SERAP YAZICI - ÖZBUDUN
Serap Yazıcı’nın AKP’ye geçişi, deyim yerinde ise, olay oldu.
Efendim CHP’nin oyları ile seçilmişmiş de, bir kaç gün önce CHP’ye geçecekmiş de.
Şöyle büyük hukukçu, böyle anayasa uzmanıymış falan.
Kadın ne diyor; ‘sayın cumhurbaşkanımız beni ikna etti’.
Peki ama Dr Recep yani Serap Yazıcı Özbudun’un ‘sayın cumhurbaşkanı’, ‘meşru’ bir cumhurbaşkanı mıymış?
Serap hanım, 2017 anayasa değişikliğiyle ilgili sözde ‘halk oylaması’ ama özde ‘plebist’in ‘meşru olmadığını söylemiş.
Hani şu ikibuçuk milyon ‘mühürsüz oy’un geçerli sayıldığı plebisit.
Ama ne olmuştu; ‘atı alan Üsküdar’a geçmişti’.
Ve sadece Serap hanım ve merhum kocası değil, Türkiye’de ne kadar ‘aklı başında’ hukukçu varsa, o sözde halkoylamasının ‘keenlem yekûn’ olduğunu söylemişlerdi.
Eğer öyleyse, ki bal gibi öyledir, Dr Recep’in başbakanlığını geçsek bile ‘cumhurbaşkanlığı’nın, en azından hukuksal olarak zerre-i miskal geçerliliği yoktur.
Ancak ve ne var ki, bunu sıradan yurttaşın anlamasının olanak ve olasılığı da yoktur.
Ne yapalım ki elimizdeki ‘mal’ bu.
Amma velakin, Serap Yazıcı da ‘mal’ değil ki.
Koskoca ‘anayasa profesörü’.
Yani nasıl denir, yani ‘şey gibi’ biliyormuş ki, o halkoylaması ‘meşru’ değildi demiş.
Peki ama, nasıl olmuş da Dr Recep’in teklifini kabul edip, hem de AKP yönetimine girmiş olabilir?
Ve hem de, ‘beni olduğum gibi’, yani görüşlerimi değiştimemi beklemeden kabul ederseniz gelirim demiş.
İşte ‘Serap Yazıcı Özbudun Olayı’nın ‘kerameti’ tam da buradadır.
Bu Serap hanım Yazıcı-Özbudun, merhum kocası Ergun Özbudun ile, hem eş ve hem de ‘kafadar’ olarak, Türkiye’nin sözde ‘seçkin hukukçu’larıdırlar.
Yazılar, makaleler, kitaplar, uluslararası şan ve şöhretin temelinde ise bir ‘Mustafa Kemal Türkiyesi’ düşmanlığı vardır.
Atatürk üzerine tonlarca mürekkep harcamışlardır ama, örneğin bir ‘Mustafa Kemal’in askeri’ olmamışlardır.
Tersine Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan itibaren ‘militarist’ bir nitelik taşıdığını ileri sürmüş, uluslararası yayınlarda hep ‘Türkiye’deki siyasetten ‘askerî vesayet’in kaldırılması konusunu işlemişlerdir.
Diğer ‘ıvır-zıvır’ konular, örneğin ‘hak ve özgürlükler’ falan, bu ‘ana tezin’ sosu olarak işlenmiştir.
Bu konuda Dr Recep ve tayfası ile ‘tam bir görüş birliği’ içerisindedirler.
AKP’nin ‘Sivil Anayasa’ çalışmalarında merhum Özbudun baş hukukçu değil miydi?
Çünkü, zorla da olsa merhum diyeceğim Burhan Kuzu ve Mustafa Şentop’ların ne Ergun Özbudun ve ne de Serap Yazıcı Özbudun kadar kafalarının çalışmadığı bir gerçekliktir.
Dr Recep’in, ‘Bak Serap hanım, biliyorsun Ergun beyle tamamlayamamıştık ama şimdi seninle güzel bir ‘Sivil Anayasa’ yapabiliriz’ demiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Ve Serap hanım da, artık ömrümün şu son günlerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin tabutuna son çiviyi çakmak zamanı geldi diye düşünmüş olabilir.
Çünkü zaten ve gerçekten Türkiye Cumhuriyeti bir ‘tabut’a konmuş bulunmaktadır.
Son çivi Serap Hanım liderliğinde çakılırken, ‘yüce milletimiz’ ve onun ‘saygın aydınları’na da güzel bir fatiha okumak kalacaktır.
Bir not olarak, bu Serap hanım-Özbudun’un Altılı Masa Anayasa çalışmalarına katkı verdiği de söylenebilecektir.
Ancak o gün de yazmıştım, bugün de yineleyebilirim ki, eğer Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı seçime Dr Recep el koymasaydı, Serap hanım bugünkü gibi ‘revaç’ta olmayacaktı.
Evet Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı seçime, Kılıçdaroğlu ve partisi sahip çıkamamıştı ama, eğer Serap hanım-Özbudun öylesine cevval bir ‘hukukçu’ idiyse, bu seçim de ‘gayri meşrudur’ diyebilmeliydi.
İşte ‘gerçek hukukçu’ olmak böyle bir şeydir ama Serap hanım-Özbudun’da bu ‘gerçeklik’ yoktur.
Ve şimdi Dr Recep’in himayelerinde, o özlediği ‘Sivil Anayasa’yı yapmakla görevlendirilmiştir.
Yapar mı yapar.
Hem de tam istediği gibi yapabilir.
Bize de, iftara ne yiyeceği telaşında olan ‘yüce’(!) halkımıza hayırlı olsun demek düşer.
Teravihde ‘Allah Devletimize zeval vermesin’ diye dua edeceğine de kuşku yoktur.