SAVAȘA SÜRÜKLENMEK
Deniliyor ki ‘Türkiye Suriye’nin üzerine sürülmek isteniyor’.
Yani ‘Türkiye’nin öyle bir ‘niyet’ ve ‘amacı’ yok ama, birileri sürüklüyor.
“Haydi canım sende!”
‘Türkiye’ dediğiniz ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ olsa, dediğiniz doğru olabilir.
Ancak ortalıkta ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ yok ki.
‘Devlet’ denilen șey, sınırları belli bir toprak üzerinde yașayan halkın șu ya da bu biçimde ‘bir arada yașama’ istencinin yasa ve kurala bağlandığı ‘tüzel kișilik’ değil midir?
Yani ‘burjuva devlet-ulus’.
Eğer ‘Türkiye’ denildiğinde bu tür bir ‘burjuva devlet-ulus’ anlatılmak isteniyorsa; bu doğru değildir.
Çünkü içinden geçmekte olduğumuz ‘globalleșme süreci’nde ‘ulusal burjuvazi’ diye bir ‘burjuva sınıfı’ kalmadı ki, onun bir ‘devlet’i ola.
O da kalkıp ‘kendi devleti’ni Suriye’dekinin üzerine süre.
Zavallı halk tabakaları da ‘kendi istençleri’ dıșında böylesi bir ‘savaș’a sürüklenmiș olalar.
Türkiye’yi Suriye ile savașa sürükleyen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirmiș olan ‘uluslararası burjuvazi’dir.
‘Uluslararası burjuvazi’nin Türkiye’deki bayii, acente ve temsilcileridir.
Onlar Türkiye halkının, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ulusun temsilcileri değildirler.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ulus, kendi devletine sahip olabilse ve doksan yıl gibi bir sürede onu ‘ulus-devlet’e dönüștürebilse idi ne Suriye, ne Kuzey Irak ve ne de herhangi bir ülkeyle savașa yeltenmez idi.
Ve onu kimse sağa-sola sürükleyemez idi.
Șimdi bu ‘kuramsal savlar’ okuyucuya sıkıcı gelebilir.
Ancak içine ‘sürüklenmiș’ olduğu ortamı açıklayabilmenin bașka yolu da yoktur.
ABD düșünce kulüplerinin raporlarında yazılanlardan mı öğrenilecek?
Uluslararası sermayenin yazılı ve görsel basınından mı?
Yoksa uluslararası sermayenin yurtiçindeki temsilcilerinin açıklamalarından mı?
Türkiye’yi sürükleyenler ‘sürükleme gerekçeleri’ni değil ‘sürükleme bahane’lerini sıralayabilirler ancak.
Yalan ve dolanlarını.
Çalmak istedikleri minareler için hazıladıkları kılıfları anlatabilirler.
Söyledikleri yalanları gizlemek için giderek daha büyük yalanlar uydurabilirler.
Ve bu yalanlar ya ‘gizli’ ve ya da ‘gizemli’ olgulara dayandırılmak durumundadırlar.
Biz ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak için çabalıyoruz’ diyecek değillerdi ya.
‘Türkiye halkı’nı ‘bölmek’ için..
‘Türkiye’yi ‘savașa sürüklemek’ için ‘görevlendirildik’ mi diyecekler ?
Doğrudur; ‘Türkiye Suriye ile bir savașa sürüklenmekte’dir.
Ancak sürükleyenler, șu anda ‘Türkiye’nin yönetimini ‘ele geçirmiș’ olanlardır.
Ve bu savaș onların ‘varoluș savașı’dır.
Onlar varoldukları sürece bu ‘savaș hali’ de devam edecektir.
Bugün Suriye ile yarın İran ya da Irak ile.
Sanki ‘Türkiye halkının yazgısı’ böyle imiș gibi.
Bir ‘halkın kendi yazgısını kendisinin belirlemesi’ kendi devletine sahip olabilmesinden geçmektedir.
‘Ulus-Devlet’ olabilmek de denilebilir.
Bu da ‘Büyüklerimiz bilir’ kolaycılığından kurtulmakla bașlar.
Bir yurttaș nereye ‘sürüklendiğini’ bilmiyor ise, onun ‘büyükler’ınin de ‘devlet’inin de nereye sürüklendiğini bilmek olanaksızdır.
Bugün Türkiye’nin adım adım ‘Dünya Savașı’na yolaçacak bir ‘maceraya sürüklendiği’ni bileniniz var mı?
Habip Hamza Erdem