Şeytannamazlığası |
Yakıntısız Ağıt
Türkiye yanıyor...
Tarih; bilinmiyor...
Neresi burası¿? Seçilmiyor...
Bir vızıltı uğultuya, uğultu ise çığıltıya dönmüş. Anlaşılmıyor...
Anlaşılmadıkça çoğalıyor çığıltı ve sahipleri; avaz avaz haykıracak olanlar nerede¿? Görülmüyor...
Görülen ne ki¿? Yurtsuz, bayraksız, inamsız mezarsızların önünde beybence duran, kin davşıran hin pehinler!
Duyuyor musun¿? Eşşeyh anırtısı boğuk boğuk, işeyh kokusu buram buram...
Kıvı kavcar olmuş alev alev tutuşmuş; sıraya girmiş yılan kavı giymiş badrabarlar, dizilmiş kibrit çöpü gibi!
Türkiye yanıyor; Türk, bileniyor...
KISIM 1: Ders Almak
Sumadija Sivil Ağı
İM (Parola): Geçiş Süreci
Bölge: Balkan
Ülke: Yugoslavya Federal Cumhuriyeti - Sırbistan, Sumadija
Kent: Kragujevac
Sümtük: NGO Millennium (STÖ Binyıl)
Gönüllü merkezlerde "haklarınızı bilin, gelin öve öğrenin" söylemleriyle iyiden iyiye eğitilen (yozlaştırılan), Basın-Yayın okumuşları tarafından devşirilen insanlar; dışarıdan içeriye aktarılan bol dolarlar, dağıtılan bol resimli ve renkli kitapçıklar, aşılanan budunsal ayrılıklar, "ırkçılığa hayır" diye diye yapılan ırkçılık: Hoş geldin democracy, yeniden hoş geldin...
Özgürlük Evi laboratuvarı çalışanları, yüksek profesörlerinin onlara verdiği ve 2002 ortasında başladıkları ödevi, daha doğrusu deneyi 4 Şubat 2003 bitirmişti; Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Sırbistan-Karadağ olmuştu ve Yugoslavya adı artık silinmişti. Üç yıl sonrasında, Sırbistan ve Karadağ da birbirinden ayrılmıştı.
Elbette Yugoslavya daha önce dağılmıştı, parça parça edilmişti; bu deney, bu nedenle pek kolaydı. Parça parça edilmiş ve federal olan bir yapı için, bir yıl ve bir merkez adının silinip toz olması için yeteryliydi.
Kapıları açan (bazıları "tabuları yıkan" veya "statükoyu sonlandıran" diye de başlayabilir) söylemler tanıdık geliyor: Yerel yönetimler, yerel idare, yerel hüküm, kısmî özerklik, özerklik, federasyon, konfederasyon
Yıkım, siliniş...
"Belliydi böyle olacağı" demek yararsız, testi kırıldıktan sonra...
Birilerinin tasarısı, yalnızca "güneyi kurduk kuzeyi de kuralım" düşüncesinden mi ibaretti¿? Yoksa yüz yıldan fazladır besledikleri büyük kin ve kısmen başarısızlıkları sonucunda, yalnızca bununla mı yetinecekler¿? Pek inandırıcı değil.
