Sinan Ateş Cinayeti - Taht Oyunları

Genel & Güncel Konular

Sinan Ateş Cinayeti - Taht Oyunları

İletigönderen İlteriş Kağan » Prş Kas 09, 2023 18:50

En son İlteriş Kağan tarafından Prş Kas 09, 2023 21:40 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Sinan Ateş’ten önce ve sonra

İletigönderen İlteriş Kağan » Prş Kas 09, 2023 21:39

Sinan Ateş cinayetine kadar, son beş yıl içinde, gazetecilere ve siyasetçilere yönelik onlarca saldırı olmuştu… Kimi öldüresiye darp edilmiş, kimi itibar bozma amaçlı ufak yaralanmalarla olayı atlatmıştı…
Resim

Ateş cinayetinden sonra bu saldırılar bıçak gibi kesildi… Çünkü çeteye güç ve korunaklı alan sağlayan siyaset ve güvenlik bürokrasisi ayağı çöktü…

Ne garantili siyasî mafya organizasyonuydu değil mi? Torbacılarla iş birliği yapabiliyorsunuz, başınıza hiç bir şey gelmiyor, üstelik yapı içinde kariyer de sağlıyorsunuz… Ne karakolun, ne savcılığın caydırıcılığı var… Hatta isterseniz, ödül olarak belediyelerde işiniz bile garanti!..

‘Dokunulmaz alan’da sergilenen mafyatik oyunlar, doğru dürüst adlî karşılık bulmayınca, kahpelik öylesine cesarete kavuşmuştu ki, cinayete kadar yürüyebilecekti artık… Üstelik üniformasına ihanet eden iki özel harekâtçı eşliğinde…

Altını çizmiştik: “Yargılanmayan ve karşılıksız kalan her kalleşçe pusu, bir sonraki için cesaret verdi… 'Kamunun korunaklı alanı'nda kahpelik yapmak kolaydı ve yapana da kariyer kazandırıyordu!..

Amaç korkutmak ve sindirmekti… Çünkü bütün zalimlerin gıdası korkuydu… Muhataplar sindikçe, torbacıdan kiralık tetikçiler tutan kokuşmuş anlayış hâkimiyetini perçinleyecekti…”

Arkadan ‘koruyucu ayak’ çekilince o ‘saldırganlık’ yerini ‘korku’ya bıraktı, “Acaba bu soruşturmaların sonucu bizi ne zaman bulacak?” diye… Bu korku haklı bir korku, çünkü devletin kayıtlarında bilgilerin tamamı mevcut… Tek mesele, siyasetin zamanlamasıyla adaletin zamanlaması arasındaki fark maalesef…

***

Sinan Ateş cinayeti işlendiğinde dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, cinayetten 10 gün sonra şu açıklamaya yapmıştı: "Bu konu bütün boyutlarıyla soruşturuluyor. Karanlıkta kalan hiçbir yön olmayacaktır… Ve konu her yönüyle aydınlatılacaktır… Şu ana dek 13 kişi hakkında tutuklama, 3 kişi hakkında da adli kontrol kararı verildi… Bir kişi ise aranıyor… İnşallah yakın bir zamanda o da kolluk güçlerimiz tarafından yakalanıp adalete teslim edilecek. Kısa süre içerisinde soruşturmayla ilgili adı geçenlerin tamamına ulaşıldı… Önümüzdeki günlerde de inşallah bu tetikçi olduğu iddia edilen kişi de yakalanıp adalete teslim edilecektir…"

Bu konuşmada “Adı geçenlerin tamamına ulaşıldı” ifadesi kafa karıştırmıştı… Zira sanki tetikçi yakalandığında dosyanın sınırları da çizilmiş olacak gibi bir anlama gelebilirdi… Oysa bu organizasyon çok daha büyüktü ve azmettirici ayağı çökmeden kamu vicdanı tatmin olmayacaktı…

O gün 13 kişi tutukluydu, bugün ise tutuklu sayısı 22’ye çıktı… Ayrıca adlî kontrolle bırakılan şüpheliler de var… Şu ana kadar bir kişi bile tahliye edilmedi… Şahsen bir cinayetten 22 tutuklunun olduğu bir başka dava hatırlamıyorum… Bu durum, hem kamuoyu gücüne, hem de bu cinayeti tüm yönleriyle çözme iradesinin varlığına dair kuvvetli bir ümittir… Üstelik kendilerine uzanacağı korkusuyla, adalet üzerinde baskı kurmaya çalışanlara rağmen…

***

Cinayetten hemen sonra şu satırları kaleme almıştım bu sütunda: “Bu teknoloji çağında ve güvenlik, istihbarat, iletişim ve soruşturma tekniklerinin bu kadar geliştiği bir dönemde, 'içeriden' hiç kimsenin zanlıları kurtaracak veya içlerinden bazılarını çekip alacak, üstelik bunu 'iz bırakmadan' yapacak şansları yok…

Bunu yapmaya kalkan, soruşturmanın yönünü değiştirmeye çalışan, zanlı ifadelerine müdahale eden ya da delil karartan, kendini yakar… Hangi birimde, hangi görevde olursa olsun, bütün Türkiye bu cinayete odaklanmışken, suçun direkt ortağı olur… Hepimiz dikkatle izliyoruz, biliyoruz, görüyoruz…”

Öyle de oluyor zaten… Bu cinayet, “Türk milliyetçilerinin Kerbela'sıdır” demiştik, takibi bırakmamak gerekiyor…
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Sinan Ateş'in katilleri aday olabilir mi? * - Arslan BULUT

İletigönderen İlteriş Kağan » Cmt Kas 11, 2023 21:28

Siyasette yüzsüzlüğü ele alanlar, işi cinayete kadar vardırmıştır. Şimdi kafa kesmekten söz eden de var. Sinan Ateş’in katledilmesini planlayanları, herkes biliyor ama üstü örtülüyor. Bir cinayetin planlayıcıları, aday olabilir mi? Böyle seçim mi olur?

