ŞEFAAT ve İFŞAAT
Türkiye ‘Ey Amerika’, ‘Ey Avrupa’ gibi anlamsız haykırışlara alışıktır.
Oysa, Arapça kullanılan ülkelerde olsa bu tür haykırışlar ‘Ya Amerika’, ‘Ya Avrupa’ biçiminde olacaktı.
Yani ‘Ya Ali’, ‘Ya Ömer’ denirken, ‘Ey Ali’ veya ‘Ey Ömer’ denilmek istenmektedir.
Çok daha doğrusu ise ‘Ey’ değil ama ‘Hey’ biçiminde haykırmaktır.
‘Hey gidi koca dünya’ falan der gibi yani.
Kuşkusuz bu tür hitap edişlerde hem ‘aşağılıyacı’ ve hem de ‘yüceltici’ niyet sözkonusu olabilmektedir.
Yani ‘aşağılamak’ için de ‘yüceltmek’ için de ‘Ey’, ‘Hey’ ya da aynı anlama gelmek üzere ‘Ya’ denilebilmektedir.
Biz burada ‘Ya Muhammed’ derken, şefaat istemek için Hz Muhammed’e değil ama ‘ifşaat’ istemek için Muhammede Yakut’a seslenmek istiyoruz.
Nitekim, bölük pörçük de olsa kimi ‘ifşaat’ta bulunduğunu biliyoruz.
Bu ‘ifşa’ ya da ‘tanıklık’lar sanıldığı üzere sadece ‘yeraltı dünyası’na ait değildir.
Hem ‘yer altı dünyası’ ve hem de ‘iş dünyası’na aittirler.
Ve kimilerinin biri için ‘kötü’ ve öbürü için neredeyse ‘kutsal’ saydıkları bu iki ‘dünya’ özünde içiçedirler.
Hangisinin nereye kadar ‘iyi’ ve nereden sonra ‘kötü’ olduğunun ortaya çıktığı dönemler olabilir.
İşte bugün Türkiye’de, o ‘kutsal’ gibi görünen, adamın kafası nasıl da çalışmış diye hayranlıkla izlenen ‘iş adam’larını çoğunun ‘iş’e ‘yeraltı dünya’sından başladığı yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.
Önce Sedat Peker ve ardından Muhammed Yakut’un açıklamaları özellikle son yirmi yılda neredeyse tüm AKP’lilerin bir ayaklarının ‘yeraltı dünyası’nda olduğunu gözler önüne sermiş bulunuyor.
Adam sanki ‘Bakan’mış, sanki üst düzey bir ‘Bürokrat’mış ya da sıradan bir parti ‘yöneticisi’ imiş gibi görünse de, gerçekte ‘yeraltı dünya’sının bir pir parçası, mafyatik çarkın bir ‘dişli’nden başka bir şey değilmiş.
Burada ‘yeraltı dünyası’ derken, sadece uyuşturucu ağı ya da gasp çetesini değil ama, doğrudan ‘Devlet çarkı’nı kastdettiğimiz açıktır.
İşte halihazırdaki ‘iktidar’ı ‘Mafya-Tarikat bloku’ olarak adlandırırken, onun sadece ‘mafya grupları’yla olan ilişkisinden dolayı değil, tersine ‘Devlet çarkı’nı nasıl mafyatik bir düzene çevirdiklerini anlatmak için kullanıyoruz.
Sedat Peker’in ad ve işlerini açıkladığı Mileltvekili, Bakan ve Bürokratları anımsayın bakalım.
İçlerinde oğluyla birlikte Binali Yıldırım, kocası ve ağabeyiyle birlikte Zehra Taşkesenlioğlu, oğlu ve yeğeniyle birlikte Süleyman Soylu yok muydu?
Her iddiası da yüzde binbeşyüz oranında doğru değil midir?
Şimdi de Muhammed Yakut, Hayati Yazıcı’ları, Nurettin Canikli’leri falan anlatmakta.
Ve sıra Bilal Erdoğan’lara, Burak Erdoğan’lara ve babalarına gelecek.
Aslında, bütün bunları tek tek, isim isim açıklamaya bile gerek yok.
İçlerinden sadece ‘pisliğe bulaşmamış’ olanları ayıredip, son yirmi yılda her kim kim ki ‘İktidar’da görev almış, ihale almış ve ya da birlikte fotoğraf çektirmiş ise sıkı bir elemeden geçirip, ne kadar ‘aklanabilir’ olduklarını saptamak gerekmeketdir.
Nitekim bunların başı, eğer sadece namuslu adamlara görev verilecek olsa AKP’de görev yapabilecek adam bulamayız diye itiraf etmemiş mi idi?
Demek ki ne imiş?
Bunların kendileri bile, alçaklık ve namussuzluk yapmada sınır tanımayanlardan bir örgüt kurduklarını itiraf etmişlerdir.
Dolayısıyla bunların tek tek isimlerini saymak yerine, Muhammed Yakut’un ortya koyduğu gibi, nerede, ne zaman ve ne kadarlık bir ‘vurgun’ vurduklarını kayıt altına alıp mahkemelerin önüne çıkarmak gerekmektedir.
Bunun için de, 14 Mayıs’tan sonra, işledikleri suçlar ne ise cezalarını çekmek kaydıyla Sedat Peker ve Muhammed Yakut’un ‘tanık bilirkişi’ olarak Türkiye’ye getirilmeleri gerekmektedir.
Konuş ya Sedat, açıkla ya Muhammed denilmelidir.
Kimse sizden ‘şefaat’ beklemiyor, ne biliyorsanız ‘ifşa’ edin artık denilmelidir.
Çünkü şimdi bize ‘şefaat’tan çok ‘ifşaat’ gerek.
Henüz gözümüz görüyorken, alçak ve namussuzların alçaklık ve namussuzluklarını berrak bir biçimde görmeden gitmeyelim yeter.