Şirket Gibi Ülke Yönetmek
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dedi ve ülkeyi öyle ‘yönetti’. Şirket gibi yönetilen Devlet; her şeyini sattıktan ve ödeyemeyeceği kadar borçlandıktan sonra, şimdi ayakta kalmaya çalışan halka yükleniyor. