Saygın Bilim Adamı Doktor Pusztai İşinden Neden Atıldı? / Prof. Dr. Cihan DURA

Saygın Bilim Adamı Doktor Pusztai İşinden Neden Atıldı? / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Eki 27, 2012 18:00

Saygın Bilim Adamı Doktor Pusztai İşinden Neden Atıldı?

1990’ların ikinci yarısı… İskoçya’da Rowett Araştırma Enstitüsü’nün hükümet destekli bir laboratuarındayız. Kalıtım ve bitkilerin genetik değişimi alanında dünyaca ünlü ve deneyimli bir bilim adamı, Dr. Arpad Pusztai (Pustay) GDO’lu besinlerin olası etkilerini konu alan bir çalışma sürdürüyor. Dr. Pusztai’ın eşi, Dr. Susan Bardocz da aynı enstitüde çalışıyor.

Dünyada, genetiği değiştirilmiş (GD) gıdalarla ilgili ilk bağımsız bilimsel çalışma, Dr. Pusztai’ın bu araştırma projesiydi. Genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO), hayvan ve insanların temel besin zincirine dahil edilmesi girişimleri nedeniyle, araştırma son derecede büyük bir önem arz ediyordu.

Dr. Pusztai çalışmasına deney farelerini gruplayıp onları GD gıdalarla besleyerek başladı. Bir grup, bir tür protein olan lektinle uyarlanmış patatesle beslenecekti. Lektin böcek ilacı işlevi görecek, zararlı yaprak bitlerini patatesten uzak tutacaktı; beklenen de buydu.

İskoç hükümeti bu projeye neden destek vermişti? Çünkü:

- Bitki biliminde yeni bir çığır açılacaktı,

- besin üretimi alanında daha fazla kâr edilecekti,

- böcek ilaçlarına ihtiyaç kalmayacaktı.

Başlangıçta Dr. Pusztai da inanıyordu bunlara, ancak 1997 sonuna doğru, araştırma ilerledikçe kuşku duymaya başladı. Onu şüpheye sevk eden gelişme şuydu: 110 günden fazla süre ile genetiği değiştirilmiş (GD) patatesle beslenen farelerde gözle görülür bir farklılık oluşmuştu. Aynı deneyde normal patatesle beslenmiş olan farelere kıyasla daha küçük ve kilo olarak daha zayıflardı. Ancak bundan da korkunç olan bir farklılık daha vardı: GD ile beslenen farelerin beyin, kalp ve ciğerleri daha küçüktü, bağışıklık sistemleri zayıflamıştı!

Arpad Pusztai, bulguları karşısında büyük bir tedirginlik hissetti. Katıldığı toplantılarda, elde ettiği verileri açıklamadı; halkı paniğe sevk etmek istemiyordu, önce şu uyarı ile yetindi: ”Bir bilim adamı olarak yurttaşlarımızın birer kobaya dönüşmesine onay veremem. Denekler sadece laboratuarlarda olmalıdır.” Bir süre sonra da şu müthiş ayrıntıya indi: “GD patateslerin etkisi çok yavaş gerçekleşiyor. Deneylerimde farelerin bağışıklık sisteminin yavaş yavaş zayıfladığını gözlemledim. Seçmek durumunda kalsam, bu gıdaları kesinlikle tüketmem.”

Açıklamaları politika, tarım ve biyoteknoloji çevrelerinde bir atom bombası etkisi yarattı. Artık hemen her yerde Pusztai’ın bu sarsıcı açıklamaları tartışılıyordu. Ne demek, alanın en ünlü ve en yetkili bilim adamı, GD besinlerin tüketimine karşı olduğunu söylüyordu!

Önce patronu Profesör Phillip James, büyük bir özenle yaptığı araştırmaları nedeniyle Pusztai’(Pustay)’a içten tebriklerini sundu, araştırma bulgularını da yayınladı.

***
Derken..., birden her şey değişti, bütün destek kesildi, yok oldu.

68 yaşındaki saygıdeğer bilim adamı, Dr. Arpad Pusztai kapının önüne kondu, tam 13 yıl Enstitü’ye hizmet etmiş olan eşi de!... Emeklilik haklarını kaybetmekle tehdit edildiler. Şirketten uzak durmalarını istemeyi de ihmal etmediler. Basına konuşmalarını yasakladılar. Ekip üyeleri dağıtıldı. Bazı meslektaşları ve Rowett Araştırma Enstitüsü, Pusztai’ın çalışmalarını karalamaya başladı. Basın da araştırmaların geçersiz olduğunu duyurdu. Böylesine aşağılayıcı bir dışlama kampanyası ancak Stalin Rusya’sında veya Hitler Almanya’sında görülebilirdi.