Kurdukları ne kadar dayanıyor ki; onlar da biliyor, herkes de biliyor. Öyleyse asıl sıkıntıları nedir¿? Adımızın silinememesi, silinmemesi sıkıntısıdır bütün bunların sebebi. Gurbet ellerde yaşayan Türkler daha iyi bilir, yıllardır, "Türksen suçlusundur" önermesi işlemez mi, en azından bu hissettirilmez mi¿? "Çok önemli değil" denilebilir veya "çok ilgisi yok" da denilebilir; ancak bu anlayış kendi ülkenize sıçramışsa, etrâk-ı bî idrak nidaları yükselmişse, üstüne devletinizin yaşam organları ele geçirilmiş, çökertilmiş ve çömmüşse, Ulusun "Ulu Önderi" olan kurucunuz, Büyük Türk ATATÜRKÜNÜZ, canınız-ciğeriniz olan Mustafa Kemâl Paşanız, özünüz-kanınız Mehmetçiğiniz, şehidiniz, gâziniz, yurtseveriniz aşağılanıyor, alçaltılıyor, süründürülüyorsa ve geride kalanlar hızla yozlaştırılıyor, önceden yozlaştırılmışlara ise su katılıyorsa; bütün bu saldırılar, yalnızca kuzeyde kurulması tasarlanan, sonları belirsiz -hatta gerçekçi olunduğunda sonları çukur- olan bir, belki de iki devletimsi içindir diyebilir miyiz¿?
Türklük nedir; ulusal ekin değil midir! Kısaca dil, tarih, gelenek-görenek ve buna bağlı bir ölçüde dindir ulusal ekin, kaymağı uygarlık olan bir yoğurttur. Çok bayağı görülebilir veya başka büyük ekinlerde de bu böyledir de denilebilir. Ancak boyutlara bakıldığında diğerleriyle kıyaslanamayacak eşssizliğe iyedirler. Bu yüzden övünürüz ulusal ekinimizi oluşturan unsurlarla; bu biz dediğimiz için de böyle değildir; yaşayıp duyumsayan, okuyup öğrenen, gezip gören yabancısı da bilir bunu.
Ulusal ekin bozulmaktadır, Türklük yok edilmeye çalışılmaktadır.
KISIM 2: Unutmamak
16 Temmuz 2004, Cuma, TBMM
DÖRDÜNCÜ OTURUM
[...]
DERNEKLER KANUNU TASARISI[2]
Gecenin başlangıç saatleri
Çavuşoğlu'nun şu tümcesine yeniden bakalım:
"AB'de olduğu gibi Türkiye'de de sivil toplum, yönetimde yeni açılımların, işbirliklerinin, sorumluluk paylaşımının, şeffaflığın, toplumda ise uzlaşmanın ana itici gücü olmaya adaydır."
Amerikan Endüstri Mühendisleri Odası üyesi, Türk-Amerikan İş Konsey ve Türk-Fransız İş Konseyi yürütme kurulu üyesi Davut Ökütçü de Çavuşoğlu'yla aynı düşüncedeydi[3]:
"AB'de olduğu gibi, Türkiye'de de sivil toplum kuruluşları, yönetimde yeni açılımların, işbirliklerinin, sorumluluk paylaşımının, şeffaflığın; toplumda ise uzlaşmanın motoru olmaya adaydır."
Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Zuhal Ünalp Çepel de aynı düşüncedeydi[4]:
"AB'de olduğu gibi, Türkiye'de de sivil toplum, yönetimde, yeni açılımların, işbirliklerinin, sorumluluk paylaşımının, şeffaflığın; toplumda ise uzlaşmanın motoru olmaya adaydır."
Her nedense, Kilisli İşadamları Derneği'nin Başkanı Ahmet İnciler de -daha kısa olsa da- aynı düşüncedeydi[5]:
"Yönetimde, yeni açılımların, işbirliklerinin, sorumluluk paylaşımının, şeffaflığın simgesi haline gelen dernekler; toplumda ise uzlaşmanın motoru olmaya adaydır."
Yıllar ve kişiler farklıydı, söylem aynıydı. Aynı söylemi, ayrı kişiler dile getiremez mi veya yazamaz mı¿? Söyler veya yazar, ancak, güdümlü olup da papağan gibi birebir yinelemez; yineleyip de kendi düşünceleriymiş gibi satmaz.
Ancak zaten işleri satmak değil miydi...
Sözü ilk eden Çavuşun oğlu görünse de, asıl sahibi tanımak ve kutlamak gerekir; bu açık ve kesin tümce birçok durumu özetliyor.
KISIM 3: Bataklığa Girmek
Birleşik Devletler 2009 İnsan Hakları Yazanağı
Bölüm 2: [...] Sivil Özgürlüklere Saygı
a. İfade ve Basın Özgürlüğü
Vatandaşlar çoğu zaman ceza davası veya hükümet soruşturmasına maruz kalma riski olmadan devleti ve hükümeti açıkça eleştirememiş ve hükümet bazı dini, siyasi görüşlere ve Kürt milliyetçiliğine ya da kültürüne yakınlık duyan bireylerin ifade özgürlüğünü kısıtlamaya devam etmiştir. Özellikle ülkenin AB üyeliği süreci, ordunun rolü, İslam, siyasi İslam, Kürt ve diğer etnik veya dini kökenlerin Türkler tarafından "azınlık" olarak değerlendirilmesi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanan Türk-Ermeni çatışmasının tarihçesine ilişkin meseleler olmak üzere insan hakları ve hükümet politikaları hakkında hararetli tartışmalar yaşanmaya devam etmiştir. Bununla birlikte, başta Ermeni meselesi olmak üzere bu tür konularla ilgili yazan ya da konuşan kişiler soruşturma riskiyle önceki yıllara nazaran daha az karşı karşıya kalmıştır. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), ülkenin AB adaylığıyla ilgili yasal reformlara rağmen, ifade özgürlüğü konusundaki ciddi kısıtlamaların devam ettiğini bildirmiştir.
2008 yılında bir grup aydın 1915 yılında yaşanan trajik olaylara ilişkin olarak “Ermenilerden Özür Diliyorum” adında bir kampanya başlatmıştı. Kampanya çapında 30.000'i aşkın imza toplanmıştı. Hükümet Ocak ayında kampanyayı düzenleyenler hakkında 301. maddeyi ihlal suçundan soruşturma başlatmıştır. Temyiz Mahkemesi yıl sonunda davayı incelemekteydi.
2008 yılında, AİHM Türkiye'de İnsan Hakları Avrupa Konvansiyonunca öngörülen ifade özgürlüğü hakkına ilişkin 20 ihlalin gerçekleştiğini bildirmiştir.
TGC Kürt meselesiyle ilgili kitap ve makale yayımlama konusunda önceki yıla nazaran daha az sorunla karşılaştığını bildirmiştir. Yıl içindeki en ciddi sorun, ideolojileri doğrultusunda hareket eden avukatların yazar ve yayımcılar hakkında yaptığı çok sayıda suç duyurusu olmuştur.
[Devem eder...]
İnternet Özgürlüğü
[...]
İnsan hakları web sitesi "Bianet"te, istatistiklerin fazlasıyla yükselmesi nedeniyle TB'nin Mayıs ayında istatistikleri açıklamaya son verdiği bildirilmiştir.
Mayıs 2008'de, bir İstanbul mahkemesi Türkiye'nin kurucusu Atatürk'e hakaret eden bir çizgi video yayınlaması nedeniyle YouTube adlı web sitesine erişimi engellemiştir. Yıl sonunda engel devam etmekteydi.
[Devem eder...]
Akademik Özgürlük ve Kültürel Etkinlikler
[...]
2006 yılında söylediği Kemalizm "ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder" sözleri nedeniyle "Atatürk'ü korumaya" yönelik bir yasa uyarınca 2008 yılında mahkûm edilen Gazi Üniversitesi profesörü Atilla Yayla'nın hükmü yıl sonunda hâlâ temyizdeydi.
b. Barışçıl Bir Şekilde Toplanma ve Dernek Kurma Özgürlüğü
Toplanma Özgürlüğü
[...]
Mart ayındaki Nevruz bayramı (Kürt ve Farsların Yeni Yılı) kutlamaları nedeniyle ülke çapında düzenlenen yaklaşık 180 halk etkinliği genel olarak olaysız geçmiştir. Önceki yıl gerçekleşen çok sayıdaki ölüm ve yaralanma olayına kıyasla, İHV yıl içinde Nevruz kutlamaları sırasında hiçbir olayın yaşanmadığını bildirmiştir.
