‘SANDUK’ALI DEMOKRASİ
Tam dört yıl önce şöyle yazmışım:
“Sıra geldi Soysuz Süleyman’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nu görevden almasına. Alır mı alır. O da gidip ergenekon sanığı subaylar gibi ‘vatanî görev’ini tamamlasın, değil mi ama? Müstehak, vallahi size her şey müstehak!” 9 Aralık 2017
Aradan dört yıl geçtikten sonra Soysuz Süleyman hâlâ ‘İçişleri’ne bakıyor.
Jandarma dahil, tüm polis-molis, mafyatik militanlar, Assam-massam, ÖSO-MÖSO, Taliban ve aklınıza gelebilecek ne kadar uyuşturucu müptelası kesim varsa hepsinin başında bulunuyor.
Peki ama bu ‘güruh’un içine Jandarma ve Polis’i dahil etmek doğru mu diye sorabilirsiniz.
Ee başında hâlâ Süleyman gibi biri bulunuyorsa neden olmasın!
Kemal Kılıçdaroğlu’na gelince, bugün açıkladı; o artık Türkiye’nin Cumhurbaşkanı adayı.
Seçilebilir mi?
Göründüğü kadarıyla, eğer bir ‘seçim’ olursa, ‘tereyağından kıl çeker gibi’ kolayca seçilebilir.
Yakışır mı?
Evet çok yakışır.
Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu’na en sert eleştirileri yöneltmiş ibiri isem de, bugün ‘seçim’ olsa, Kemal bey’in Cumhurbaşkanlığına ‘en yakışan zat’ olduğunu söyleyebilirim.
Değil mi ki, şu son dönemde, tüm ‘muhalefet parti’lerini bir ‘orkestra şefi’ gibi yönetmektedir.
Türkiye’nin önümüzdeki ‘geçiş dönemi’nde bu tür bir ‘yöneticilik’e olağanüstü bir gereksinme duyulacak.
O nedenle Kemal Kılıçdaroğlu bu görevi üstlenebilecek en yetkin isim olarak duruyor karşımızda.
Hep söylediğim gibi, benim yazılarımı okumak biraz özen gerektiriyor.
Hangi sözcüğün altını çiziyorum, hangisini italik yazıyorum, bütün bunlar okuyucunun dikkatini çekmek içindir.
Örnek olsun, yukarıdan beri seçim sözcüğünün hep altını çiziyorum.
Bu demektir ki, sine qua non, yani yeterki seçim ‘seçim’ olabilsin!
Oysa yine bugünlerde dillendirildiği üzere yeni bir ‘Olağanüstü hal’ ilanı için gerekçe aranıyormuş.
Sanki ‘Olağanüstü hal’ durumu yokmuş gibi...
Demek ki ‘olağanüstünün de üstünde bir olağanüstü hal’ bizi bekliyor.
Bu koşullarda, dünyanın hiçbir ülkesinde yapılacak ‘seçim’e seçim denemez.
Kaldı ki Türkiye’nin bu otoriter, totatliter ve Osmanlıcası ile ‘ceberrut’ yönetiminin yaptığı ‘hiç bir seçim’ ‘seçim’ değildi.
Kiminde trafoya kedi girdi, kiminde ‘mühürsüz oy’lar geçerli kabul edildi.
Kiminde sandığa atılan dört oydan üçü geçerli biri geçersiz kabul edildi.
Kiminde ‘atı alan Anadolukavağı’na geçti’, değil mi ama?
Eğer yapılacaksa, önümüzdeki ‘seçim’ için kimbilir ne dolaplar döndürülecektir.
Bütün bunlara karşın, ve onlarca kez yazdığım üzere, sizin gibi şu ‘demokrat’, bu ‘demokrat’lar için bu ‘ceberrut tayfa’, bu ‘gayrimeşru rejim’ ancak ‘seçim’le gönderilebilir.
İşte sizin ‘demokratik’ dediğiniz ‘seçim’ler böyle iken, bu kez kimbilir ne ‘yenilik’ler içerecek?
En azından ‘olağanüstünün de üstünde olağanüstü’ bir ‘hal’ ile karşı karşıya bırakılacak Türkiye.
Az ‘demokrat’ ama çok ‘radikal’ olan bana göre, bu ‘gayrimeşru rejim’ herhangi bir biçimde ‘gönderildikten sonra’ yapılacak ‘demokratik bir seçim’le Kemal Kılıçdaroğlu yine ‘aday’ olabilir ve pekâlâ seçilebilir.
Sözün kısası bu ‘gayrimeşru tayfa’ eninde-sonunda kaçacak.
Dünyada örneği bol.
Bu kadar batağa batmış ve o arada Türkiye’yi gırtlağına kadar batırmış olan bu ‘tayfa’yla ‘devir-teslim töreni’ olmayacak.
En az elli kez yazmıştım, ‘zararın neresinden dönülse kardır’ diye.
Bunların şu son dört yılda Türkiye’ye yaptıkları kötülükleri saymakla bitmez.
Örneğin son dört ayda Türk parasının değerini % 100 düşürmediler mi?
8 iken 16 olması demek yüzde ikiyüz demektir.
Altı ay içinde 24 olacak diyen var. Eder yüzde üçyüz.
Hep yazmıştım, yineliyorum: bunların bir tek dakika bile orada kalmamaları gerekiyor, vesselam.
‘Sandık’ ise sonradan gelse de olur.
Hem de ‘çok demokratik’ bir biçimde...
Nasıl olacak diyorsanız, onun da örneği bol; yeter ki ‘azm’ edilsin!
Çünkü ‘Demokrasi tarihi’ bundan başkası değildir.
Ve insanlık tarihinde ‘aksi’ne bir tek örnek bile yok!
Var diyen yalanın en büyüğünü söyleyendir.