Ancak gerçeğin üstü örtülemezdi. Saldırılara karşı çıkan, 13 ülkeden 30 bilim adamı; bir açık mektup yayınladılar. Mektup The Guardian gazetesinde yayınlanınca, tartışma daha da şiddetlendi. Polemiğe İngiliz Kraliyet Akademisi de katıldı. Akademi başlattığı incelemenin sonucunu 1999’da açıkladı. Buna göre “Pusztai’ın çalışmaları pek çok açıdan kusurluydu, bu haliyle herhangi bir sonuca varılamazdı.” Ne var ki bu açıklama Pusztai’ın değil, 300 yaşındaki akademinin kendi güvenilirliğini sarstı. Çünkü bir meslektaşı, Cemiyet’in, sonuca eksik verileri kullanarak ulaştığını kanıtlamıştı. Ne var ki karşı saldırıların sonu gelmedi: Kervana İngiliz Bilim ve Teknoloji Komitesi de katıldı, o da Pusztai’ı kınayan bir açıklama yaptı.

***
Ne oluyordu, art arda gelen bu haksız saldırılar neyin nesiydi, nereden kaynaklanıyordu? Yoksa bu hücumların arkasında gizli bir odak, gizli bir güç mü vardı?

Evet, ne yazık ki gerçek buydu, bütün bu saldırıların arkasında bir güç odağı vardı: Hükümet vardı, Blair hükümeti vardı! Rowett’teki eski iş arkadaşları, ne pahasına olursa olsun Pusztai’ın susturulması emrinin, İngiltere Başbakanı Tony Blair tarafından verildiğini söylediler. Profesör Phillip James’in saygın meslektaşını bir kalemde silivermesinin sebebi, işini ve kuruluşa yapılan mâli desteği kaybetmemek içindi!

Peki sorun neydi?

Sorun şuydu: Pusztai’ın araştırması, yaptığı deneylerin ortaya koyduğu bilimsel gerçekler; GDO’lu ürünlerin İngiltere’deki kârlı, bol kazançlı geleceğini tehlikeye sokuyordu!

Gerçekte Blair kabinesi de ikiye bölünmüştü ama, güvenlik önlemleri alınmasını isteyen kabine üyeleri çabucak susturuldu. Tek yetkili olarak görevlendirilen Dr. Jack Cunningham ülkede satılmakta olan besinlerin tüketiminin kesinlikle bir tehlike arz etmediğini ve “yeni biyoteknolojilerin pek çok yeni imkân yaratarak hayat kalitesini yükselteceğini söyleyip durdu.

***
Acaba İngiltere Başbakanı Blair, Pusztai’ın susturulma emrini düşünüp taşınarak özgür iradesiyle, tek başına mı vermişti?

Hayır, emir Amerika’dan, ABD Başkanı Clinton’dan gelmişti!

Clinton yönetimi GDO teknolojisini geleceğin biyoloji devrimi konumuna yükseltmek için milyarlarca dolar harcamaya hazırdı. 1990’lı yıllar tarımsal biyo-teknolojinin ticarileştirilmesinin on yılı olarak görülüyordu. Nitekim GDO firmalarının hisseleri bu on yılın sonunda Wall Street’te tavan yaptı. Clinton, İskoçya’daki bilim adamlarının araştırma sonuçlarının, ABD’nin “devrimci” projesini engellemesine izin veremezdi.

Peki, Clinton, Pusztai’ın susturulması sürecini tek başına, kendi özgür iradesiyle mi başlatmıştı? Yine hayır, ona da direktif, bir Amerikan küresel şirketinden, Monsanto’dan gelmişti!

Monsanto konuyu Clinton’la görüşmüş, Clinton da “Pusztai sorunu”nu Blair’e açmıştı. Blair de dakika kaybetmeden Rowett’in patronu Profesör James’i aramıştı. Aradan 24 saat geçmeden, Pusztai da kendini kapının önünde buluvermişti: Sen misin şirketlerin tatlı kârları önüne set çeken…, neymiş, bilimmiş, halkın sağlığı imiş, haydi oradan!

Görüyorsunuz, bir özel şirketin çıkarları Amerikan başkanı ile İngiltere başbakanını nasıl aceleye boğuyor, seferber edebiliyordu. Monsanto’nun bir telefonu dünyanın önde gelen bir bilim adamının onurunu ayaklar altına aldırabiliyor, araştırmasını hasıraltı ettirebiliyordu.