[Devem eder...]
Dernek Kurma Özgürlüğü
[...]
Bir STÖ örgütü olan Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı'na göre, STÖ'lere belirli vergilerden muaf olma hakkı tanıyan kamu yararına çalışan dernek statüsü elde edebilmek için gerekli kriterler kısıtlayıcı ve karmaşıktır. Kamu yararına çalışan dernek statüsü başvuruları Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmalıdır. Yasalar, dilekçeleri reddedildiği takdirde başvuranların tekrar başvurmasına izin vermemektedir.
[Devem eder...]
c. Din Özgürlüğü
Anayasa ve yasalar din özgürlüğü vermektedir. Hükümet uygulamada genel olarak bu hakka saygı duymakla beraber İslami ve diğer dini gruplara önemli kısıtlamalar getirmiştir.
Anayasa ülkeyi "laik devlet" olarak tanımlamakta ve inanç, ibadet ve şahsi dini fikirleri yayma özgürlüğü vermektedir; ancak, laik devletin bütünlüğü ve varlığı konusundaki diğer anayasal hükümler bu hakları kısıtlamaktadır.
Hükümet, Müslümanların dini kurumlarını ve eğitimlerini Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla idare etmektedir. Diyanet, ülkede kayıtlı bulunan 77.777 caminin idaresinden ve il ve beldelerde kamu görevlisi olarak çalışan imamların görevlendirilmesinden sorumludur. Özellikle Aleviler olmak üzere, bazı gruplar Diyanet'in diğer inançları yok sayarak sadece Sünni İslami inançları yansıttığını iddia etmiştir; ancak hükümet Diyanet'in hizmet talebinde bulunan herkese eşit davrandığını ileri sürmüştür.
Akademisyenler Türk ve Kürt kökenli vatandaşlar dâhil olmak üzere Alevi nüfusunun 15–20 milyon olduğunu tahmin etmiştir. Genel olarak Aleviler, Anadolu'da bulunan diğer dinlerin geleneklerine yakın durduğu kadar hem Şii hem de Sünni İslam'ın görüşlerini birleştiren bir inanç sisteminin takipçileridir. Hükümet, Aleviliği yerleşmiş görüşlere zıt bir İslami mezhep olarak görmektedir; bununla beraber bazı Aleviler ve Sünniler Alevilerin Müslüman
olmadığını ileri sürmektedir.
[...]
Mistik Sufi ve diğer tarikat, tekke ve zaviyeler resmi olarak yasaktır, fakat bunlar yaygın biçimde faaliyet göstermeye devam etmiştir. Çok sayıda önemli siyasi ve toplumsal lider, tarikat, tekke, zaviye ve diğer İslami gruplarla ilişkilerini sürdürmeye devam etmiştir.
Ayrı bir devlet kurumu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM), gayrimüslim dini grupların idari açıdan kritik nitelikte olan bazı faaliyetlerini ve bağlı oldukları kilise, manastır, sinagog ve dini mülklerini düzenlemektedir. Süryani Hıristiyan, Kildani, Bulgar Ortodoks, Gürcü, Ermeni Katolik, Protestan ve Maruni vakıflarının yanı sıra 74 mülkü olan Rum Ortodoks vakıfları, 48 mülkü olan Ermeni Ortodoks vakıfları ve 12 mülkü olan Yahudi vakıfları olmak üzere, 161 "azınlık vakfı" VGM tarafından tanınmaktadır. VGM ayrıca okullar, hastaneler ve yetimhaneler dâhil olmak üzere hayır işleri ile ilgilenen İslami dini vakıfları da
düzenlemektedir.
2007 yılında Yehova Şahitleri "Yehova Şahitlerini Destekleme Derneği" adı altında resmi olarak onaylanmıştır. Ancak askerlik hizmetini vicdanen reddetmeleri nedeniyle çeşitli zorluklarla karşılaşmaya devam etmişlerdir. Senenin başında Yehova Şahitleri'nin iki ibadethanesinin (kraliyet salonu) kullanımına karşı imar yasalarına dayalı olarak verilen mahkeme kararları temyiz sürecinde iptal edilmiştir. Ancak diğer iki kraliyet salonunun imar yasaları nedeniyle ibadetlerini kısıtlayan mahkeme kararlarına karşı başlattığı temyiz süreci devam etmekteydi. Yehova Şahitleri üyeleri hükümetin ibadethaneler ve vicdanen askere gitmeyi reddetmeleri konusunda kendilerine kötü muamelede bulunduğu iddiasıyla AİHM'ye üç başvuruda bulunmuştur; bu başvurular üzerindeki işlemler yıl sonunda devam etmekteydi. İki Yehova Şahidi zorunlu askerlik görevini yapmayı reddettikleri gerekçesiyle yıl sonunda cezaevindeydi.
[...]
Ordu dini gereklerini yerine getiren Müslümanları zaman zaman görevden almıştır. Ordu görevlileri bu kişilerin İslami köktenci olduğuna ve bu durumun laik devlete sadakatsizlik işareti olabileceğine inandıkları için bu kişileri görevden almıştır.
[...]
15 Ağustos'ta Başbakan Erdoğan ve kabine üyeleri azınlıkların dini haklarını ele almak için İstanbul Büyükada'daki Rum Ortodoks, Süryani Ortodoks ve Yahudi topluluklarının dini liderleriyle bir toplantı yapmıştır.
Bu gruplar genellikle diğer kurumların yabancıları istihdam ederken karşılaştıkları gibi yabancı dini personeli istihdam ederken idari zorluklarla karşılaşmıştır. Aralık 2008'de Dış İşleri Bakanı Ekümenik Patrikliği'nde görev yapan yabancı rahiplere bir yıllık vize vermiştir. Daha önce bu rahiplerin turist vizelerini yenilemek için üç ayda bir ülkeden çıkış yapıp sonra tekrar dönmeleri gerekmekteydi.
[...]
İstanbul'daki Ekümenik Patrikhanesi, Marmara Denizi'ndeki Heybeli Ada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması girişimlerine devam etmiştir. Patrikhane'nin okulun devlet tarafından idare edilmesini önlemek için bütün özel yüksek öğrenim kurumlarının devletleştirilmesine ilişkin hükümet yönetmeliğine uymaması üzerine okul 1971 yılında kapatılmıştı. Mevcut kısıtlamalar uyarınca, Sünni Müslümanlar dışındaki dinî topluluklar, ülkede önderlik yapmak üzere bu gruplarda kabul görmüş şekilde yeni din önderleri yetiştirememektedir. Ülke dışından olan din adamlarının bazı durumlarda önderlik konumuna getirilmelerine izin verilmiştir; ancak genel olarak patrikler ve hahambaşıları dâhil bütün dini önderler ülke vatandaşı olmak zorundadır.
[...]
Yetkililer üniversitelerde 1997 yılından beri devam eden türban takma yasağını uygulamayı sürdürmüştür. Türban takan öğrencilerin derslere kayıt yaptırmasına izin verilmemiş, ancak bazı fakülte üyeleri öğrencilerin derslerde türban takmasına izin vermiştir. Bazıları türban yerine peruk takmıştır.
[...]
