“SESİ KISILAN” GENÇLİK
Yıllardan 2012, Mayıs’ın 17. günü. Sorunlar birbiri ardına sıralanırken, bunalımlar yeni yeni bunalımlar doğururken; zengin daha da zengin fakir halkım daha da fakirleşirken, emperyalizm ve kapitalizm kene gibi yapışıp bizi zehirlerken, şehit kanlarıyla sulanmış toprağımız dahi satılırken, aydınlarımız Silivri’ye hapsolurken ve bir o kadarı da bulundukları çevre içinde baskı altında tutulurken, “Asya’nın kilidi Türkiye”nin de içinde bulunduğu coğrafyadaki zenginliklere sahip olma uğruna “demokrasi” oyunları oynanırken ve kanlı bitecek başrol görevi Türkiye’ye verilmişken, halk çaresizlikler içinde ne yapacağını düşünürken…
Diyorum ya, diziler boyu sorun ve birbiri ardına gelen bunalımlar, kargaşalar…
Dış politikamızın, küresel şirketlerin ve ABD’nin çıkar dengesine göre yönlendirildiği ülkemin ve çevre ülkelerin geleceğinin tehlikede olduğu dönemden geçiyoruz. Ülkemin bölünmez bütünlüğünü bozacak anayasa çalışması ile bölünmeye bir adım “küresel” başkanlık sistemi getirilmeye çalışılıyor. Bir yanda yasaklı aydınlar, bir yanda söylemleriyle emperyalizmin dümen suyuna giren ve her ne kadar karşı olduklarını söyleseler de yarar sağlayan aydınlar. Yandaş basın yalan haberlerle kaynıyor. Halkın gerçekleri görmemesine, doğruyla yanlışı ayırt edememesine ve olmaması gereken şeyleri olağanlaştırmasına neden oluyor. Ve bu nedenle olay ve durum karşısında verilen tepkiler, gerçek durumdan çok, görünen-gösterilen- duruma yönelik oluyor. Ve ne yazık ki çözümler yeni yeni bunalımlara, kargaşalara neden oluyor.
Ve yine diyorum ya, diziler boyu sorun ve birbiri ardına gelen bunalımlar, kargaşalar...
Yaklaşan bir 19 Mayıs var. 1919 gibi bir Mayıs. “Gizli” işgal altındaki bir ülke. “Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etme” vazifesini yerine getirme zamanı. 1919’da olduğu gibi emperyalizme karşı direnişin şahlanması, mücadelenin ülkenin bütününe yayılması ve ülkenin dört bir yanının tasada “ortak” olması gereken bir zaman dilimi içerisinde iken Türkiye; milli ruhunu kaybetmiş olan kutlamalar yer yer “festival” halini alırken amacından sapmış bir dizi etkinlik boy gösteriyor şimdilerde. Göz atalım öyleyse:
Parçalı 19 Mayıs Kutlamaları
Süreç, Ankara hariç diğer illerin stadlarında ulusal bayramın kutlanmasının yasaklanması ile başladı. Hava şartlarıymış, derslere odaklanmaya engelmiş, gereksizmiş… Türlü çeşit “kabul edilemeyecek” bahaneler öne sürüldü.
Tam bu sırada “19 Mayıs yasaklanamaz” diyerek TGB atıldı sahneye. Evet, Kurtuluş Savaşı’mızın başlangıcı saydığımız bu günü anma ve hatta “Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etme” adına yapılan etkinlikler yasaklanamaz! Ancak ne yapmalı? Ee iktidar yasaklıyorsa biz yapalım o zaman kardeşim, dediler. Adını “Viva 19 Mayıs” koydular. Hiçbir anlam verilemedi tabi, neden “Viva” 19 Mayıs? Ne anlama geliyor bilen var mı, yok. Bir de afiş hazırladılar. Dünya gençlerinin bir araya gelip “festival”-amaçlarına bu daha uygun olması nedeniyle bunu kullanacağım, şöleni değil-kapsamında, konser eşliğinde gülüp eğlenecekleri bir gün için uygun bir afişti. Ve hatta başarılı buldum. İlk bakışta çerez reklamını andıran bu afiş, farklı tonlardaki renklerin-dünya gençlerinin-Viva 19 Mayıs’la buluşmasını simgeliyordu. 19 Mayıs 1919’da başlatılan emperyalizme karşı onurlu mücadele, sonrasında mazlum milletlere örnek oluşturmuştu. Her zaman için oluşturacaktır. Ancak bütüne baktığımızda; “bütün dünya gençleri”, “dayanışma”, “güç birliği” gibi kulağa hoş gelebilecek “masumane” sözlerin arkasındaki perdeyi araladığımızda “Türkiyelilik”, “Türkiye halkları”, “halkların kardeşliği” gibi ulusak birlik ve bütünlüğümüze aykırı birçok zırvaları göreceksiniz. İnti İllimani’nin açıklamaları ise akla zarar! Bir bütün olan Türk milletini etnik kökenlere bölmek kimsenin haddi değil!