Edepsizlik boyutlarına varan utanmazlık yaygınlaşıyor. İnsanlar sözde siyasi amaçlar uğruna, gerçekte ise kişisel çıkarlarını korumak için utanmazca yalan söylüyor. Kimileri yalanın dozunu o kadar kaçırıyor ki, komik duruma düştüğünü de fark etmiyor...

Yalandan temel atmak ne demek? Bunu bir siyasi organizasyon olarak planlamak, sahneye koymak, sahtekârlık ortaya çıkınca da burnundan kıl aldırmamak ne demek?

Klinik Psikolog Süleyman Hecebil, geçen yıl Cumhuriyet için siyasette utanma duygusunu konu alan bir yazı kaleme almıştı. Hecebil, kastedilenin, "ar-haya" diye bilinen utanma olduğunu belirtmişti...

***

Hecebil, özetle şöyle yazmıştı:

"Utanma duygusunun olmadığı yerlerde vicdanın, acıma duygusunun olma ihtimali yoktur. Çünkü utanma duygusu olmayanın vicdanı olmaz. Vicdan ve utanma duygusu birbiriyle çok bağlantılıdır. Vicdanı olmayan kişilerin sadece hissettiği duygu ''kendilerinin haklı olduğuna'' dair düşüncedir. Vicdanı gelişmemiş kişiler, karşıdaki kişilerle herhangi bir empati kuramazlar, yani karşıdakilerin problemini anlama, karşıdaki kişinin duygusunu anlama ve ona ilişkin bir tavır alma durumları söz konusu değildir.

Bugün ülkemizde en büyük sorun siyasette utanma duygusu yoksunluğudur. Siyasette utanma duygusu ortadan kalktığı için birçok yanlışı doğru diye sunmak, birçok yapılan hatayı başarıymış gibi sunmak maalesef çok alışılmış bir durum haline gelmiştir. Bugün ekonomide yaşanan sıkıntılar, yolsuzluklar, doğanın katledilmesi, hayvanlara işkence, tecavüzler, kadına yönelik şiddet ve cinayetler, sınav sorularının çalınması, liyakate göre değil siyasete göre yapılan işe alımlar, hırsızlıklar, adaletsizlikler kısacası kötü olarak her yaşadığımız şey siyasette utanma duygusunun olmaması nedeniyledir. Bugün siyasetteki çürüme ve kokuşmanın nedeni utanma duygusunun kaybedilmesidir.

Yüzsüzler için, başka kişilerin ihtiyaçları halkın ihtiyaçları, halkın öncelikleri ve durumu hiç önemli değildir. Dolayısıyla utanma duygusu olmayan kişinin yapamayacağı hiçbir şey yoktur; cinayetten çalmaya kadar her iki uçta her türlü olumsuz davranışı gözünü kırpmadan yüzü kızarmadan söyleyebilir, yapabilir.

Siyasette utanma duygusu, halkın ve ülkenin kazanımlarını doğrudan etkileyen bir duygudur.

Utanma duygusu olmayan bir siyasi hareket ve siyasetçi, toplumda cehaletin yaygınlaşmasını ister ve bundan memnunluk duyar. Toplumsal cehalet algı yönetimi ve toplum mühendisliği ile yapılandırılır. TV programları, diziler, sosyal medya vb. araçlarla sürekli tasarımlanır. Bir süre sonra sosyal yığınlar gerçekle gerçek olmayanı ayırt edememeye başlarlar. Siyasi algı yönetimin temel amacı halkın kendi aklı ve fikri ile hareket etmemesini sağlamak demektir.

Bugün siyasette hoyratlık, saldırganlık, nezaketsizlik, nobranlık, yüzsüzlük, yolsuzluk, nezaketsizlik giderek sıradan bir durum haline gelmektedir. Bu yapıda olan siyasetin sadece kendi çevresine hizmet etmekten ve kayırmaktan başka üreteceği hiçbir çözüm yoktur. Yüzsüzlük siyaseti, halkımızın yaşadığı sorunların temel nedenidir."

***

Bu psikolojik değerlendirmeyi hatırlatmamın sebebi, yüzsüzlüğü ele alanların, işi cinayete kadar vardırmakta sakınca görmemesidir. Kafa kesmekten söz edenler de var. Buna yol açan da siyasetteki yüzsüzlüktür...

Adam, gazeteciye saldırıyor, serbest bırakıyorsunuz, adam parti liderine saldırıyor, serbest bırakıyorsunuz, sonunda bu tür işler Sinan Ateş''in katledilmesine kadar varıyor. Saldırıyı planlayanları, organize edenleri herkes biliyor ama üstü örtülüyor. Öyle ki delillerin, tutanakların yok edilmesinden bahsediliyor, "Hayır, hiçbir delil yok edilmedi, edilemez" diye açıklama yapan bir yetkili de yok! Bir cinayetin planlayıcıları, aday olabilir mi? Siyasiler bir cinayeti örtbas etmek için neden bu kadar çaba sarf eder. Böyle seçim mi olur?

Utanmazlığın sebep olduğu bir cinnet hâli değil mi bu?
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x