Sıradaki!...
Çok çarpıcı bir karikatür gördüm, yaşadığımız günleri o kadar iyi anlatıyor ki; şöyle...
Anıtkabir mozolesine çıkan merdivenlerin başında iki sivil polis... Bir yandan merdivenlerden yukarıya mozolenin giriş yönüne bakıyorlar, diğer yandan da ellerindeki telsize cevap veriyor amir konumundaki... Telsizden diyor ki;
"Emrettiğiniz gibi bekliyoruz, çıkar çıkmaz göz altına alacağız!.."
Yani Mustafa Kemal Paşa'yı kolluyorlar, Anıtkabir kapısında görünürse hemen tutuklayacaklar!..
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet devletinde, 2008 yılında çizilen karikatür bu...
Var mı itirazı olan!!?
Değişiyor gelişiyoruz!..
Buna askerler de dâhilmiş.
Bir zamanlar "subay-hakim" olan ama şu sıralar abd türü cemaat-soros ittifakı çerçevesinde ahaliyi aydınlatan (!) uzman kişiye göre,TSK'nın değişimi şöyle;
"Ordu içinde bir hesaplaşma var, öyle gözüküyor. TSK, ulusalcı çizgiden, odaktan çok, biraz daha farklı bir anlayışa doğru gidiyor. Restleşmesi de ordudan atmak istediği kesime karşıdır. Burada ulusalcı kanadın hem askeri olarak bağlarının kesilmesi, hem de toplumsal olarak etkisizleştirilmesi isteniyor olabilir. Bu ulusalcı kanat, hem emekli olanlar hem de görevde olanlar, ordu için de yıpratıcı oluyor..."
Bu "değişim-gelişimin" semeresini TSK yeni bir rütbe ile selamlamıştır bir yandan da!.. Subay okulundan mezun olunca dilek odur ki; nihayetinde orgeneral-Genelkurmay olunsun. Artık daha ilerisi de var.
Albay-general-orgeneral ve.
Koğuş ağası!..
Eğer, Harp Okulu'ndan Atatürk adına "içimizde" yemini ile mezun olup,onun gösterdiği yol çerçevesinde ulusal kimliğe bağlı bir subay olarak yükselirsen, artık ulaşacağın son noktanın onurlu rütbesi de budur işte!..
Koğuşağası!..
Asker için böyle, ya siviller?..
Basit, kafayı kullanacaksın, etrafına şöyle bir bakacaksın, kimin nasıl deveyi havuduyla götürdüğünün formülü nettir!.. Sadece bir "devşirilme kapısına" ulaşabilmek için çabalayacaksın!.. Bir kaç seansta Atatürk'e devrimlere, bağımsızlık ilkesine sövüp saymayı becerebildin mi tamam!..
Aksi takdirde.
Yani beyninin kıvrımlarına "dönmeliği" dine-devlete-vatana, Kurtuluş'un kefensiz yatan kurucularına sırtını dönmeye anlatamıyorsan işin zordur...
Zordur beyim, bir yandan "dönmeliğin" eriştiği rütbeli doruklara bile hayretle bakıp olup biteni sindiremezken,bir yandan da cebinde bir "Brütüs" gibi şişkinlik yapan cep telefonunun ne zaman sırtını bıçaklayacağını düşünmeye başlarsın!..
Ne zaman çalacak ve sana diyecek ki;
"Hadi bakalım sıradaki!.."
Şimdi mesele şudur.
Eğer ki yüreğin,beynin bedeninin "dönmeliğine" izin vermiyorsa, o ateş,"Türkün ateşle imtihanı" seni tetikliyorsa dik duracaksın arkadaş.
Korku imparatorluğu, cepteki Brütüs'ün korkusu evinin camına astığın bayrağını kaldırtamayacak.
"Sıradaki!.."
Diye bağıranların, şu sıra "suskunluğun" açtığı kapıdan tırmanıp "Kemal'in Askerleri"nin tepesine bindiklerine inanıp, Sevr için hareketlendiklerini unutmayacaksın.
Unutmamak için "Gençliğe Hitap" aklında diri duracak, mesele odur.
Kaynak