Peki, “yasaklanan 19 Mayıs’ın” içinin boşaltılmasına, milli değerlerden yoksun bırakılmasına biletlerinin biletixten “satın” alınmasına ne dersiniz?
Ulusal bayramımızın yasaklanmasına tepki gösteren “bir” velinin açtığı dava sonrasında “veli” haklı bulundu ve yasak geri çekildi. Ne ilginç değil mi? Yasak sonrası ağzı olan konuşuyor, nağralar atıyor; sonra “bir” veli kalkıp dava açıyor. Her şey bir “veli” ile olup bitiyor. İktidar ile ağız dalaşı yapmaktan başka bir işe yaramayn muhlefet(!) nerde? Yok. CHP’nin sözcülüğünü yapan ve yine CHP tabanlı muhalefet yapan ADD nerde? O da yok. Ne bileyim Türk gençliği, Türk milleti de mi yok? Sadece bir veli…
Bu süreç içinde takvimler 10 Mayıs’ı gösterir ve bakanlık 19 Mayıs’ın nasıl kutlanacağına karar verir. 19 Mayıs gün geçtikçe parçalanmakta, parçalandıkça “kolay lokma” haline gelmektedir. Bahsedeyim: Samsun’da bir doğum günü pastası kesilecek ve Türk milleti afiyetle yiyecek.Bir gün olduğunda “zaman kaybı” olarak görülen ulusal bayram, bir haftaya yayılacak, gençlik haftası olacak. İktidar güdümünde, özgür düşünce ortamından uzak Gençlik Şurası toplanacak; reklam kokan “Gençlik Politika Belgesi” kamuoyuna sunulacak. Yabancı ülkelerden gelen ekipler gösteriler düzenleyecek. Kapitalizmin hapsettiği hücre olan AVM’lerde “break danslar” sergilenecek. Ne oldu? 19 Mayıs ile bağdaştıramadınız değil mi? Dahası var: Üniversitelerde paneller, sempozyumlar yapılacakmış. İyi de Silivri’deki aydınım, işine son verilen aydınım, üzerindeki baskıyla mücadele etmek zorunda kalan aydınım, “sesi kısılan” gençliğin sesi olabilecek mi, “bilim ve özgür düşünce üretmenin” yeri olan üniversitelerimizde?
19 Mayıs 2012’ye saatler kala, yasaklara karşı 19 Mayıs etkinliklerini gözden geçiriyorum: Kardeşlik ayağına bölücü söylemlerle TGB, okullarda görevlilerin dahi zorla katılacağı törenler, belediyelerden AVM’lere yürüyüşler, ADD’nin muhtemelen CHP propagandasıyla sonuçlanacak etkinlikleri, hiç olmadı cumartesi gezmeleri… Ne de olsa resmi “tatil”. İyi de başta belittiğimiz bu zor günlerde, kurtuluş için buluşması gereken şu bizim “sesi kısılan” gençlik nerde?
Nerde mi dersiniz?
Perde arkasındakileri bulmak için çıktığı yolda, düşe kalka, aynı çıkmazda. Her çıkmazın ardında farklı ellerce kurgulanan 19 Mayıs’lar…
19 Mayıs mı dediniz? Hangisinden söz ediyorsunuz?
Gülcan KÜÇÜK, 18 Mayıs 2012