Iran'la ilgili uzun okuma yapmak istemeyenlere onemli 2 basligi alintiladim. 1 . ...İran toplumunda nefret edilen Besici adı verilen Gönüllüler'in sayısı 2 milyon olarak biliniyor. Irak savaşı döneminde gönüllü asker devşirme düzeneği olarak çıkan örgütlenme, şimdi içeride toplumu kontrol altında tutma örgütü olarak kullanılıyor. Toplumsal yaşamın İslami ilkelere uygunluğunu kontrol ediyor. Besiciler sokaklarda, saç sakal, başörtüsü kontrolü yapıyor. Gençler arasında kadın erkek ilişkisinin İslami değerlere uygun olmasını sağlıyor. İran'da devletin en radikal ve vurucu gücünü oluşturuyor Besiciler. Son bir kaç gündür Tahran sokaklarında göstericilere şiddet uygulayan güvenlik güçleri de Besicilerden oluşuyor...
NOT . Sayilarinin 500 bine bile ulasmadigini Iran halki biliyor. 2 milyon saniyorum ellerindeki-bellerindeki sopalarin sayisi... Neye benzedigine dair ornek vereyim: Turkiye'de "mahalle baskisi diye yakinlarda tartisilan kavramin, rejime donusup, 10'la çarpilip, cisim bulmus hali". ABD'yle derdi olan bu gunku Iran rejiimin (kimin derdi yok ki!) basari sansi neredeyse -sifir-, bir açidan bakinca
"emperyalizme karsi ayaklarinin ustunde saglam duruyo" gibi gorulen sey, -bi tur garabet-. Bu cografyada, halkini aydinlatma derdi olmayan bir rejimin kimin karsisinda ne derece ayakta durduguna inanilir.
Iran rejimi disarida Amerika karsiti, Iran Halki içeride Rejim karsiti...
Ve liderin! Yiyecek giyecek dagitmakla oy avlama çabasi,.. Sonuç alamayip bildigini okuma macerasi... 2 . ...Ancak biraz yakından bakıldığında, Ahmedinejat dönemi İran'ın dış politikasının yalnızca bundan ibaret olmadığı görülüyor. Ahmedinejat'lı İran, Amerika'nın Irak'ı işgaline Birleşmiş Milletler'de (BM) karşı çıkmayan sayılı ülkelerden. Hatta bütün ezilen dünyada bir prestij sorunu olarak yorumlanan Saddam Hüseyin'in yargılanmasında ABD'yi destekledi ve hatta davaya müdahil olarak katıldı...
Yoruma gerek var mi? Merak edenlere, Iran'in Afganistan politikasini da incelemesini oneriyorum, yazida ucundan biraz bahsetmis... İRAN, İKTİDAR MÜCADELESİ SÜRECİNE NASIL GELDİ?Geçtiğimiz Pazar gününden bu yana her akşam saat 22.00 ile 23.00 arasında Tahran semaları Allahu ekber sesleriyle inliyor. Muhalefet, halkı her akşam bu saatler arasında pencerelere ya da damlara çıkarak bu sloganı söylemeleri çağrısında bulundu. Kimilerine göre Batıcı olan muhalefetin buluşu değil bu eylem tarzı. 1979 yılında İran'da devrim arifesinde Ayetullah Humeyni, toplumsal muhalefetin göstergesi olarak halkı her akşam dışarı çıkarak Allahu ekber diye bağırmaya çağırmıştı. Halk Şah'a olan tepkisini bu şekilde öylesine dile getirmişti ki, söylentilere göre, çileden çıkan Şah bu eylemin artan şiddeti nedeniyle İran'ı terke karar vermişti. Devrim öncesi simgelerin yeniden keşfedildiği İran'da geçtiğimiz cuma günü yapılan seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra sokak gösterisi olarak başlayan, ancak şimdiden yedi kişinin öldüğü çatışmalara dönüşen gelişmeler, İran yönetici sınıfı içinde uzun bir zamandır süre giden iktidar mücadelesinin açığa çıkmasını da sağladı.
Medyadaki basitleştirmeyle ifade edilecek olursa, Ahmedinejat ile dini lider Hamaney aynı safta görünürken, muhalefetin lideri olarak Musevi ile diğer adaylardan Kerrubi ve Rezai karşı tarafta gözüküyorlar. İktidar kavgası Muhafazakârlarla Reformcular arasında gerçekleşmiyor. Kavga, bir dönüm noktasında bulunan İran devletinin gelecekte hangi figürlerle politika sahnesine çıkacağı etrafında oluşuyor.
Protestoların merkezinde olan Ahmedinejat'ın devlet yapısı içindeki gücü esas olarak Devrim Muhafızları ve Gönüllüler'den geliyor. Pastaran olarak da bilinen Devrim Muhafızları Irak savaşı sonrasında düzenli ordu yapısına entegre edilmiş durumda ve sayıları 500 bin olarak veriliyor. İran toplumunda nefret edilen Besici adı verilen Gönüllüler'in sayısı 2 milyon olarak biliniyor. Irak savaşı döneminde gönüllü asker devşirme düzeneği olarak çıkan örgütlenme, şimdi içeride toplumu kontrol altında tutma örgütü olarak kullanılıyor. Toplumsal yaşamın İslami ilkelere uygunluğunu kontrol ediyor. Besiciler sokaklarda, saç sakal, başörtüsü kontrolü yapıyor. Gençler arasında kadın erkek ilişkisinin İslami değerlere uygun olmasını sağlıyor. İran'da devletin en radikal ve vurucu gücünü oluşturuyor Besiciler. Son bir kaç gündür Tahran sokaklarında göstericilere şiddet uygulayan güvenlik güçleri de Besicilerden oluşuyor.
Besiciler, Şehit Ailelerini Destekleme Vakfı gibi çok sayıdaki vakıflar üzerinden devletin önemli miktarda maddi gücünün ellerine geçmesini sağlıyorlar. Ayrıca, ülkeye kaçak yollardan sokulan alkol, uyuşturucu ve batı tüketim maddelerinden de pay aldıkları İran'da herkesin bildiği bir gerçek. Ayrıca İran'da yaygın olan rüşvetin de önemli bir sacayağını oluşturuyorlar. Anlaşılabilmesi açısından Türkiye'den bir örnekle açıklanacak olursa, bir dönem Güneydoğu'da PKK terörüne karşı kullanılan özel tim üyelerinin, işleri bittikten sonra, çeşitli büyük şehirlerde mafyatik ilişkilere girmesi gibi. İran, iki milyonu aşkın bir Besiciler ordusu ve çevresinin nemalanmasını uzun yıllardır yaşıyor.
İran, ABD'nin son yıllarda Irak işgaliyle birlikte bölgeye abanma politikasına Ahmedinejat ile cevap verdi. İran, Ahmedinejat ile Ortadoğu ve İslam dünyasında gelişen Amerikan karşıtlığının neredeyse lideri olmayı başarabildi. Bunda, İslam dünyasının nezdinde ezilen dünya belki de insanlık tarihindeki en yoğun aşağılanma ve psikolojik baskıya maruz kalması büyük rol oynadı. İran buna önderlik etmeyi, Amerikan emperyalizminin yumuşak karnı olan İsrail ve Filistin meselesi üzerinden gerçekleştirdi. Bölgede etkinliğini artırmak amacıyla, Amerika'nın abanması altında bunalan Ortadoğu halklarının gönlüne hitap edecek şekilde İsrail'e yüklenerek ve Filistin sorununda ABD'nin terörist sıralamasına koyduğu Hamas'ı açıktan destekledi. Yetiştirip desteklediği Lübnan'ın Hizbullah örgütü, İsrail ile gerçekleştirdiği savaşta, karşıtına ağır kayıplar verdirdi ve Filistin halkının cephe örgütü haline dönüştü. Ahmedinejat dönemi İran dış politikası, İsrail konusunda yaptığı açıklamalar, Hamas'a açık destek ve atom enerjisi üretme konusundaki tavizsizlikle, özellikle Batı basını tarafından gösterilmeye çalışılsa da, onun döneminin dış politikasını yalnızca bunlar oluşturmuyor.
Ancak biraz yakından bakıldığında, Ahmedinejat dönemi İran'ın dış politikasının yalnızca bundan ibaret olmadığı görülüyor. Ahmedinejat'lı İran, Amerika'nın Irak'ı işgaline Birleşmiş Milletler'de (BM) karşı çıkmayan sayılı ülkelerden. Hatta bütün ezilen dünyada bir prestij sorunu olarak yorumlanan Saddam Hüseyin'in yargılanmasında ABD'yi destekledi ve hatta davaya müdahil olarak katıldı. Ayrıca 11 Eylül'den sonra bütün dünyanın üzerine bir karabasan gibi çöken, ABD'nin terörle mücadele politikası çerçevesinde Afganistan'ın işgaline karşı çıkmadı. Bunun da ötesinde Taliban'a karşı Amerikan güçleriyle birlikte hareket etti. Irak'ta Şiiler üzerinden artırdığı etkinliği sayesinde ABD açısından Irak'ta istikrar oluşturmada vazgeçilmez bir partner oldu.
