumasıyla dalınmasına "sağlık sebebiyle" karşı çıkacaksınız.

Buna izin veren hastane yetkililerinden hesap soracaksınız.

Sonra da aşağıya inip sizden ne istendiğini ve sizin ne cevap verdiğinizi basına anlatacaksınız...

Aşağıdaki sorunun cevabı Ece Saygun'da var mı...

Allah korusun, babası ameliyattan sağ çıkamasaydı ..

O zaman da, Tayyip Erdoğan'ın cenazesine katılmasına izin verecek miydi?


Dedik ya onurlu ve dik durmak bir bakıma kolaydır.

Siz ne yaptınız?

Daha dolaşık yollara saptınız.

İpe sapa gelmez açıklamalarda bulundunuz. Sevindirik oldunuz,

"Kadir Topbaş öyle bir çiçek gönderi kiiiii!! Yatarım üstüne, babama da vermemmmm!"

şeklinde şımarık tweetler attınız.

Bu önemli sınavı şımarıkça elinize yüzünüze bulaştırmanızı eleştirenlere, sizin adınıza utananlara yüklenmeye kalkıştınız.

"Tahliye zaferi, Ece'nin sosyal medyada başlattığı mücadelenin sonucudur"

lafı da koca bir yalandır, propaganda ürünüdür haberiniz olsun.
Eğer bu projeye denk düşen bir konumda olmasaydınız, kıçınızı yırtsanız yok sayılırdınız haberiniz olsun.

Kuddusi Okkır'ın eşinin çırpınışı kimin umurunda oldu?

Hiç kimsenin.. Neden? Çünkü bu hazin ölümün konjonktür itibarıyla "siyasi bir değeri" yoktu.


Hakkında gözaltı kararı çıkınca yurtdışındaki görevinden izin alıp teslim olan ve Silivri'den cenazesi çıkan Kâşif Kozinoğlu da "konjonktürü" kaçıranlardandı. İnsan, şöyle "genel af" ve "yeni anayasa" sath-ı mailine girilmişken ölür, öyle değil mi?

Neymiş, "Herkes susarken, Ece cesaretle tweet yazmış", onun için kendisini eleştiremezmişiz!

Kim susmuş?

Ergenekon soruşturmaları ne zaman başladı?

2007'de..

Ece Saygun, ne zaman "tweet mücadelesi" başlattı?

2012'de!

Kuddusi Okkır ölürken babası ve Ece'si neredelermiş diye sorarız...


Nerede olduklarını söyleyelim.

Baba, Genelkurmay Karargâhında ABD'ye yakın gazetecilerden Aslı Aydıntaşbaş'a kivi ikram ediyor, kızı da yurtdışında tatlı hayat yaşıyordu.

(Bkz: Aslı Aydıntaşbaş : Ankara'da Bir Kolonoskopi Uzmanı)

Ergenekon sürecini başlatanlar, sayacı sıfırladı ve "mücadele" Ece'nin "tweetleriyle", "haksızlığı giderme sürecini de" Tayyip Bey'in "Komutanlarımıza haksızlıklık yapılıyor" açıklamasıyla başlatıldı.

Şimdi, koskoca bir toplumu aptal yerine koyanlar, bizleri de "insani asgari müştereklere taş koyan, arıza insanlar" ilan etmeye kalkışıyorlar.

Hastane ziyaretinin samimi yurtseverler ve muhalifler nezdinde yarattığı büyük rahatsızlığı Odatv gibi süreçte aldığı rol artık ifşa olmuş mecralar vasıtasıyla bastırmaya çalışıyorlar...

Neymiş?

"Kalemşörlük" yapıyormuşuz..

"Biz hiç babamızı özlemiş miyiz?"

"Oturduğumuz yerden yazıyormuşuz.."


O "kalemşörlük" lafını kol böreği yapıp yediririz adama..

"Siz hiç babanızı özlediniz mi?"

şeklindeki romantik züppeliklerinizi de süreçte rol kapma azminizin dizi film safhasına saklayın.

Bir evladın babasının sağlık durumundan endişe duymasına, bunun için mücadele etmesine söz söyleyen yok burada.

Mercimek kadar beyninizle olmayan poziyonlar üretip, ileride milletvekili olma hayallerinize bizi alet etmeye kalkışmayın.

