Şımaran Bölücü, Akrep Terör Örgütü, Nankör İsrail, 9 Eylül
Şımarmanın sonu yoktur. Şımaran sonunda işi iyice azıtır.Yalaka olur, ağzı kulaklarında pişmiş kelle gibi dolaşır ortalıkta bunların başındakiler gibi…Öyle bir an gelir ki ne olduklarını bile unutur bunlar, arsızlaşırlar… Kimse onları tutamaz artık! Bölücü eli kanlı örgütün elemanları işte aynı böyle oldular.
Ben senin geçmişini bilirim derler kendini nimetten sayanlara. Biz de bunların geçmişlerini iyi biliriz. Sorun gurbetçilere, bunlar bir zamanlar nasıldılar?
Kuyrukları altlarında sus pus dururlardı Türk Konsolosluklarına gittiklerinde, devletle bir işleri olduğun da… Omuzları düşer, elleri yanlarında dururdu…
Güçleri haraç toplamaya yeterdi çok çok... Bir de haraç vermeyen Türk işyerlerini gecenin karanlığında yakmaya yıkmaya, tutuşturmaya, Türk bankalarının vitrinlerini indirmeye… Ha, güçleri bir de, birbirlerini kör kurşunla, gece karanlığında öldürmeye yeterdi…
Hep gizlenerek, hep sinsi sinsi dehşet salarlardı bunlar… Baş kanlıları yakalanıp Ecevit’e teslim edildiğinde başkanlarının duruşu nasılsa, ne durumda idiyse, bunlar da öyleydi… Sırtları gizliden sıvazlanır ama fazla patırtı çıkarsınlar istenmezdi. Sevgili çocuklarıydı bunlar Türk ve Türkiye düşmanlarının… Türk Milleti’yle kuyruk acısı olanların, Sevr’in, eli, yüzü, ağzı, dişi kanlı sömürgeci ülkelerinin!
Şimdi, rüyada bile göremeyecekleri günleri yaşıyorlar ırkçı, bölücü, PKK’lı Kürtçüler. Amerika ve Avrupa artık gizliden gizliye değil, açıktan destekliyor bunları. Ankara’nın göbeğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde, hiç çekinmeden, ne çekinmesi açıkça ilân ederek hem de, bölücülük toplantısı yapıyorlar… Toplantıda askere, polise, sivil halka ateş açarken, devlete silah çekerken öldürülen çapulcularına saygı duruşu yaptırabiliyorlar. Buna uymayan gazeteciler de yuhlanıyor, baskı altına alınıyor.
İmralı canisinin resimlerini asıyorlar toplantı salonuna. Canileri öven- seven sözleri haykırıyorlar hep bir ağızdan!
Dünya tersine dönmüş demez misiniz siz şimdi?
Sonra bu toplantıya kendine sol parti diyen Avrupa’nın sözüm ona sol partilerinin hepsi davet ediliyor. Büyükelçi temsilcileri geliyor. Bu toplantıda, “şehit halklar” sözünün sahibi, askerle, askere saldıran caniyi bir tutarak milletine küfür eden bir topçuyu da ayakta alkışlıyorlar bu terörist yandaşları… Baş teröristlerine özgürlük istedikleri bu gün, yani aynı gün, halısahada top oynayan polislere ateş açabiliyor bu caniler. Polisimizin öğretmen eşi de öldürülüyor o saldırıda. Komiserimiz top oynarken , eşi de kenarda onları seyrederken vurulup düşüyor. Al kanlar içinde kalıyorlar bu silahsız, savunmasız olan, vatanın değerli evlâtları…, Gençliklerine doyamadan oracıkta can veriyorlar.
Bütün o toplantıyı dolduran adları sözde büyük, ama aslında miniminnacık olan, vatan haini dinleyici takımından tek söz çıkmıyor bu konuda nedense. Kimse bu cinayeti kınamıyor! Saygı duruşu yaptıkları katil sürüsüne tek laf etmiyor.
Bu dökülen kanların baş sorumlusu İmralı canisini lânetleyen olmuyor! Değil yermek, sevgiler,saygılar göndereriliyor ona…
Üstüne üstlük birkaç gün sonra gazetelere şu haber düşüyor:
“Tunceli'de halı sahada futbol maçı yapan polislere yönelik terörist saldırı sonrasında gözaltına alınan 11 kişi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı”.
Aynı gün, bir Korgeneralimiz uyduruk bir internet (bilgiağı) belgesinden tutuklanabiliyor. Koskoca ordumuzun, koskoca generali. Bir suçlama varsa açarsınız dava, mahkeme edersiniz. Kimsenin şerefiyle, saygınlığıyla, toplumdaki yeriyle, sağlığıyla böyle oynamazsınız… Öte yanda, eli kanlı örgüt üyeleri ve tetikçileri serbest! Tutuksuz yargılanacaklar. Daha çok kişinin canını yaksınlar, daha çok kişiyi sindirip korkutsunlar diye…
Karıncayı incitemeyecek gazeteciler, yazarlar, aydınlar tutuklu yargılanacak, kahraman komutanlarımız tutuklu yargılanacak , iş üzerinde yakalanan terörist serbest!
Katil yuvası Kandil’den gelip sınırda teslim olan terörist ise anında serbest! Her gün üçü beşi böyle teslim olma bahanesiyle yurda girip serbest kalıyor, yeni eylemler yapmak, terörist ordusu oluşturmak üzere… Erdal Sarızeybek Albayımız bu konuyu ne kadar çok anlattı…
Dün TRT haberlerinde de baş haber şöyle başlıyordu, Gazetecilere söylenen bir söz saat başı tekrarlandı:
Gül,“Akıl yoksunu terör örgütü akrep gibi kendini sokuyor dedi, İsrail nankör, dedi.
Hürriyet yazarı Enis Berberoğlu yaptığı söyleşiyi gazetesinde yazmış:
“…PKK’nın son politikaları akıl yoksunu ve akrebin kendi kendisini sokması gibi. Bunların ne Kürt meselesi ne de Doğu Anadolu’daki vatandaşın hak ve hukukuyla hiçbir ilgisi yok” dedi. Gül, İsrail’in tavrının da ‘nankörlük’ olduğunu söyledi.
Yeni anayasa için ise bir görev denmiş ve devam edilmiş:
“Teröre iç ve dış kamuoyunda haklılık zemini arama gayretinin anlamsızlığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, sorunun çözümünde özgüvenli tavrın önemini şöyle aktardı: “Özgüven içinde hareket edilmeli ve demokratik standartlar yükseltilmeli.”
Bu sözlerden normal bir aklın anlayacağı şu:
Demek ki, akılsız terör örgütü de oluyormuş. Akıllı olsalar kan dökmeye devam etmeyecekler. Bu zamana kadar döktüğümüz kan yeter, şimdi istediklerimizi alma zamanı diyecekler…
Zaten bunların siyasi partileri şımarıklıktan şaşkın durumda. “Artık biz bir şey talep etmeyeceğiz, istediğimizi kendimiz alacağız, ne istersek yapacağız, yalnızca bunu yapıyoruz diyeceğiz,” diye de geçen ay yollarını ilân ettilerdi.
İktidarın bakanları çıkıp bu arsızlıklara, bu devlete başkaldırmalara tek söz edemedi. Ciddiye almıyoruz… falan gibi ağızları içlerinde konuşarak konuyu kapattılar…
“Akıl yoksunu terör örgütü akrep gibi kendini sokuyor.”
Hem akılsız bunlar, hem de akrep gibi kendilerini sokuyorlar, yani kendilerini öldürüyorlar, kendilerine zarar veriyorlar…
Araştırdım:
Akrep, ateş çemberinde kalınca, kurtuluş yolları tıkandığı zaman, çemberi yaramayacağını anladığında kendini sokar öldürürmüş. Kimi, bu fizyolojik bir olay, böceğin vücudu ısınınca kıvrık kuyruğu düşer ve ucundaki iğne kendine batar diye açıklıyor bu durumu. Ne olursa olsun akrebin kendini sokması ve ölmesi çevresi için iyidir. Temizliktir. Şimdi bizdeki terör örgütünün kendini sokmasının neresi kötüdür?
İçinin irinini gösteriyor, yaptıklarını unutturmak yerine, canalmaya devam ediyor diye akılsızlıkla suçlanıyor. Diyelim ki artık kan dökmüyor, kuzu oldu bunlar, bıraktılar bu işleri, istedikleri yapılacak mı o zaman? Bölücülerin dedikleri gerçek mi olacak? Bunun için mi akılsız bunlar? Bunun için mi akrebin kendini sokması gibi tanımlanıyor elikanlı örgütün askere polise saldırıları?
İşi bıraksalar akıllı olacaklar. Nasıl olsa yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişler… Nasıl olsa rüyaları gerçek oluyor! Bir bu olmayan dillerini kabul ettirdiler mi iş bitecek!
Devletin televizyonu, radyosu zaten çoktan kabul etti bu ihaneti. 24 saat yerel bir dille yayındalar! “Siz bizden ayrısınız” yayını yapıyorlar, Türk Milleti’nin anlamadığı bir dille bir bölge insanını milletten ayırıyorlar…
Anayasaya yazdırabilseler bir de bunu, tamam! Ardından ayrı halk oldukları kendiliğinden yasayla ilân edilmiş sayılacak, ayrı dil varsa ayrı halk da vardır ya… Değmeyin keyiflerine o zaman bunların! Devletlerini ilân etmeleri yakındır! Dünya, kabul etmek için de kuyruğa girecektir. Kabul etmeyenin hatırı kalacaktır!