Kısaca Ahmedinejat dönemi İran'ı, bölgesel güç olma yolunda hem ABD ile çatışmaktan hem de çıkarlarının emrettiği yerlerde aynı tavrı alır görünmekten çekinmedi. Ulusal çıkarlarının emrettiği politikaları izledi. İran'ın atom enerjisi geliştirme konusunda ABD'nin başını çektiği Batıyla görüşmelerinde, Obama yönetimi Ahmedinejat'ı konuyla ilgili muhatap alınacak en güçlü şahsiyet olarak sınıflandırmıştı. Hatta Tahran'da gösterilerin başladığı geçen Cumartesi akşamı, CNN'in konuyla ilgili programına katılan bir Pentagon yetkilisi, Ahmedinejat'ın yeniden seçilmesine bu derecede muhalefetin gelişmesi Pentagon'un planlarını altüst etti açıklamasında bulundu. Bu çerçevede, Ahmedinejat seçimleri kazandığını açıkladıktan sonra yaptığı basın toplantısında Amerikan yönetimine yönelik olarak, iki ülke arasında doğrudan ilişkiler kurma konusunda samimilerse, somut önerilerini bekliyoruz açıklamasında bulundu.
Seçim öncesi İran'daki gelişmeleri yakından izleyen gözlemciler ve Batı basınındaki yorumlar, Ahmedinejat'ın yeniden seçileceğine şüphe yok. Batı onunla birlikte atom enerjisi görüşmelerini, devlet mekanizmasını elinde tutan ve kontrol eden güvenilir bir partner ile yürütme rahatlığını yaşayacak yorumlarını yapıyorlardı. Ahmedinejat'ın seçilmesine protestolar karşısında Batı basınındaki yorumcular ne diyeceğini bilemedi, apansız yakalandı. Bu satırların yazarı, bu sürecin Alman medyasıyla ilgili bölümünün canlı tanığı. Bu yorumlara siyasi menfaatlerin yanı sıra, Batı merkezci düşünce tarzı da kaynaklık ediyor.
Bütün bir Ahmedinejat dönemi İran'ı mercek altına alındığında, ülkenin dış politikasını, Bush yönetimindeki ABD'nin İran'a yönelik tehditlerini göğüsleme ve bölgesel güç olma şeklinde özetlenebileceği görülecektir. Ahmedinejat buna uygun olarak, İran devletinin ihtiyacını yerine getiren bir figür olarak hareket etti. Ancak hem Washington'daki iktidar değişikliği hem de Avrupa'nın motor güçleri Almanya ve Fransa veya Rusya, Çin gibi devletlerin İran konusundaki muhalif politikaları ve daha da önemlisi tehdit politikalarının İran'ı kuvvetli bir bölgesel güç haline getirdiği görüldüğünden, Amerikan yönetimi yeni Obama hükümeti üzerinden farklı politikalar izleyeceğini ilan etmişti. İran'ın bölgedeki etkinliği tarihinde hiç bir zaman yaşamadığı bir şekle dönüşmüş durumda. Ancak dış unsurun, yani Amerika'dan gelen farklı sesler nedeniyle, Tahran rejimi de bu politikalarla devam edemeyeceğini, bölgede artan etkinliğinin hızı kesilmediği sürece kaldıramayacağı bir ağırlığa dönüşeceğini kaydediyor. Bölgenin diğer etkin güçleri Suudi Arabistan, Mısır ve Pakistan gibi ülkeler, İran'ın artan etkinliğinin ardında Şii etkinliği gördükleri için rahatsızlık içindeler. Bu nedenle bölgenin bir Sünni-Şii çatışmasına doğru ilerlediği yorumları yapılıyor. Tahran rejimi bölgede yaşanacak bir Sünni-Şii gerginliğinde kaybedecek tarafın kendisinin olduğunu ve bu sayede bölgesel güç olma durumunu kaybedeceğini biliyor. Bu amaçla Washington yönetiminin doğrudan ilişki kurma çağrısına, somut teklifleri görmek gerek şeklinde cevap verdi. İran, içinde bulunduğumuz günlerde yaşanan iktidar mücadelesi sorununu aştıktan sonra, Amerikan yönetimi ve Batı dünyasıyla ilişki kuracak. Burada Cumhurbaşkanı'nın Ahmedinejat ya da Musevi olması fark yaratmıyor. Yaşanan iktidar mücadelesinin özünü oluşturan şey de; yoksul kitlelere yardım paketleri ve vaatler dışında toplumun acil sorunlarına çözüm üretemeyen Ahmedinejat ve arkasındaki dini lider Hamaney, toplumsal desteği kaybettiklerini gördüklerinden ve iktidar mekanizmasındaki taraftarlarının Pastaran ve Besiciler'e kadar daraldığını gördüklerinden, dış unsuru dahil ederek, yani Amerika ve Batıyla ilişki kurmanın unsuru olma üzerinden iktidar sürelerini uzatmaya ve rakiplerine üstün gelmeye çalışıyorlar. Musevi ve etrafında topladığı hem Reformcu hem de Muhafazakâr cenah içindeki muhalif kesimler, Ahmedinejat'ın dış unsur üzerinden iktidarda kalması durumunda, kendilerinin uzun yıllar tekrar bir iktidar seçeneği olamayacağını bildikleri için, geri adım atmayarak, devrim sonrası İran'ın yaşamadığı tarda bir iktidar mücadelesine neden oldular. Mücadelenin her iki kesimi için de mağlubiyet can alıcı.
KİM BU PROTESTOCULAR
İran'daki geleneksel yapıya muhalefet edenler kimler? Musevi'yi kim destekliyor? M. Kerrubi, Ayetullah olmasına neden toplumsal muhalefetin önemli bir unsuru olabiliyor? Devrim Muhafızlarına yıllar yılı komutanlık yapmış Rezai neden sistemin Reformcu olarak aşağıladığı tarafta yer alıyor? Veya Tahran sokaklarında protesto gösterilerine katılanlar gerçekten de, en son Moldova'da şahit olduğumuz Amerika'nın kışkırttığı bir avuç provokatör mü?
İran'da reform hareketi, özellikle 1990 yılların ikinci yarısında kendini şekillendiren bir hareket. 1999 yılındaki şiddetli öğrenci hareketinin bastırılması da, Reformcu lider Hatemi'nin cumhurbaşkanı seçilmesinin önüne geçememişti. Ancak Hatemi halkın beklentisi olan, toplumsal dinamiklerin önünün görece açılması ve ekonominin düzeltilmesi gibi can alıcı konularda adım atamadı. Sonrasında İran Ahmedinejat dönemine girdi. Ülkenin milli değeri petrolden elde edilen gelir, fakirin sofrasına aş olarak gelecek vaadiyle Reformcu çevrelerde dahil olmak üzere, bir umut olarak seçilen Ahmedinejat, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, muhtaç olanlara yardım paketleri göndermenin dışında bir şey gerçekleştiremedi. Ekonominin gerilemesi onun döneminde hızlandı.
İşsizlik yüzde 30 sınırına dayanmış durumda. Bu oran gençler arasında daha da yüksek. Yıllardır Amerikan ambargosu altında yaşayan İran ekonomisi ayakta kalmayı başarma yeteneğini göstermiş olsa bile, yüksek petrol gelirleri, ülkenin ekonomik altyapı kurmasına yol açamıyor. Dünya'nın ikinci büyük petrol üreten ülkesi olmasına rağmen, işlenmiş petrolü ithal ediyor İran. Toplumsal sosyal yaşam tamamen kontrol altında ve Ruhban sınıfının bir kesiminin tasavvurunun dışında bir yaşam tarzına sokakta izin verilmiyor. Yozlaşma, uyuşturucu kullanımı, yasağa rağmen yüksek düzeyde alkol kullanımı ve aşırı Batı tarzı yoz yaşam tarzına özen hat safhada. Bu nedenle sokakta farklı bir görüntü veren İran toplumu, evinde, aile içinde son derece zıddı bir yaşam sürüyor. Bu da toplumun ikili bir hayat sürmesine yol açtığı için, gözlemcilerin toplumsal çatlak dediği sosyolojik durumun doğmasına yol açıyor. Ülkeyi yöneten Ruhban sınıfının bir kesimi, rejimin İslami karakterinin gerektirdiği yaşam tarzı ile toplumun içinde bulunduğu yaşam tarzı arasında bir köprü oluşturmayı reddediyor. Bir kesimi diyoruz, çünkü Muhafazakârlar içindeki çatlağın Ruhban sınıf içinde bu konulara kadar uzanan bir ideolojik tartışmalara uzandığı biliniyor. Musevi, Hatemi gibi rejimin içinden, hatta çekirdek zümresinden gelen isimlerin, şimdiye kadar izlenen politikalara muhalefet etmelerinin kökenleri buralara kadar gidiyor. Bu isimler, İran İslam Cumhuriyeti'nin kendi içinden yetiştirdiği, dinamik, sistemin şimdiye kadar çözemediği sorunlarda plan sahibi olan, uzmanlığı uluslararası seviyede olan ve ülkeyi yönetmeye istekli çevrenin adayları olarak öne çıkıyorlar. Bu toplumsal dinamik, İran'daki protesto gösterilerinin şiddeti her geçen gün artırarak yaygınlaşmasına neden oluyor.
Dikkat çekici bir gelişme daha: Amerika'nın yıllardır beslediği ve bu günler için nemalandırdığı Halkın Mücahitleri ve Şah taraftarlarının protesto gösterilerinde dışlanmaları. Halkın Mücahitleri'ne münafık (bizim siyasi literatürümüzde hain, ajan anlamına gelen dinsiz, inançsız, anlamında kullanılıyor) oldukları gerekçesiyle,eylemlere dahil olmalarına izin verilmiyor ve bunu bildikleri için de uzak duruyorlar. İran'da hatırı sayılır güçleri olmayan bu örgütlenmelerin, özellikle yurtdışında gerçekleştirilen gösterilerde, yalnızca kendi kitleleriyle, İran toplumundan kopmuş bir şekilde eylem gerçekleştiriyorlar. Şah taraftarları da tamamen sürecin dışında kalmış durumda. Amerika'da yaşayan oğul Rıza Pehlevi, protestolar başladığında, en iyi yolun sivil itaatsizlik olduğuna inanıyoruz şeklinde anlaşılmayan bir açıklama yaptı. Tabiî ki bu, başka güçler üzerinden Amerika veya Batı'nın protesto hareketine bir hakimiyet kurma gayretlerinin olmadığına işaret etmiyor.
Gözlemciler, protesto gösterilerinin yanı sıra, kapalı kapılar ardında Tahran'ın siyasi kulislerinde kıyasıya bir iktidar mücadelesinin yaşandığına dikkat çekiyorlar. Önceki gün (Perşembe) Tahran tarihinde gördüğü en büyük kitle gösterisini yaşadı. Cumartesi günü (yarın) daha büyük bir gösteri planlanmış durumda. Bugün ise dini lider Hamaney'in Cuma Namazı'nı kıldırması ve halka hitap ederek, önemli açıklamalarda bulunması bekleniyor. En son haberlere göre, yatıştırıcı ve hatta geri adım atar nitelikte Hamaney Cuma Namazı'na katılmaktan vazgeçebilir. Aksi takdirde yapacağı açıklamada, Ahmedinejat'a beklenildiği şekilde destek vermesi durumunda, güvenlik güçleri ve Besiciler'in (lebas ı şahsi) göstericilere karşı şiddet kullanma sürecini hızlandıracağına dikkat çekiliyor. Göstericiler seçimlerin tekrarını talep ediyor. Seçimlerin tekrar edilmesi de, özellikle dini lider Hamaney'in otoritesini sarsıcı, dokunulmazlığını yok edici nitelikte. Amerika ve Batı bekleyiş içinde. İlk günlerde yoğun olan batı basınının ilgisi son iki gündür azalmış durumda. Gösteri görüntüleri, yerini uzman tartışmalarına bırakmış durumda. Önceki gün Obama'nın bizim açımızdan Ahmedinejat ile Musevi arasındaki fark büyük değil açıklaması geldi. İran'daki iktidar mücadelesinin merak edilen sorusu şu: Rejim, toplumsal muhalefetin de katıldığı bir çözümü kendi içinden çıkarabilecek mi yoksa kan mı dökülecek? Sonuçta ortaya çıkacak tabloyu Batıcılar veya Batı karşıtları belirlemeyecek. Tablo, İran'ın hangi tarzda ilerleyeceğine işaret edecek.
Mehmet Salih ÇEVİKER/FRANKFURT
KAYNAK : ODA TV