Türk Milleti, terör örgütüyle eşitlenmeye çalışılan ordusunun tutuklu- tutuksuz askeriyle, oğlu, kızı, anası, danasıyla dik durmasını istiyor.

Celladın önünde eğilmemesini, hesap soracak cesarete sahip olmasını istiyor.

Türk Ordusunu temsil konumunda bulunan komutanların, evlatlarını "sosyal medya" züppeleri olarak değil; bilinçli, cesaretli, akıllı yurttaşlar olarak yetiştirmelerini istiyor.

Çakalın önünde düğme iliklemesinler istiyor..


O bakımdan kimse, orta yaşı geçmiş 35 yaşındaki bir kadını "zayıf omuzlarında yük taşıyan kız çocuğu" ilan edip şımarık subay kızlarından "kahraman" yaratmaya kalkışmasın.

Esas o "zayıf omuzlar" böyle sahte bir kahramanlığı taşıyamaz.

Taşıyamadı nitekim...

Ne demiş Ece Saygun, Odatv'ye yaptığı açıklamada:

"Bilemiyorum, benim de kafamda bu soru gidip, geliyor. Yaşanan hukuksuzluklar, adaletsizlikler babamın üzerinden çok gün yüzüne çıktı. Herkeste, "bu kadar da olur mu ya" duygusu yarattı. İlk kez herkes insani ve vicdani bir noktada buluştu. Belki ondandır!..”

İstenen tam da buydu işte.

"Herkes insani ve vicdani bir noktada buluştu"

dedirtmek..

Hakikaten, "Bu kadar olur mu ya"?

Ece Saygun böyle bir açıklama yapmasa, hem de bu açıklama Odatv'ye yapılmasa şaşardık zaten..

Geçiş sürecinin aktör ve aktrist kadrosu hazır.

Birinci şart,
cezaevinden çıkar çıkmaz Ayşe Arman'ın kucağına oturup sıska kıçınızla şuh kadın pozu vermek,

İkinci şart, cezaevinden çıkar çıkmaz, "davet üzerine" ABD Büyükelçiliği'nin resepsiyonuna koşmak,

Üçüncü şart, "Öcalan şu anda hangi kitabı okuyor" şeklinde teröristi meşrulaştırıcı haberler yapmak, "Siz hiç babanızı özlediniz mi" şeklinde yazılarla ucuz devrimci romantizmine yatmak..

Dördüncü şart, bütün turuncu devrimlerde olduğu gibi mücadeleyi "sosyal medya" boyutunda sürdürmek.."Babammm yaa..Öptüm yaa!!" şeklinde cıvıklılar yapabilmek..

Ayşe Arman'ın tornasında şekil aldıktan sonra bu aşamalardan geçmemek imkansızdır.

Onun için dedik size, Ayşe Arman bu sürece bilinçli olarak dahil edilmiştir. Ergenekon sanıklarını magazinleştirerek karamelize edecekler, sonra da 'barış sürecinde' rol verecekler" diye..


Bundan sonraki vazifenizi de yazalım:

Tayyip Erdoğan ile "insani noktada" buluştuktan sonra, bu kirli işbirliğine karşı çıkanlara ortak cephe alacaksınız.

Gücünüz yeterse şayet, bizleri neredeyse Ergenekon sürecinde yaşanan hukuksuzlukların, haksızlıkların, insanlık dramlarının sorumlusu;

yeni partneriniz Tayyip Erdoğan'ı da "bu zulmü ve haksızlığı durdurmaya çalışan adam" ilan edecekseniz..

Biz bu oyuna gelirsek tabii..

Dedik ya, "kalemşör" lafını kol böreği yapıp yediririz diye..


"Ziyaret meselesi, ulusalcıları birbirine düşürdü. Birbirimizi eleştirir konuma düşmek iyi olmadı"

diyenlere de bir çift söz söyleyerek bitiriyorum.

İyi olmadığı doğru..

Ama şayet, Tayyip Erdoğan'ın siyasi amaçlı bu ziyaretine fırsat verilmeseydi, böyle bir ayrılık da ortaya çıkmazdı.

Yani Ece Saygun'u kimse "Neden izin vermedin, Başbakan'a neden nezaketsiz davrandın" diye eleştiremeyeceğine göre, ikilik çıkmasının sorumlusu da bu basireti gösteremeyenler ve bu basiretsizliği "devlet terbiyesi" diye yutturmaya çalışanlardır...


Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 10 Şubat 2013
Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Sahte Kahramanlar Galerisinde Bir Şımarık Subay Kızı / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Can Güçlü » Sal Şub 12, 2013 2:40

Özgün bir saptamayı herkes için anlam ifade edebilecek edepli bilimsel biçemle ifadeden aciz iseniz, anlamsızca saldırgan tutumunuzu ve tartışmalı sonuçlarınızı "kol böreği" gülünçlüğüyle haklı çıkarmaya uğraşırsınız demek ki.

Yazarın eleştiri yanıtlarken bu denli kişisel sözlere sapması yalnız kendi için ciddi bir talihsizliktir; hele ki verilen örnekler gerekli altyapıdan soyutlanarak yazarın kafasındaki tabloya uyması amacıyla makyajlanıyorsa.

Yazarın kendini ve zaten kendi gibi düşünenleri tatminden başka amaçla yazmadığı anlaşılan satırlar, milletin ağzından konuşulmasına karşın en ufak kucaklayıcı ve kapsayıcı niyet taşınmadığına işaret ediyor.
Kullanıcı küçük betizi
Can Güçlü
Üye
Üye
 
İletiler: 15
Kayıt: Pzt Haz 11, 2012 21:43

Re: Sahte Kahramanlar Galerisinde Bir Şımarık Subay Kızı / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Türk-Kan » Sal Şub 12, 2013 10:57

Can Güçlü yazdı:Özgün bir saptamayı herkes için anlam ifade edebilecek edepli bilimsel biçemle ifadeden aciz iseniz, anlamsızca saldırgan tutumunuzu ve tartışmalı sonuçlarınızı "kol böreği" gülünçlüğüyle haklı çıkarmaya uğraşırsınız demek ki.

Yazarın eleştiri yanıtlarken bu denli kişisel sözlere sapması yalnız kendi için ciddi bir talihsizliktir; hele ki verilen örnekler gerekli altyapıdan soyutlanarak yazarın kafasındaki tabloya uyması amacıyla makyajlanıyorsa.

Yazarın kendini ve zaten kendi gibi düşünenleri tatminden başka amaçla yazmadığı anlaşılan satırlar, milletin ağzından konuşulmasına karşın en ufak kucaklayıcı ve kapsayıcı niyet taşınmadığına işaret ediyor.

Sizin kafanızdaki tablonun farklı olduğu anlaşılıyor! Kimi kucaklayacağız? Celladının bıçağını yalayanları mı? Yanlış kapı!

Magazincilere ve NATO paşalarına tekrar duyuralım:

"Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlâl edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve felsefeleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler.

Şahsi ve hususi itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler.

Çünkü düşmanlarımız herkesten önce onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır; şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır.

Dolayısıyla subay için "ya istiklâl, ya ölüm" vardır."
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Sahte Kahramanlar Galerisinde Bir Şımarık Subay Kızı / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Can Güçlü » Sal Şub 12, 2013 22:57

1)Sapla samanı ayırmak gerekiyor. Ece Saygun'un yürüttüğü, ulusal bir davayla alakalı ise dahi; ulusal bir dava değildi. Temel derdi babasının sağlığı idi, hala da öyle olduğunu sanıyorum. İşgale karşı direnme gizilgücü olanları etkisizleştirme harekatına karşı tepkisi yalnızca babası zulüm gördüğü için midir, değil midir; bunlar farklı tartışmaların konusudur.

2)Benim temel sorunum bütün konuda eleştirecek nokta bulunmasıyla değildir. Bu noktaların üst üste iki yazıyla saldırgan bir düşünüş ve üslupla ortaya konmasında sorun görüyorum. Açık İstihbarat imzasıyla 9 ve 10 Şubat tarihlerinde yayımlanan iki yazıdan "eleştiri" sınırını aştığını düşündüğüm ifadeleri sıralıyorum:



"Bu kadar basiretsiz, bu kadar omurgasız ve bu kadar korkak"...

"Puştlar korosu"...

"Şakşakçılığını , yaverliğini, kuryeliğini, köpekliğini"...

"Be utanmaz..."

"Naifliği, öngörüsüzlüğü, boş kafalılılığı ve ahmaklara özgü duygusallığı"...

"Bir zekâ sorunu"...

"Sıfır numara salak"...

"Şımarık tweetler"...

"Şımarıkça elinize yüzünüze bulaştırmanızı"...

"Kıçınızı yırtsanız"...

"Kol böreği yapıp yediririz adama.."

"Romantik züppeliklerinizi"...

"Mercimek kadar beyninizle"...

"Sosyal medya züppeleri"...

"Şımarık subay kızlarından"...

"Sıska kıçınızla şuh kadın pozu vermek"...

"Babammm yaa..Öptüm yaa!! şeklinde cıvıklılar"...


Genel yaklaşıma girmeden dahi kolayca görülebileceği üzere, yazılardaki biçem "somut gerçeği ifadeye uğraşan içten kimselerin" biçemi değildir. Yaratıcı hakaretler içeren, kişisel saldırganlık güden karanlık bir biçemdir.

3)Başbakan'ın ziyaret sebebi; süreç içinde subayların yeri ve tarihsel dayanakları, tutuklanmadan önce Paşa'nın konum ve tutumu, ayrı tartışmaların konusudur. Yoksa bugün kivi üzerinden Paşa'yı eleştirenlerin (Düzeltme: Sunulan bağlantıdaki yazıda, kivi ikram eden Paşa'nın Ergin Saygun olmadığını okumak mümkün. Üstelik öyle olsa bile makama gelen gazeteciye ikramda bulunduğu için birini eleştirmek hayli kafa karıştırıcı) önceki bir tarihte aynı kişiyi nasıl değerlendirdiğini hatırlatmak da mümkündür. (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=9681)

4)Herhalde burada, ulusal mücadelelerin, her farklı görüşün birbirine saldırmasıyla ancak birinci sınıf çöküntülere uğrayabileceğini anlatıp durmak gereksizdir. Ama anlatmayı gerekli gördüğüm bir şey var: "Kucaklayıcı" olmakla, ifademi bağışlarsanız, "Kucağa oturmak" farklı şeylerdir. Düşün mücadeleleri nesnel olursa, somut gerçekleri dışlayıcılıktan kaçınan üslupla ifade ederse, karşıdevrimci güçler dışında her kesimden kişiyi mücadeleye katmaya çalışırsa başarılı olabilir.

Kemalist Devrim bunu yaptığı için başarılı olmuştur. Özellikle vatanın ve bir ulusun varlığına ilişkin bir mücadele, yukarıda sıralanan kişisellik ve hırsta ifadelerle yayılamaz, bir ulusal mücadelenin yazını bu olamaz. Düşün ve yazın dizgesi herkes için anlam ifade edecek şekilde oluşturulursa geleceği inşa gücü yaratır.

5)Alıntıları zaman ve zeminden soyutlayıp hakaretlerinizi meşrulaştırıcı bir noktada sunduğunuz zaman belki haklı gözükebilirsiniz; ancak gerçeği en azından yontmuş olursunuz. Başbakan'ı eleştirmedikleri izlenimi yaratıldığı için rahatsız olan yazar; tek "tweet" üzerinden sanki Ece Saygun ve Kadir Topbaş dostmuş gibi bir hava yaratırken aynı hamlede bulunduğunu fark edememektedir.

6)Ece Saygun, bütün olay sırasında önceliğini babasının sağlığı olarak saptamıştır. Yaşadığı zorlukların tahmin edilmesi çok zor olmadığı gibi; zorluk yaşadığının ifade edilmesi de "romantik züppelik" olarak adlandırılamaz. Ece Hanım, babası ölüm-kalım savaşı verirken, girişimgücünü, o an daha olumsuz şeyler olmasını önleyeceğine inandığı doğrultuda kullanmıştır. "Keşke şöyle yapsaydı da..." diyerek gelecek için çözümler üretmekle, "Şımarıkça eline yüzüne bulaştırmış!" demek arasında; kurulduğu ifade edilen oyuna alet olma farkı vardır.

7)Son olarak... Ben, Güncel Meydan'ı, vatanı ve ulusu temel değer edinen insanların samimi paylaşımda bulunacağı bir düzlem olarak değerlendiriyorum. Eğer yanıldığımı düşünüyorsanız lütfen ifade edin de, yanlış kapı olup olmadığını anlayayım. Öbür türlü, kimsenin kimseye kapı gösterme haddi yoktur. Her şeyi kestirip atarak da mücadele verilmez.
Kullanıcı küçük betizi
Can Güçlü
Üye
Üye
 
İletiler: 15
Kayıt: Pzt Haz 11, 2012 21:43


Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x