İsrail de nankörmüş!
Nankör yapılan iyiliğe karşı kötülük yapan, iyiliğin değerini bilmeyendir!
İsrail’e nankör diyebiliyorsak ona bir iyilik etmişiz demektir!
Bir devlet, bir devlete karşılıksız neden iyilik eder ki? Hem ettikleri iyilik ne? Bölücüleri ve bu bölücü teröristi destekleyen, topraklarımıza kendine tanrı tarafından vaadedilmiş topraklar gözüyle bakan, yayılmacı, kan dökücü bir ülkeye ne iyilik yapılabilir? Niçin iyilik yapılır?
Şımaran bölücü, kendi mahkemelerini bile kurmuş. Yer adlarını çatır çatır gözümüze baka baka değiştiriyorlar. Devlet, yaptırdığı ve bir komutanının adını verdiği köprüsüne bile sahip çıkamıyor. Buraya bir teröristin adı verilebiliyor.
Ayaklar baş, başlar ayak oldu, derler ya aynısını yaşıyoruz!
Devletine başkaldıranlar kahraman oldu! Kahramanlar, terörist!
Egemenliğimiz tehlikede! Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı tehlikede!
Bunların açıkça destekledikleri, doğal liderimiz dedikleri canibaşı, teröristler akrebe benziyorsa eğer, baş akrep olmalı!
Akrepler kendilerini sokuyorlarmış, akılsızmışlar, bunları kışkırtan İsrail ise nankörmüş…
Yani neymiş?
Şımaran bölücü akıllı olsa, uslu uslu dursa, bunların ağababası yapılan iyiliğe nankörlük etmese, Habur mahkemeleri kurulduğunda o denilen “güzel şeyler” olacak…
Yine devletin radyosunda, haberlerde ilân ediliyor. “Yeni Anayasa” üzerine halk hazırlanıyor.
Yeni Meclis’in anayasa hazırlamak göreviymiş ve bu sayede onurlandırılacakmış…
İki bin on bir yılının 9 Eylül’ün de yazdım bu yazıyı.
Yunan’ın ve arkasındaki saldırgan düşmanların (İngiliz’in, Fransız’ın, İtalyan’ın…) Türk’ün şamarını yedikleri günün yıldönümünde.
İsrail’in, Ağrı ve Kars üzerine hak iddia eden Ermeni’yi destekleyeceğim, bölücü örgüte destek vereceğim, dediği gün…
Ertuğrul Özkök’ün akılları durduran vıcık vıcık yağlı yazısını yazı diye gazetesinde yayınladığı gün…
30 Ağustos Zaferi’nin sonucunda çaresiz kalan, işi bitirilen, gözü dönmüş Yunan’ın, geçtiği yerleri, etrafını yakıp yıkarak, talan ederek İzmir’e vardığı gün…
Kendini ulusalcı tanımlayan gazetelerde bile 9 Eylül’ün, İzmir’in Kurtuluşu’nun unutulduğu, haberinin gazetelerinin ara sayfalarında geçiştirildiği gün…
30 Ağustos Başkumandan Meydan Muharebesi’nden sonra, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordumuza, “
“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini vermişti. Ordumuz hiç durmamış, İzmir’e kadar Yunan’ı kovalamıştır. Yunan ordusunun başkomutanı da esir alınmıştır.
9 Eylül’de Türk askerleri İzmir’e girmiş, deyim yerindeyse Yunan’ı denize dökmüştür!
Tarih kitaplarımız, “Bu savaşla, Anadolu’nun sonsuza kadar Türk vatanı kalacağı ispatlanmıştır. “diye yazar.
Atatürk bu kazanılan zafer üzerine şöyle demiştir:
“Bu eser, Türk Milleti’nin hürriyet ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkumandanı olduğum için, sevincim ve mutluluğum sonsuzdur.”
Meraklısına ek bir bilgi:
Akrep, etçil hayvandır, böceklerle geçinir. Karada yaşayan gece hayvanlarıdır.
Akrep çok dayanıklı bir haşeredir. Hiç gıda almadan bir yıl kadar yaşayabilir. Çok sıcak yerlerde, taş altlarında, duvar diplerinde yaşar. Dört çift akciğeri vardır. Akrebin zehirli iğnesi kuyruğundadır. Sokunca çok acı verir, bazıları da zehirler.
Bazı yörelerimizde akrebe “kuyruklu’ derler, akrep demezler, akrebe akrep demek akrebi şımartırmış.
Akrep gibi sözü de, sözleriyle başkalarını kıran, inciten veya başkalarına kötülük eden kişiler için söylenir. Saatin küçük ibresinin adı da akreptir.
Feza TİRYAKİ, 10 Eylül 2011