SİL BAŞTAN

SİL BAŞTAN

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Ara 09, 2018 20:59

SİL BAŞTAN


Kimi ölümsüzlüğü aramış, kimi ölmek tek güzelliktir demiş.

“Kesin olan tek şey ölümdür; hayat güvensizdir, keyfi ve güzelliği de budur.” son yılların parlayan “ermiş”i Osho’nun kitabında okudum bu sözü.

“İnsan, ölüyor, varoluşundan bu yana.”

Yaşamın bu gerçeğini söyledikten sonra dünyaca ünlü yazar Ionesco “Kral Ölüyor” oyununda kralın ağzından, devam etmiş:

“Yaşamadım, ölüyorum.”

Kimi konuşturursanız konuşturun, ben hiç yaşamadım demez mi? Bu sözler de, aynı yazardan, yeniden, daha uzun yaşama isteği:

“Nefes almağa vaktim olmadı. Hayatın ne olduğunu öğrenmeye vaktim olmadı... Ah, önümde bir asır daha olsaydı belki vaktim olurdu... “

Bu da yetişmiyor ona, yaşadıkları dün gibi, son isteği şu:

“Hayır. Ebediyen olmadıktan sonra niye doğdum? Anama babama lanet olsun. Nereden akıllarına gelmiş, ne kötü bir şaka. Dünyaya daha beş dakika önce geldim, evleneli üç dakika ya var ya yok.”

Şu söz de çok söylenir:

“Bir daha dünyaya gelsem...”

Arjantin’li şair Borges, bunu ne güzel dile getirmiş:

“Eğer bir daha başlayabilseydim yaşamaya, / İkincisinde, daha çok hata yapardım. / Kusursuz olmaya bakmaz, sırt üstü yatardım. / Neşeli olurdum, ilkinde olmadığı kadar.”

Sonra alacağı riskleri sıralar dizelerinde:

“Daha çok riske girerdim / Seyahat ederdim daha fazla / Daha çok güneş doğuşunu izler / Daha çok, dağa tırmanır, daha çok, nehirde yüzerdim.”

“Eğer yeniden başlayabilseydim,”
dizesi burada ana düşünce, ana dilek...

Yeniden başlama, sil baştan yeniden...

Bu adla bir kitap geçti elime. Deniz kıyısında bagajı açık bir arabada gördüm kitabı, kir pas içindeydi, taşınan sandıkların altında, kapağı yırtık, sayfaları güneşten iyice sararmış, kavrulmuş, üstüne mazot dökülmüş, kokuyor... Adı ilgimi çekti. Söyleyip aldık sahibinden okumak için. Kızının kitabıymış, kızı okumuş bu kitabı... Niye arabanın yüklüğünde, kir pas içinde durduğunu, sormadık.

Kitap “Koridor” yayınlarından çıkmış. Yazarı Ken Grimwood. Üç yüz altmış beş sayfa. Seçil Ersek çevirmiş. 2010’da basılmış. Aynı yıl yedi baskı yapmış.

Böyle bir kitap bulduğumu, okuyacağımı söylediğim de duyanlar, “Filmini izledik, güzeldi.” dediler. O çevrilen ”Sil Baştan” filmiyle ilgisi yok bu kitabın konusunun. Deney için anılarını sildirmek değil konusu, burada konu, öldükten sonra yeniden dirilmek, ölmemiş gibi uyanmak, yeniden yeniden ilkgençliğe, on sekiz yaşına dönerek oradan yaşamaya başlamak. Her dirilişte, aynı yollardan değil, yolu değiştirerek yürümek yaşam yolunda, geçmişindeki seçimlerini bırakıp başka seçeneklere yönelmek.

Hani demez miyiz hep, “Ah şimdiki aklım olsaydı...” “Ne bilirdim başıma bunların geleceğini, deneyimsizdim, toydum...” “ Bir silgi verseler elime geçmişimi silsem, her şeye yeniden başlasam...”

Bir düşünür, “Başlayan her şey biter.” der; yine bir başkası, “Hayat başlar ve biter.” diye anlatır insan ömrünü.
“Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.” Her sona gelenin vardığı bu sonuç, Dostoyevski’den.

Sil baştan, yeniden başlama demek. Başına bir iş gelen, kaza geçiren bunları yaşamamış olaydım, yeniden geriye döneydim demez mi?

Kim istemez, 1938’e geri dönülmesini? Atatürk’ün, devrimlerini pekiştirmek için en az bir on yılcık daha yaşamasını... Çok geriye değil, 2002 öncesine dönmek için bile neler verirdik, iyi kötü işleyen bir demokrasiye geri dönmeye, yanlışlara izin vermemeye...

Başımıza gelecekleri bildiğimiz için yoğurdu üfleyerek yerdik o zaman eminim.

Bu kitapta romancı, insanoğlunun düşlerini gerçeğe dönüştürmüş. Bunun iyi olup olmadığını da okura bırakmış.

Güzel olan yanı şu, yeniden başlamanın, ölüp ölüp dirilmenin:

Şimdiki aklınla yeniden başlıyorsun. Geleceği, ailende, çevrende, ülkende, dünyada neler yaşanacağını biliyorsun. Ona göre uyarıyor, başka adımlar atıyor, kendine en uygun yolu çiziyorsun.

