Sakson köleleri!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden yapılandırılması için açıkladığı 15 maddeyle ilgili olarak, “Bu tür detayları her platformda işlemenin doğru olmadığı kanaatindeyim” dedi.
“Ege Ordusu ve Birinci Ordu’yu dağıtabiliriz ama, bunu kamuoyu oluşmadan açıklarsam büyük tepki oluşur” demek istiyor herhalde..
Ege Ordusu ve Jandarma Genel Komutanlığı, NATO bünyesinde değil! NATO’nun sahibi olan ABD, bu orduları istemiyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ise ABD tarafından NATO’ya tahsis edilen erken uyarı radarının NATO’nun yeni stratejik konsepti çerçevesinde Türkiye’de konuşlandırılacağını bildirdi!
* * *
Peki nasıl oluyor bütün bunlar?
Sakson köleliği yöntemiyle!
İnternet’te Çığlık gazetesi’nde yazan M. Necati Güngör, Türkiye’nin ABD’nin her talebini kabul etmesini “Sakson köleliği”ne bağlıyor.
“Sakson köleleri, boyunlarında efendilerinin adının yazıldığı tasmaları taşırlarmış. Ki, sahibinin kim olduğu belli olsun, ona göre muamele görsün!
Saksön köleliği, milattan önce 3. yüzyıldan itibaren biliniyor.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde veya ülkelerinde bu gün ‘sakson köleliği’ diye adlandırabileceğimiz durumlar, çelişkiler yaşanıyor.
Güç, tek kutuplu hale gelip küreselleştikçe bu defa insanlar değil, ülkeler köleleşiyor. Bu gün Orta Doğu’da yaşanan dram, açıkça bu fotoğrafı veriyor.
Ülkeler yeni baştan dizayn ediliyor, sınırlar yeni baştan çiziliyor. Yeri geldiğinde savaşla, yeri geldiğinde bölüp parçalama yöntemleriyle, yeri geldiğinde işbirlikçi iktidar ve ajanların marifetiyle.
Küresel güç, hakim olmak istediği ülkede ‘milli ruh’tan yoksun muhterisler arar. O ‘muhteris’ bulunduğunda ona önce iktidar vaat edilir, sonra iktidar yapılır, sonra da eline koca bir liste verilir; ‘Listedeki buyruklarımı yerine getirdiğin sürece sana havada, denizde, karada ölüm yok!’ denir.
Sakson kölesi, efendisinin adını taşıyan tasmayı boynuna geçirmiştir bir kere. O buyuracak, köle, emirleri yerine getirecektir. Kaçarı yoktur. Bu bir alış-veriştir. İşbirlikçi iktidarını sürdürecek, efendisi istediğini alacaktır!
İşbirlikçi iktidarlar, sadece efendisinin desteği ile ayakta kalamazlar. İçeriden ona ‘bende’ olacak kişilere ve güçlere ihtiyacı vardır. Bunları elde etmek çok kolaydır. Kimini parayla, kimini makamla, kimini korku yöntemlerini kullanarak kendilerine bağlarlar.
Sakson köleleri çoğalmıştır artık. İçerideki köleler, kendilerine nimet, ya da korku salan iktidarın tasmasını taşırlar boyunlarında.
Bunlar kimi aydınlardır, kimi yazarlardır, kimi işadamlarıdır, kimi bürokratlardır, ya da efendisinin emriyle vekil yapılmış kifayetsiz muhterislerdir.
Artık, kölelik zinciri kurulmuştur. Bu zincire dayalı efendilik müessesesi keyfini sürmeye devam eder.
Ne zamana kadar?
Tasmalar, boyunları sıkıncaya kadar!
Köleler, tasmalarını kırmaya başladıkça, zalimler kaçacak delik ararlar!”
* * *
Medyaradar’ın analiz yazarı Atilla Akar da medyadaki sakson köleliğini anlatıyor:
“Dün işgallerle ‘demokrasi’yi getirenler şimdilerde bizlere ‘halkların demokrasi ve özgürlük talebi’ne karşı koyan ‘zalim diktatörler’ masalını yutturmaya çalışıyor. (...) Türk medyası da genelde ‘Arap Baharı’ ile başlayan hareketlerde özelde ise Libya ve Suriye olaylarında çok kötü bir sınav vermiştir. Bilhassa hükümetin olaylarda ‘taraf’ ve ‘angaje’ olacağının iyice netleşmesinden sonra ‘resmi çizgi’ dışında hiçbir haber, yorum, bilgiye yer vermeyerek ‘tek yanlı’ yayınlar yapılmıştır. Ayrıca bu konuda aralarında ‘yandaş’, ‘candaş’, ‘merkez’, vb hiçbir ayrım kalmadığı gibi, ‘ortak bir dil’ ve ‘bakış açısı’ geliştirdikleri de gözlenmiştir. (...) Amaç Türk kamuoyunu hükümetin tutumuna destek verme yönünde kanaatlerini pekiştirmek olarak saptanmış, uydurma katliam haberleri türetilmiş, ‘isyancılar’ın yapısı, arkasındaki güçler hakkında en ufak farklı bir bilgiye dahi imkân tanınmamış ve belki de Suriye olayında olduğu gibi ucu savaşla bitebilecek bir sürece açık destek verilmiştir.”
Sakson kölelerinin efendilerine bağlılığı, aynı iman gibidir! Çünkü onların dini tasmalarıdır..
Arslan BULUT - 3 Eylül 2011, YENİÇAĞ
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr