Seslerin Resmi
Köy yolunda çocuğun biri okul çantasını boşaltmış. Kağıtlarını savurmuş ortalığa, bırakıp gitmiş…
Saçılan kâğıtlardan birini aldım baktım.
“Seslerin Resmi” adı altında zırvalayan bir öğretmen, kendi el yazısıyla çocuklara ödev vermiş. Karanlıkta resim yapmalarını önermiş. Boyanı kâğıdını alacakmışsın, karanlık olunca sesleri dinleyecekmişsin. Yan odadan gelen televizyon sesini, dışardan gelen bir köpeğin sesini… Sonra çocuk bunun resmini yapacakmış…Hangi rengi eline aldığını bilmeyecekmiş. Başlayacakmış boyamaya… Heyecan verici değil mi? diyor öğretmen.
Bu ödev olarak verilen, öğretmenin bozuk bir yazıyla, okunaksız, küçük harflerle çalakalem yazdığı kâğıdın üstünde “Sinem” yazıyor.
Elyazısıyla “Sinem.”
Sinem büyük bir ihtimalle ilköğretim öğrencisi olmalı. İlk sınıflardan. Diğer resimli kâğıtlardan bunu anlıyorum. Küçükler için çizilmiş içi boyanacak kuş köpek resimleri…
Sinem, Türk milleti’nin sinesinden çıkmış, Türk evlâdı kızımız, Sinem…
Bu kâğıtları niye attın savurdun, bu verilen ödevi yaptın mı, karanlıkta duyduğun dışardan gelen kedi köpek, televizyon seslerini boyamaya kalktın mı bilmiyorum ama bizim sinemizdeki gerçek sesleri duyurmayı isterdim sana. Türk milletinin sinesinin acısını duyurmayı, al kanlara bürünen şehit sinelerini, sineleri yakılan anneleri, kız kardeşleri, erkek kardeşleri göstermeyi, sinemize yapılan düşman saldırılarını izlettirmeyi…
Küçük bir çocuksun gerçi ama, öğretmenine göre, köpek sesi, televizyon sesi duyabilen kulağın, bu seslerin resmini yapabilen sen, gerçek sesleri de duymalı, aklın, gerçeğin resmini yapmalısın ki büyüyünce vatansız milletsiz ortada bir ot gibi kalmayasın!
Bizim millet olarak sinemiz yakılıyor, yıkılıyor…
Dün ülkemizin yıkıcıları gösteri yaptılar, hem de Atatürk’ün yüce Meclisi’nde biliyor musun?
Sırtlanlar sıralandı yanyana, yüzlerinde o malûm gülümseme, bir zafer kazanma, bir şeref tirübünü bakışı…
Bir zibidi yakasına bilmem ne kadar karanfil takmışmış… Mersin’den, bölücü partiden vekil seçilmişmiş…Bu vatanın kahraman askeri Atillâ Uğur Antalya’dan milletvekili seçilemedi, Aydın’dan işgalci vatan yağmalayıcı yabancılara toprak satışına karşı çıkan yiğit insan Orhan Özkaya seçilemedi, vatanın bölüneceği, Cumhuriyet’in yıkılacağı tehlikesini görerek, on yıl önce Kürt bölücülere ve vatan satıcılarına karşı mücadele için kurduğu, her yurtsevere, her Türk milliyetçisine kapısını açan Ulusal Kanal’la ve Aydınlık gazetesiyle ülkesine hizmet veren Silivri tutsağı İşçi Partisi’nin başkanı İzmir’den seçilemedi, yine Silivri tutsağı değerli Komutanımız Çetin Doğan İstanbul’dan seçilemedi… Yaşar Müjdeci paşamız bölgesinde seçilemedi… Yaşar Okuyan seçilemedi, Yaşar okuyan! Daha kimi soracaksınız?
Bütün bu değerli kişiler seçilemedi de bağımsız olarak, nerede bölücü, vatan yıkıcısı, Türklük ve Türkiye düşmanı varsa tam gereken oyla, gerektiği sayıda sözde bağımsız olarak seçildiler…
Mersin’den yakası karanfilli bölücü seçiliyor da, Atillâ Uğur Antalya’dan seçilemiyor! Bunun tuhaflığını görmediler mi büyüklerin Sinem? Neler döndü, neler dönüyor da böyle oldu?
Hepsi, dış merkezden yönetilen bir düzenin içinde ava çıkmışlar. Arkasına, tutmak, parçalamak için takıldıkları, sanki bir sürek avına çıktıkları bu güzelim ülkemizin yakalanışını seyrediyor, yaralanışını izliyor, son darbeyi vurmak için de yeni Anayasa zırvasını beyinlere şırınga ediyorlar.
Etrafı ateş çemberine alınmış, kuruluş ilkeleri gözardı edilmiş, kurumları dönüştürülmüş, Atatürk ilke ve devrimleri millî eğitiminden çıkarılmış, taşımalı sistem bahanesiyle köylerinden bayrağı indirilmiş, köylerinden öğretmeni alınıp yerleri şimdilik imamlara devredilmiş, yargısının önceki anayasa değişikliğiyle bağımsızlığı kaybettirilmiş bir ülkede yetişmeye çalışan bir çiçeksin sen Sinem. Nasıl açacağını bilmeyen bir çiçek!
Yanınızdan geçenlere arkadaşlarınla “bay bay” diye sesleniyorsun. Birbirinize bile “bay bay” diyorsunuz ayrılırken… Anlaşınca , “okey”, birini görünce,” hello”, çok güzel bir şey duyunca, görünce, “süper!”
Bak dilini ne hâle getirmişler el birliğiyle… Yine bu iyi günlerin. Dilini tamamen alacaklar anayasa bahanesiyle bu sırtlanlar elinden. Dilsiz kalacaksın! Bayraksız, milletsiz, İstiklâl marşsız…Zor okunuyor diyor bu ağzı salyalı hainler milletinin bağımsızlık sembolü bu marşı. Hem bölücüler bundan hazzetmiyormuş, garezlermiş ordumuza. Orduya seslenen bu marşı okumuyor bu kansızlar hiçbir yerde. Okullardan da kaldırdılar mı tamam… Seni de İngiliz diline teslim ettiler mi işlerinin çoğu gidip azı kalıyor!
Sinem, sen o ödevde, sana verilen görevi yaptın mı yapmadın mı bilmiyorum.
Karanlıkta ne sesleri duydun ondan da haberim yok! Belki size, çocuk büyük demeden, beyninizi işgal etmek için güle bayıla izlettirdikleri, Osmanlıyı yüceltip onlara özendirdikleri Rus güzeli Hürrem’in, Rum güzellerinin, ağaların, kalfaların sesini dinlemişsindir o gece. İğrenç yarışmaların, yarışmacı, sanatçı, şarkıcı müsvettelerinin sesi gelmiştir içeriye. Yandaş, karındaş yalaka, bölücü basın yayının haber diye verdikleri yalanlar gelmiştir kulağına…
Mademki karanlığı dinle demişler sana, hem de bunun resmini çiz, gel karanlığı birlikte dinleyelim. Çizebilirsen bu resmi çiz Sinem!
Sinemizi yakan bu ihanetin resmini çiz olur mu?
Dün kimler neler konuştu? Kulak ver küçük kızım, kulak ver, dinle. Senin elinden vatanını, milletini nasıl alacaklar bir bak:
Önce PKK’nın başı, İmralı’da keyif süren katilbaşına sayın liderim diyen, onunla konuşun diyen bu kişi (BDP’li - PKK’lı Selahattin Demirtaş) amaçlarını söylemiş. Hiç saklamadan, gizlemeden:
“Bir kurucu meclis ruhuyla ülkenin hak ettiği gerçek halk anayasasına kavuşacağı, herkesin kendini eşit yurttaş hissedeceği Türkiye’yi yaratma adına parlamentoya giriyoruz.”
19 sene önce bu ülkeyi böleceğini ilân edenlerin elebaşılarından olan ve bölücülükten uzun yıllar hapis yatan, sonra dış müdahale ile serbest bıraktırılan bir kadın nasıl olmuşsa olmuş yeniden vekil seçilmişmiş. Çocuklarınızı okula göndermeyin, ilk üç sene hiç Türkçe öğrettirmeyin diyen anlı şanlı bölücü (BDP’li-PKK’lı Leyla Zana) sözde yemin etmiş:
“Ben karara uydum, fakat “Türk” yerine “Türkiye” dedim. Ancak bir kasıt yok, bir planlama değil. Bilinç altımın bir oyunu. Başkan da tekrar istemeyince yerime geçtim.”
Bu durumu farketmeyen, uyarı falan da almayan Meclis Başkanı açıklamış:
“…durumu fark etmedim. Divandaki arkadaşlar da bana bir şey söylemedi. Zana’nın bunu “bilerek söylediği” yönündeki açıklamasından da bilgim yok.”
Akşam saatlerinde bir de açıklama gelmez mi Meclis’ten? Meclis Başkanlığı’ndan! Kadının bütün itirafları boşa gitmiş. Yok sen böyle etmedin demişler. Habur mahkemelerinde pişman değilim diyen teröriste, yok sen pişman oldun, böyle dedin, hadi serbestsin, der gibi.
“Ses kayıtları ve görüntülerin incelenmesi sonucunda Zana’nın yemin ederken “Türkiye” değil “Türk” ifadesini kullandığının tespit edildiğini, yeminin anayasaya uygun olduğu… “
Bu sesler de dün yapılan şehit cenazelerinden gelen sesler:
“Uzman Çavuş Hüseyin Kıraç, dün PKK’nın saldırısıyla şehit oldu. Şehidin kız kardeşi Fatma Kıraç, “Allah belânızı versin, ağabeyimi elimden aldınız. Allah belânızı versin” diyerek çığlıklar attı.
Bu arada yine dün, Şırnak Gülyazı Üstsınır Taburu’nda nöbetteyken yıldırım düşmesi sonucu Jandarma Onbaşı Ecevit Altan yaşamını kaybetti.
Yine dünkü PKK saldırısıyla şehit olan Piyade Uzman Çavuş Özgür Küçük’ün cenazesinde olanları dinle, aynı böyle yazdı gazeteler:
Yakınları cami avlusunda Türk bayrağına sarılı tabuta sarılarak, gözyaşları döktü ve şehit uzman çavuşun fotoğrafını öptü. Abla Firdevs Kavaklı, “Kardeşim fakirlikten öldü” dedi.
Şehidin babası İbrahim Küçük de bir askere sarılarak, “Benim oğlum yiğitti” diye feryat etti.
Cenazeye ellerindeki Türk bayraklarıyla katılan vatandaşlar “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez”, “Kahrolsun PKK” ve “Askere uzanan eller kırılsın” sloganları attı.
Bu sırada Güney Deniz Saha Komutanlığı Tören Mangası da “Vatan, sana canım feda” diyerek yürüdü…
Feza TİRYAKİ, 3 Ekim 2011