Tam sayamadım, altı yedi kez yeniden başlıyor romanın başkişisi yaşamına. Kırk üç yaşında kalp krizinden ölüyor, yirmi beş yıl geriye gidiyor, on sekiz yaşında öğrenci yurdunda gözünü yeniden açıyor yaşama. Öldüğü zamanki aklıyla yeniden genç bir delikanlı oluyor.

Her başlangıçta geleceği bildiği için yanlışlarından dönüyor, bazı başlangıçlarda en uçlarda yaşayanlar gibi yaşıyor, batağa saplanıyor, hızlı yaşamın her pisliğine bulaşıyor. İlk yaşamında geçim sıkıntısı çeken, çocuk özlemi duyan çocuksuz bir aileyken, sonrakilerden birinde anlaşamadığı bir eşi ama güzel akıllı bir kızı var. Yaşamının birinde evlatlık alıyor, birinde çok zengin, ünlü biri oluyor.

Her yeniden canlanışında yeni bir yol çiziyor kendine. Birinde, eski sevgilisine dönüyor; birinde, ondan ayrılıyor, başkasıyla evleniyor. Birinde, yanında taşıdığı kadının bayağılığını, düştüğü acınılacak durumu bir anda görüyor, kendini kurtarıyor.

Gelecekte neler olacağını bildiği için de, geçim sıkıntısı, çalışmak gibi sorunu yok roman kahramanının. “Bahis oyunları” ile paraya para demiyor. Çalışmak gibi bir derdi kalmıyor.Tüm zamanı yaşamaya...

Böyle düşsel bir konu bulur da içine bir aşk öyküsü katmaması olur mu yazarların. Kendisi gibi ölüp yeniden yeniden dirilen bir kadınla yolları kesişiyor. Sonrasında birlikte geçiriyorlar bu inanılmaz serüveni.

Doğal olarak, Amerikan yazarı o zamanın önemli dünya olaylarını hep Amerika’dan, çevresinden almış. Başkan Kennedy’ye (Kenedi) suikast baş konusu geçmiş olayların. Olayı değiştirmeye, katil harekete geçmeden onu yakalatmaya çalışıyor, başkanın ölmemesi için her defasında atağa kalkıyor, başaramıyor. Bir de hep bu kurgu vardır her Amerikan filminde, dünya batacaktır, bir Amerikalı çıkıp kurtarmasa, insanlığın başına her şey gelecektir...

Kendilerini yüceltme, başka gösterme, dünyayı kana bulayan onlar değilmiş gibi dünya devi pozlarına bürünme, bir romanla bile olsa parsayı toplama, boş boş övünme...

Kitaptan, ölüm karşısında duyulan acıyı anlatan tümcelerden bir iki örnek vereyim:

“... ölmüştü, bir daha dönmeyecekti. Bu gerçek açık bir yarayı yakan deniz suyu gibi yıkadı onu, kızının kaybından beri hissetmediği, her yanını saran bir acıyla kuşattı beynini. Yumruklarını sıktı, kafasını bu inkar edilemez, katlanılmaz şeyin karşısında eğdi...”

“Onu en çok yaşlı insanlar etkiliyordu, gözleri uzak anılar ve kaybedilmiş umutlarla dolu, bedenleri zamanın sonunun geldiğini anlayarak çökmüş...”

Kitabın burası da en son bölümden, en son yeniden başlamasından, bu kez kırk üç yaşından başlayarak kaldığı yerden ilerleyecek, yaşlanacak, sonra gerçekten ölecek:

“... kafasını kaldırdı ve kitaplığının koyu renk buzlu camında yansımasını gördü: Saçlarında griler, gözlerinin altında hafif torbalar, alnını kırıştırmaya başlamış ince çizgiler. Bir daha asla düzelmeyeceklerdi, o yaş çizgileri; sadece daha da derinleşecek, çoğalacaklardı, her geçen yılla yüzüne ve bedenine kaybolan gençliğinin hiyeroglifleri (işaret yazı) bir daha silinmemek üzere yazılacaktı.”

Şimdi böyle bir olanak herkese verilse, yaşlanıp ölmeden önce yaşamını yeniden yeniden sil baştan yaşasa herkes. Yanlışlarını bıraksa, yaşam, yaşamak için olsa, yaşamak için çalışılsa, çalışmak için yaşanmasa, seçilen yollar doğru seçilse, yanlışlardan dönülse... Düşünmeyi yeniden öğrensek...

Ülkemiz eski güzel yıllarına dönüverse...

Cumhuriyet kurumları yerinde dursa, devrimler aydınların elinde yükselse, birlik olsak, Cumhuriyete yeniden sahip çıksak, bu kez yabancı akımlara kapılmasak, akıl, yol göstericimiz olsa Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi... Altmışlı yıllardaki gibi...

Bile bile ölmesek, geriye, karanlığa dönülmese...

Okusak, düşünsek, her birimiz birer ışık olsak, aydınlatsak...

Feza Tiryaki, 9 Aralık 2018
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1006
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x