***
Bu müdahale GDO’lu ürünlerin dünyada hızla yayılmasına önayak olabilir, bilimin bağımsızlığına ve akademik özgürlüğe gölge düşürebilirdi. Eski şöhreti oldukça yıpranmış olan Pusztai pes etmedi:1999 yılında, son bir gayretle tüm bulgu ve kanıtlarını saygın bir İngiliz bilim dergisi olan Lancet (Lensıt)’ta yayınlatmayı başardı. Makale basılmadan önce bilim kurulu tarafından incelenmiş, 6 üyeden 4’ünün oyunu almıştı. Ancak engelleme girişimleri bu safhada da eksik olmadı: Lancet’ın editörü Dr. Richard Horton, makalenin yayınlanması durumunda işinin tehlikeye girebileceği yönünde bir tehdit telefonu aldı. Arayan, Kraliyet Akademisi’nin üst düzey elemanlarından Profesör Peter Lachmann’dı. Dahası, Akademi bir de GDO karşıtı bilim adamlarının tezlerini çürütmekle görevli, özel bir “birim” kurmuştu! Peter Lachmann Pusztai davasında “bilimsel tarafsızlık” talep ediyordu ama, kendisi GDO konusunda kesinlikle tarafsız sayılmazdı: Bir biyo-teknoloji firmasına danışmanlık yapıyor, başka birinde yönetici olarak çalışıyordu; bir ilaç şirketinin danışma kurulu üyesiydi.

Başbakan Blair’in de GDO şirketleri ile sıkı ilişkileri vardı: Lord Saisbury, Blair’in İşçi Partisi’nin 1997 seçimlerindeki en büyük mâli destekçisiydi. Seçimin ardından kabinede Bilim Bakanlığı’na getirilmişti. Bilimle pek ilgisi yoktu ama iki büyük GDO şirketinin çoğunluk hisselerine sahipti! Doğal olarak, fanatik ve saldırgan bir GDO savunucusuydu. Blair’in 1997 ve 2001 seçimleri sürecinde halkla ilişkiler çalışmalarını da küresel bir GDO şirketi olan Monsanto’nun yöneticilerinden biri, David Hill yürütmüştü.

2000 yılında Blair hükümeti Grainseed firması ile bir araştırma projesi üzerinde anlaştı. Araştırmanın amacı Ulusal Tohumlar Listesi’ne GDO’lu tohumları da ekleyebilmek ve bunları çiftçilere satabilmekti. Ancak bakın neler oldu: Grainseed firması araştırma verilerini hile ile değiştirtti, bazı sonuçların olduğundan daha iyi gösterilmesini sağladı. Bakanlık da bu sahtelikleri görmezden gelerek, GDO’lu mısırlar için onay sertifikası verdi. Bir usulsüzlük daha yapıldı: Open University saygın bilim adamlarından, GDO bilimlerinde deneyimli Dr. Mae-Wan Ho hükümet tarafından emekli olmaya zorlandı. Peki suçu neydi? Tahmin ettiniz: GDO’nun sakıncaları konusunda açıklama yapmıştı!

Dr. Pusztai’ya karşı başlatılan cadı avının kısa öyküsü burada bitiyor. Ayrıntılar için George Monbiot’un şu kitabı tavsiye ediliyor; başlığı çok anlamlı: Tutsak Devlet: Şirketlerin El Koyduğu İngiltere 1 

***
Dr. Pusztai’ın bu trajik serüveni bize neleri anlatıyor?

• Önce, iki Batı olduğunu: Biri güzel, öbürü çirkin… Güzelini Dr. Pusztai, çirkinini ise Blair temsil ediyor. Peki bunlar kimleri, neyi temsil ediyor? Pusztai: temiz bilimi, ahlakı, gerçekseverliği, kanaatkârlığı… Blair ise kirli bilimi, ahlaksızlığı, yalancılığı, küresel şirketlerin doymak bilmez kazanç hırsını…

• Dr. Pusztai’ın öyküsü bize özel sektörün bazen ne kadar insafsız hatta vahşi olabileceğini de anlatıyor. Kendileri kazansın da, varsın insanlık batsın; insanlar belâlarla boğuşsun, göz göre göre ölüme gitsin. Bu mudur iktisat kitaplarımızın öve öve bitiremediği özel girişim?

• Özel sektör, örneğimizde küresel şirketler, bilime ancak kendilerine kazanç sağladıkları ölçüde saygı duyuyor, destek oluyorlar. Demek ki bilimsel gelişmeleri tamamen özel sektöre bırakmak yanlıştır, bu anlayış çok ciddî sorunlara ve ağır sosyal maliyetlere yol açabilir.

• Amerika’yı, hatta Batı’yı asıl yönetenler siyasetçiler, başkanlar, başbakanlar değildir; şirketlerdir, küresel şirketlerdir, bunların patronları, CEO’larıdır. Dünyayı bunlar yönetiyor artık, iktisat literatüründe yerlerini de almış bulunuyorlar: Transnational business community, Interlocking diroctorates…


 1  George Monbiot, Captive State: The Corporate Takeover of Britain, Macmillan, 2000. Ben Dr. Pusztai’ın başına gelenleri şu kaynaktan özetledim: F. William Engdahl, Ölüm Tohumları: Genetik Biliminin Arkasındaki Karanlık oyunlar, (Çeviri: Özgün Şulekoğlu), 3. B., Bilim+Gönül Yayınları, İst., 2010, ss.19-29


Prof. Dr. Cihan DURA, 26 Ekim 2012
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 14 konuk

x