Yeni neslimizin inşasında, taşeronluk görevi hepinizin tahmin edeceği üzere “anlı şanlı” medyamıza verilmiştir. Özellikleri hasebiyle toplumu “bilgilendirmesi” gereken medyamız “biçimlendirme” görevini üzerine almış, bunu da layıkıyla yerine getirmektedir. Kamuoyu oluşturma ve yapay gündem çabaları hiçbir zaman boşa çıkmamış, gerçekler her zaman bir sır gibi saklanmıştır ülkemizde…
Toplumda bir araya gelen insanlar artık işsizlik, ekonomik kriz, Vatan kurtarmak gibi kavramları tartışmak yerine, hararetle Nihat Doğan’ı, Fenerbahçe’yi, Hülya Avşar’ın selülitlerini tartışır hale gelmiştir. Tıpkı “cambaza bak” diyerek cebimizdekileri çalan bir hırsız misali… Gerçek gündem içerisinde ki ayrıntılar makaslanır, cımbızla alınan yapay gündem bomba gibi düşer ekranlara… Böylelikle ustalar tarafından zihinler yeniden ve istendik bir biçimde inşa edilir.
Seçimlerden seçimlere oy kullanmayı demokratik bir olaymış gibi algılayan insanımızın, başka hangi kulvarda etkin olduğunu söyleyebiliriz? Mademki demokrasi halkın ortak karar alması, kaynaklarınsa adil bir şekilde paylaşılmasıysa hükümet seçimi ve sınıf başkanlığı seçimi dışında hangi alanda özgür irademizi yansıtabiliyoruz? Madem ki seçme hakkımız var, neden sürekli kimsenin “hayatta izlemem” dediği programlar dönüp duruyor ekranlarda?
Demokrasi gibi içi boşaltılmış kavramlarla önce seçme hakkımız elimizden alınıp, güçlü olana verilir, manevi dinamikler gözden düşürülerek çağ dışılık olarak gösterilir, ahlak, din, vatanseverlik, kahramanlık git gide gözden düşürülür… Cinsellik tabu olmaktan çıkarılır ve teşhircilik her daim ön plana sürülür. Eğlence kültürü ile toplum iyiden iyiye yozlaştırılır. Aptal dizilerde ki gülme efektleriyle (sanki biz neye güleceğimizi bilmiyormuş gibi) aptal muamelesine tabi tutuluruz. Batı her zaman en doğru olanı bilir, her zaman ilerisi oradır, sakın doğuya dönme ne varsa batıdadır, anlayışı yerleştirilir zihinlere.
Kendine güveni bu gibi aşamalardan geçirilerek yok edilen insan sürüleri ise tek koz olarak batıyı taklit etmek ve onlar gibi yaşamak telaşına kapılıverir bir anda…
Her ne kadar mahallemizde “salyangoz satmaya” yeltenseler de, bunun bir tiyatrodan ibaret olduğunun farkındaysanız sorun yok. Düşünen insanları, düşünceleri vefikirleri kalkan misali korur ama ya öyle değilseniz? Mesela ailesinin ilgisinden, yönlendirmesinden mahrum bir çocuk, öğretmeni maaş derdinde olan bir öğrenciyseniz? Emperyalizmin ve kapitalizmin kanlı dişleri arasında bir o yana bir bu yana savrularak parçalanmanız çok yakındır.
Hepimizin ibretle izlediği orta Afrika ülkeleri ve onları sömüren insanlıktan nasibini almamış canavarlara bir bakın: onların beyinlerini sömürdüler, düşünebilenleri devşirip kendi menfaatleri doğrultusunda çalıştırıyorlar. Toprakları, yer altı, yer üstü tüm varlıkları talan edildi. Bu sinsi “kültür erozyonu” ile bize yapılmak istenende budur. Düşünen, haksızlığa karşı koyanları sindirmek, kişiliksizleştirmek, belleksizleştirmek, etkisizleştirmek…
Nasıl? “ O kadar da uzun boylu değil” mi dediniz?
Unutmayın bir zamanlar “ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” dediğiniz Bağdat’ın günümüzde ki görüyorsunuz… Yine de “bir musibet yeğdir” diyorsanız takdir sizin…
Ömer YILDIZ ( Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46 )
Mail adresi: mr_yldz@hotmail.com