SAVAŞIN NERESİNDEYİZ ?
Savaş diyoruz da, hangi savaş diye sorulabilir.
Kuşkusuz ‘Afrin’-mafrinden sözetmiyoruz.
Onun kokusu daha sonra çıkacak.
Çünkü Dr Recep’in Türkiye’ye bugüne değin hiç bir ‘hayırlı’ iş olmadı ki, Afrin-mafrinden de ola.
Yani şu, sözde genelkurmay başkanı mı ‘askerî operasyon’ yapacak ?
Geçiyorum.
Ya hangi savaş diyorsanız ; Üçüncü Dünya Savaşı..
Efendim zaten içindeyiz diyenler de neyin içinde olduklarının ayırdında değiller.
Trump şöyle dedi, Putin böyle ; Macron şunu dedi May bunu ile de uğraşmıyorum.
Onların söylediklerinin ‘geriside’ ne var, bunu çözebiliyor musunuz ?
‘This is the problem’!...
Ortalıkta ‘ekonomist’ olarak dolanan ve 17nci yüzyıl ‘merkantilist’lerini çağrıştıran ‘güruh’, hâlâ çok üretip çok satarak ‘zengin’ olunabileceğini çığırmakta.
Süslü olsun diye de ‘üretim ekonomisi’ diyorlar.
Herkesin dilinde bir ‘borç sorunu’, ‘üretememe sorunu’, ‘tüketim sorunu’, ‘israf sorunu” türü ‘lakırdı’lar var.
Bir kesimi de ‘ticaret savaşları’, ‘kur savaşları’ndan sözetmekte.
Efendim Trump ‘işadamı’ymış da, soruna hep ‘tüccar gözü’yle yaklaşıyormuş.
Hem ‘topal ördek’ mi ne imiş..
Asıl ‘sağır kaz’ın kendileri olduğundan bihaberler.
‘Ticaret savaşları’nı ‘para savaşları’nın izleyececeğini, o arada politikacıların ‘ağız dalaşları’na başlayacaklarını ve ardından ‘hakiki savaşlar’ın geleceğini ‘bilen’ ekonomist sayısı yok denecek kadar az, ben demiyorum sadece, bir Kanadalı yazar da diyor.
Trump’ın çelik ve alüminyum üzerine koyduğu ‘gümrük tarifeleri’nin, 1930’larda çıkarılan Smoot-Hawley yasasını anımsattığını ve bu ‘ekonomik çatışma’nın on yıl sonra İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında etkin olduğunu da ekliyorlar.
Bizdekiler ise, ‘ulusal çıkar’ gerektirirse, politikacılar ‘kan içer kızılcık şerbeti içtik’ derler diyorlar.
‘Ulusal çıkar’ı tanımla derseniz, bin dereden binbir su getirler.
Getirirler ama, o kadar, arkasını getiremezler.
Şimdi İran ABD’nin başdüşmanı gibi duruyor değil mi?
Peki ama, niye İran?
Yok efendim ABD 1979’u unutmadı, yok efendim ‘radikal islam’, yok efendim Asya’ya açılan kapı, yok efendim İsrail’le kavgalı, yok efendim Suudilere düşman.. ve ilah.
Kuşkusuz bunların hepsinin ‘pay’ı var.
Ama belirleyici ‘etmen’, İran’ın petrolünü ABD $’ı dışındaki bir ‘para’ ile satmaya kalkması.
O ‘ambargo’lar filan hep bu nedenledir.
Diğerleri ‘bahane’...
‘Son toplamda’ mı dersiniz, ‘son çözümlemede’ mi farketmez, belirleyici olan demek ki neymiş, ‘ekonomi’ imiş.
Amma velakin ‘ekonominin neresi’ diyecek olursanız, ‘malların değerleme süreci’ diyelim.
Ve ‘para’, çok daha doğrusu ‘paranın değeri’.
Çünkü dünya alem biliyor ki, eğer ‘Dolar’ giderse ABD de gider.
Bunu en iyi Trump biliyordur.
Öyle ‘ticari kafa’, ‘şapşal ördek’ falan deyip geçenler, dönüp ayna bakmalıdırlar.
Ancak bundan sonradır ki, ‘eşdeğerlerin değişimi’ olarak ticaret, ‘borçalanma’, ‘üretim-müretim konuşulabilir.
Önce ‘üretim’ diyenler, arabayı öküzlerin önüne koşmaktadırlar, vesselam.
Doğal kaynaklar ve en belirgin olanı ise petrol diyelim; ama ABD ya da herhangi bir ülke petrole ‘petrol’ olarak ilgi ya da ‘gereksinme’ duymasının ötesinde, ona ‘eşdeğer’ ne ise onunla ilgilenirler.
Yani belirleyici olan onu ‘satın alacak değer’e sahip olmaktır önemli olan.
Demek ki ‘paran kadar konuş’abilirsin ancak.
Oysa bir ABD $’ı var bir de Petro-$.
ABD kendi $’ına hükmedebiliyor ama Petro-$ gemi azıya almış.
Yani artık sadece ABD $ basmıyor bankalar ve kredi kuruluşları da basıyorlar.
Öyle ki tüm dünyayı 250 katriliyon (250 000 milyar) $ borca boğmuşlar.
Karşılığı ise solda sıfır: dünya Gayri Safi Hasılası (yani üretim) 80 katriliyon (80 000 milyar) $ iken, ortalıkta dolanan para ise 1 500 Katriliyon ( 1 500 000 Milyar $).
Deutsche Bank’ın yarattığı paranın karşılığı % 0,15 (binde onbeş), JP Morgan’ın % 0,6 (binde altı) Citibank’ınki de % 0,5 (binde beş).
Yani bu ‘tosuncuk’lara al $’ı ver altını diyecek olsanız, size ancak yüzde birden daha azını verebilecekler.
%99’u nerede diyecek olsanız, uçtu uçtu kuş uçtu diyebilecekler.
Bizimkiler de oturmuş ‘üretim ekonomisi’-mekonomisi demekteler.
Ve sen inanacaksın.
‘Savaş’ diyeceksin, olur mu canım diyecekler.
Eh canın cehenneme gittiğinde anlarsın sen de demekten gayri elimizden bir şey gelmez.
Değil mi ama?
Sen yine, ‘herif Fetö’ye karşı savaşıyor, PKK’ya karşı savaşıyor’ diye hem kendini hem de ‘millet’i aldatmaya devam et o zaman.
Osmangazi Darülfünun’undaki Fetöcü ‘tosun’, sizin herifin ne kadar Fetöyle savaştığını da göstermiyorsa, senin gözün bağlanmış demektir.
Ee ben ne yapayım peki?
Daha ne yapayım ki, gözün gönlün açıla..
Habip Hamza Erdem