29 Ocak'ta Maliye Bakanlığı Midyat Süryani Mor Gabriel Manastırı aleyhinde dava açmıştır. Bakanlık manastır duvarlarının içinde ve dışındaki 12 parsellik alanı istemekteydi. Midyat mahkemesi 24 Haziran‟da manastırın lehine karar vermişti. Bakanlığın Temyiz Mahkemesi'ne yaptığı başvuru ayrıntılı bilgi için Midyat mahkemesine gönderilmişti. 24 Haziran'da manastır Orman Bakanlığı tarafından açılan ve manastırın duvarlarının içinden 27 hektar ve dışından 6 hektarlık alanın istimlâk edilmesini isteyen davayı kaybetmiştir. Manastır savunmasında 1937 yılından bu yana arazi için ödediği vergi kayıtlarını ve 1935 yılından bu yana arazinin sahibi olduğunu gösteren mülkiyet belgelerini sunmuştur. Manastırın Temyiz Mahkemesi‟ne yaptığı başvuru ayrıntılı bilgi için Midyat mahkemesine gönderilmiştir.
[Devem eder...]
Toplumsal Taciz ve Ayrımcılık
Pek çok Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve Bahaî‟ye toplum tarafından kuşkuyla ve güvensizlikle bakılmıştır. Yahudi ve Hristiyan mezheplerinin birçoğu dinlerini özgürce yaşamış ve günlük yaşamda ayrımcılıkla çok fazla karşılaşmadıklarını bildirmiştir. Ancak, din azınlıklar devlet kurumlarında çalışmalarının ciddi biçimde engellendiği iddiasında bulunmuştur.
[...]
Süryani cemaati üyeleri, 1980 – 1990 yılları arasındaki PKK bağlantılı şiddet olayları sırasında güneydoğudaki köylerini terk etmeye zorlanan Süryaniler'in köylerine dönmeye çalışırken önceki yıllara oranla daha az sorunla karşılaştığını bildirmiştir. Bir Süryani cemaati temsilcileri zaman zaman uygulanan imar yasaları nedeniyle güneydoğudaki köylerde yaşayan Süryaniler'in mülklerinin %40-50‟sini kaybettiğini iddia etmiştir. Bölgedeki köylüler özellikle köy korucuları, ülkeden kaçan Süryaniler'in evlerinde oturmuş ve Süryaniler geri dönmeye karar verdiğinde evlerinden çıkmayı reddetmiştir.
[Devem eder...]
Bölüm 6: Ayrımcılık, Toplumsal Suistimal ve İnsan Ticareti
[...]
Ulusal/Irksal/Etnik Azınlıklar
Yasalar bütün vatandaşlar için tek bir uyruk öngörmekte ve ulusal, ırksal ya da etnik azınlıkları tanımamaktadır. Kürt kökenli vatandaşlar büyük bir etnik ve dilsel grup oluşturmaktadır. Ülkedeki milyonlarca vatandaş kendini Kürt olarak tanımlamakta ve Kürtçe konuşmaktadır. Toplum önünde ya da siyasi olarak Kürt olduklarını açıklayan ya da kamusal alanda Kürtçe konuşmayı savunan Kürtler sansür, taciz ya da kovuşturma riskiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bir STÖ olan Uluslararası Azınlık Hakları Grubu Mart 2008'de etnik, dilsel ve dini azınlık statüsündeki milyonlarca kişinin sistematik baskıya maruz kaldığını ve birçoğunun devlet tarafından tanınmadığını bildirmiştir. Raporda yasaların Ermeni Ortodoks Hristiyanları, Yahudiler ve Rum Ortodoks Hristiyanları olmak üzere sadece üç azınlık grubunu koruduğu, Alevi, Ezidi, Süryani, Kürt, Caferi, Çerkez, Laz ve Roman dâhil olmak üzere diğer etnik ve dini azınlıkları tanımadığı belirtilmiştir. Rapor bu "dışlanan azınlıklar"ın dilsel, dini ve kültürel haklarını tam olarak uygulamalarının yasaklandığını ve şiddetli bir asimilasyon baskısına maruz kaldığını belirtmiştir.
Hükümet Aralık ayındaki bir aylık test yayınından sonra Ocak ayında Şeş TV'de 24 saat Kürtçe yayın yapmaya başlamış ve cezaevindeki mahkûmların Kürtçe konuşmasına ilişkin kısıtlamaları kaldırmıştır. Kasım ayında RTÜK özel televizyon kanallarının Türkçe'den başka dillerde yayın yapmasına izin vermeye başlamıştır.
Romanlar sürekli olarak ayrımcılığa maruz kalmaya ve eğitim, sağlık ve barınma alanlarında sorunlar yaşamaya devam etmiştir. Hükümet yıl içinde Roman vatandaşlara yardım etmek için görünürde hiçbir önlem almamıştır. Avrupa Roman Hakları Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Edirne Roman Kültürünü Araştırma ve Dayanışma Derneği, Roman vatandaşları sivil toplum örgütleri ve faaliyetleri konusunda eğitmek için bir program hazırlamıştır. İzmir Roman Kültürü ve Dayanışma Derneği‟nin Roman kadınlar için verdiği okuma-yazma kursları devam etmiştir. Ankara'daki dernekler Uluslararası Roman Günü'nü kutlamıştır.
Belediyenin yürüttüğü bir kentsel dönüşüm projesi nedeniyle İstanbul'un Sulukule mahallesinde yaşayan Roman vatandaşların evleri yıkılmış ve bu vatandaşlar şehir dışına taşınmıştır.
Cinsel Tercih ve Cinsel Kimliğe Dayalı Toplumsal Suistimal, Ayrımcılık ve Şiddet Eylemleri
Yasalar eşcinsellere karşı açık bir ayrımcılık yapmamakla beraber, lezbiyen, gey, biseksüel,
travesti ve transseksüellerle (LGBTT) çalışan örgütler yasadaki "toplum ahlakı" ve "doğal
olmayan cinsel davranış" ile ilgili üstü kapalı ifadelere dayanarak zaman zaman polisin kötü
muamelede bulunduğu ve işverenlerin ayrımcılık yaptığını iddia etmiştir. Yasalar ayrıca
"hukuka ve ahlaka aykırı amaçlarla dernek kurulamayacağını" belirtmektedir. Bu madde,
LGBTT sorunları üzerinde çalışan STÖ'lerin kapatılması veya faaliyetlerinin kısıtlanmasında
kullanılmıştır.
16 Ekim‟de Diyanet eşcinselliğin "kamuoyunda tedirginlik meydana getirecek şekilde yayılma istidadı gösteren davranış bozukluğu olduğunu ve kabul edilemeyeceğini" belirten bir karar yayınlamıştır. Karar şöyle devam etmiştir: "Eşcinsellik insan doğasına aykırıdır ve eşcinseller hedef gösterilmeden sorunları sağlıklı bir şekilde giderilmelidir."
Haziran 2008'de İstanbul'da bir LGBTT örgütü onur yürüyüşü ve kutlama yapmıştır. Polis kutlamalar sırasında güvenliği sağlamış ve herhangi bir şiddet olayı bildirilmemiştir. Katılımın yoğun olduğu etkinlik Avrupalı gözlemciler tarafından görüntülenmiştir. STÖ'lere göre yabancı katılımın olduğu LGBTT etkinlikleri genellikle olaysız geçerken yabancı katılımın olmadığı etkinliklere polis çok daha fazla müdahale etmiştir.
Aleni gey olan erkeklerin cinsel tercihlerinden dolayı "sağlık nedenleri" yüzünden askerlik yapmalarına izin verilmemekte ve cinsel tercihleri sebebiyle askerlikten muaf tutulmak isteyenler ağır bir kanıt yükümlülüğüne maruz kalmaktadır. LGBTT grupları geylerin askeriye görevlilerine cinsel pozisyonlarını aleni şekilde belirten fotoğraflarını göstermek ve eşcinselliklerini kanıtlamak için tıbbi incelemelerden geçmek zorunda kaldıklarından şikâyet etmiştir.
[Devem eder...]
3 Temmuz 2010 / M. RAM
[mod="Dipçe"][...] - Öncesi veya sonrasında yazılan satırlar olduğunu belirtir.[/mod]