SAVAȘ’IN EȘİĞİ
‘Haram lokma yiyen her iki dünyada iflah olmaz’ diye bir uzsözümüz vardır.
O zaman Türkiye’nin bir ‘felaket’e sürüklenmekte olduğu söylenebilir.
Hem de ‘müslüman’ olduklarını söyleyen yöneticilerce..
Özal’la bașlayan ve son on yıl boyunca Dr Recep hükûmetlerince, Türk ulusuna hem istemedikleri kadar ‘haram’ yedirilmiș ve her șey bir yana salt bu ‘haram yeme’nin sonucunda felaketin eșiğine getirilmiștir.
Suriye ya da Irak, İran ya da Yunanistan, Gürcistan ya da Ermenistan ayırımı gözetmeksizin herhangi bir ülke ile gelinen ‘savașın eșiği’dir bu.
Savaș yapılmaya yapılacaktır da, önce kiminle bașlanacağı sıradan bir ‘kibrit çakılması’na kalmıștır.
Savașın çıkacağı bir ‘varsayım’ olsun.
Bu varsayım, özünde kapitalist üretim biçiminin ‘ekonomik bunalım’lar doğurduğu ‘kuram’ından tümdengelim yoluyla çıkarılmıștır.
Ve tarih içinde birçok kez doğrulanmıștır.
Sözkonusu bu ‘bunalım’lar, așırı-üretimden mi yoksa eksik-tüketimden mi kaynaklanmaktadırlar?
Konuyu bilen kișiler için iyi bir ‘münazara’ konusu olabilir.
Ya ‘așırı-tüketim’dendir denilecek olursa?..
O zaman, bu ‘așırı-tüketim’ olgusunu açmak gerekecektir.
‘Așırı-tüketim’, en yalın tanımlamayla, haksız bir gelirle yapılan tüketim olsun.
Kazanmadan harcamak ve aynı anlama gelmek üzere ‘haram yemek’tir de denilebilir.
Türkiye’de, temeli Özal tarafından atılan ve son on yılda AKP hükûmetlerince uygulanan ‘ekonomi politikaları’nın ‘öz’ünde bu ‘haram yeme’ heves ve güdüsü vardır.
Üretmeden tüketmek.
O arada, ‘devlet’, kușkusuz kaldığı kadarıyla, ‘büyüme’ rakamlarıyla ‘rekor’lar kırıldığını ilan etmeye devam edebilir.
Bütün bu rakamların temsil ettikleri ‘gerçeklik’lerden ne denli uzak olduklarını yinelemeye gerek yok..
Bilerek ‘yalan’ söylenmektedir de denilebilir.
Gerçekten Türk ulusunun ödemekle yükümlü olduğu ‘dıș borç’ miktarı yaklașık olarak bile bilinmemekte ve bilinemediği için de açıklanamamaktadır.
Ne var ki bu ‘borç’, kimden izin alınarak borçlanıldığı ayrı, eninde sonunda ödenmeyecek midir?
Yarın masaya oturulduğunda kime ne kadar borçlanıldığını bilen bir ‘yetkili’, bir kurum ya da kuruluș da yoktur ortada.
En az bunun kadar ilginç olan bir bașka olgu da, borç verenler de bu borçları alıp almayacaklarını bilmemektedirler.
Ya da nasıl alacaklarını..
Burada ‘denkleștirme yöntemi’ en uygun yol olarak ortaya çıkabilir.
Belli bir noktada ‘șüpheli’ durum düșmüș alacak bir bașka ‘olası kazanç’la denkleștirilmek istenebilir.
Bu tür denkleștirmede, alacaklılar Türkiye’deki ‘șüpheli alacak’larını Suriye üzerinden ‘olası kazanç’la denkleștirmek isteyebilirler.
Ve istemeyegörsünler.
Artık Suriye ‘ağzıyla kuș tutsa’ hedef olmaktan kurtulamayacaktır.
Suriye’ye saldırtılacak olanlar ise haksız olduklarını bile bile saldıracaklardır.
Altına girdikleri yük onları ‘kolon kanseri’ yapsa bile..
Pekiyi savașın ertelenebileceği olasılığı yok mudur?
Vardır.
Ancak her koșulda ‘kolon kanser’i yaygınlașacaktır.
Tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olur da ondan.
Habip Hamza ERDEM, 13 Mayıs 2012