SINIRDA KİŞİLİK BOZUKLUĞU…
Dr. Noyan UMRUK
Başarılı olmak, “hırs” la eşanlı başka meziyetlere de bağlı... Yeteneklerinin sınırının ayırdında olmak, tevazu, hoşgörü, empati, diğerkâmlık, vicdan vb. hasletleri de içeren bir psiko-kültürel birikime sahip olmak sürdürülebilir başarının olmazsa olmaz koşulları …Bu dengede hırs ihtirasa dönüşürse hüsran kaçınılmaz olur, hüsrana uğrama durumunda olana da halk dilinde “kifayetsiz muhteris” denir...
Sınırda kişilik bozukluğu (borderline personality disorder)
Psikiyatr ve psikologlar ise bu duruma “Sınırda Kişilik Bozukluğu” diyorlar… Okumalarımdan anladığım kadarı ile kendilerini dünyanın merkezi görecek derecede kişilik bozukluğu olanlar(narsistik kişilik bozukluğu) duygularını, öfke, panik, umutsuzluk vb. anlarını irrite bir ruh hali ile aşırı tepkisel yaşarlar. Nadiren, kendilerini iyi hissetme ya da doyuma ulaşma dönemlerinde ise rahatlar ve coşarlar…
Ayrıca müthiş mitomandırlar… Yani sürekli olarak yalan söylerler… İşin kötüsü söyledikleri yalanı unutup, yalanlarına iman derecesinde inanırlar…
Kendilerini sık sık yalnız ya da boş hissedip, sıkılırlar; daima yapacak bir şeyler ararlar... Mesela birilerini toplayıp, toplayıp kendilerini onlara alkışlattırmaya bayılırlar…
Kendilerine yakın kişileri kayıtsız ya da kısıtlayıcı gördüklerinde yoğun bir öfke, karşıtlarına ise akıl almaz bir şiddet gösterirler. Öfke denetimi yoksunluğu, aşırı iğneleyici üsluplarına yol açar...
Bu bir sürekli av gibi kaçarken kovalama halidir... Çooook yorulurlar…Yorulup saçmalamaya, çamlar devirmeye, büyük ve telafisi güç yanlışlar yapmaya başlarlar…
Hayatlarında gri yoktur; siyah-beyaz bir hayat yaşarlar... "Biraz"ı tanımazlar...
*Örneğin; bazı ak sakallılar onlara “problem sizde” derken, onlar daima yeni suçlular ararlar... Bu, bazen en yakın çevreleri de olabilir… Mesela bu bazen bir ortak oldukları bir cemaat, bazen yıllardır bazen kanka oldukları terör örgütü, bazen “faiz-döviz-borsa üçgeni” içindeki “faiz lobisi olabilir...
*Örneğin; yıllardır birlikte iş tutulan bankacılar, iş adamlarının falan ümüğünü sıkabilirler...
*Örneğin; camide kafayı çekiyorlar, başörtülü kızlarımıza saldırıyorlar yalanları ile ortalığı karıştırmaya, camiyi yaralı insanlara açan imamı görevden alıp, vatandaşa gaz sıkanları korumaya çalışabilirler...
*En fecisi de “Cahiller, bakın bakalım tarihe! Fatihler, Kanuniler, Atatürkler neler yapmışlar? diye derin tarih birikimleriyle(!)kendilerine “Türk büyüğü” sıfatını vehmederek engin megalomanilerini tatmin edip, karşıtlarına “kelle”lik ünvanını layık görebilirler…
Tüm bu semptomlar, terk edilme, yok olma tehlikesine karşı “borderline” tepkilerdir...
Bu durum, sadece bireyin kendisini, yakınlarını ilgilendirse, bizlere üzülerek “Allah şifasını versin” demek düşer doğal olarak...
Lakin bu durumdaki kişiler toplum ve ülke üzerinde yetki kullanma durumunda iseler durum vahimdir ve herkesi ilgilendirir; ülkelerini, hem de mevzuat falan tanımadan sürekli anayasa ihlalleriyle yönetiyorlarsa, durum çok daha farklı, çok trajik olur...
Hele bir de çıkarı olan bir güruh ve de toplumun bir kesimi bu tavrı bir Pirus zaferi kazanmış gibi galibiyet naraları ile karşılıyorsa durum vahim kere vahimdir…
Emperyalizm ve Kifayetsiz Muhterisler
Bu tür insanlar toplumlarının kaderine hakim olduklarında, azgınlaşan hırslarını gemleyemeyerek ve yönettikleri ülkelerin de gücünü abartarak, ülke ve bölgelerini uçuruma sürükleyip, halkların felaketine sebep olabilirler.
Emperyalizmin içine düştüğü bunalımı ertelemek için “daha adil bir dünya düzeni” yerine mazlum ülkeleri bölüp, parçalayıp kaynaklarını, siyasi irade ve kültürlerini “gasp etme” stratejisi yönündeki kararlılığı, bazı çevre ülkeler de, emperyalizmin acımasız saldırılarına karşı, bu saldırılara uğrayan ülkelerle dayanışma yerine, bu saldırılara arsız bir iştiha ile katılarak kendisini koruyacağını ve giderek “sırtlan payını” alacağını sanan “Kifayetsiz muhterisler” için mükemmel bir ortam hazırlar. Bunlar, ülkelerini de ihtirasları için “müstevlilerin emellerine” alet edebilirler.
Bilindiği gibi, tarih, böylesine süreçlerin, tarifsiz acıları ile dolu. Onun içindir ki; insanlık, “sürdürülebilir çözümü” demokrasi, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, özgür medya, örgütlü toplum vb. mekanizmaları yaratmış, “Kifayetsiz muhterislerini” gemlemek istemiştir...Ama onlar ihtirasları doğrultusunda kaçınılmaz sonlarına doğru yolculuklarına devam ederler...
Bunca demokratik muhalefet, barışçı eylem, katliama dönüşen kitlesel ölümler, gösterdikleri içten pazarlıklı müsamaha sonucu iç savaş denemelerine yol açmak aymazlığı, küresel tepkiler falan bu tür hastaların ihtirasını maalesef frenleyemezler bir türlü..
Sonuç Çarşı’nın dediği gibi “Elbette her zaman zor olacaktır...”