Şimdilik küresel sermaye kazandı!Tayyip Erdoğan, oy kullandıktan sonra, “Her şeyden önce gerçekten bugün Türk demokrasisi önemli bir kırılma noktasında” dedi.
Devlet Bahçeli de oyunu kullandıktan sonra “Bu halk oylaması, 2011 ve sonrası için Türkiye’nin geleceğinin belirlenmesinde bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır” diye konuştu.
Referandum temelinden yanlıştı. Hani İsviçre’de bir referandum yapılmıştı.. Ülkedeki Müslümanların yaptırdığı camilerin minaresi olsun mu olmasın mı diye.. İsviçre halkı olmasın diye karar vermişti. Ancak dünyadan gelen tepkiler üzerine halkın bu kararı askıya alınmıştı!
Türkiye’deki referandumda ise “Yargı, Hükümetin emrine verilsin mi verilmesin mi?” sorusu oylandı!
Oysa böyle saçma bir konuda referandum yapılması, demokrasinin, hukukun temeline aykırıdır.
Kuvvetler ayrılığı, yani yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsızlığı, bir demokrasi için şarttır. Fakat hepimiz biliyoruz ki böyle bir referandumun yapılmasını ve hatta hukuk devletinin ortadan kaldırılmasını isteyenlerin başını çekenler arasında hukukçular da vardı. Hatta, böyle bir referandum yapılmasına yol açan son kurum, Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’yı ve hukuk devletini korumak için kurulmuş olan bu mahkemenin üyelerinin çoğunluğu hukuk tarihine kara bir sayfa olarak geçecek bir karara imza attı. Aslında Anayasa Mahkemesi, yargının fiilen yürütmenin etkisi altında karar verdiğini gösterdi.
Türkiye’ye demokrasi dersi vermeye kalkışan, Türk hukuk sisteminin kendi sistemine uydurulmasını isteyen, bunun için uyum yasaları adı altında bir sürü dayatmada bulunan Avrupa Birliği, hukuk devletinin oylamaya sunulmasını alkışladığı gibi evet oyu çıkması için de AKP’ye destek verdi.
Demek ki demokrasiyi sadece kendileri için istiyorlar.
Türkiye gibi ülkelerde demokrasi olmaması lâzım! Çünkü, göbek bağı ile kendilerine bağladıkları ekonomik, siyasi ve kültürel kuruluşlar vasıtası ile Türkiye’yi zaten kendileri yönetmektedir.
Sonucun evet veya hayır çıkmasından önce, böyle bir referandumun yapılabilmiş olması bile Türkiye adına bir yüz karasıdır.
Muaviye’nin Küfe’li Arap’ın elinden alınan erkek deveyi, halkın gözü önünde “Bu bir dişi devedir ve Şamlınındır” diye gasp etmesi gibi bir süreç yaşandı. Anayasa Mahkemesi’nin referanduma yol vermesi, hilafet yüzüğünün Hz. Ali’nin parmağından çıkarılması demektir. Evet demek, bu yüzüğün hiç hak etmediği halde Muaviye’nin parmağına takılması anlamına gelir. Hayır denilmesi ise bu utanç verici sürecin tümüne hayır demektir.
Evet sonucunu almak için meselâ Trabzon’un köylerinde “Evet verenler Müslüman, hayır verenler dinsizdir” propagandası yapılmıştır. Orta Anadolu ve Karadeniz’de MHP tabanı bu propagandadan fena halde etkilenmiştir. CHP tabanı sağlam durmuştur.
Evetler, Tarsus’ta St. Paul kilisesi ile başlatılan kilise açılımı çerçevesinde Sümela Manastırı ve Akdamar’ın ayine açılmasından cesaret alan Uluslararası Ayasofya Kilise Bölgesi Derneği Başkanı Kris Spiru’nun, Başbakan’a ve Diyanet İşleri Başkanı’na bir mektup yazarak, 17 Eylül’de Ayasofya’da ayin yapacaklarını söylemesine yol açmıştır.
Evetler, hazine arazilerinde, derelerde, akarsularda, ormanlarda, yaylalarda gözü olan küresel sermayenin iştahını açmıştır.
Zaten Tayyip Erdoğan, küresel sermayenin eveti desteklediğini de açıklamıştır. Hayırın anlamı küresel sermayeye karşı çıkmaktır. Hayır demek, “Vatan namustur, satılamaz” demektir.
Şimdi evet çıktığına göre bundan habersiz olanlar yüzünden Türk Milleti’nin tamamı küresel işgal ile karşı karşıyadır.
Arslan BULUT13..09.10 / YENİÇAĞ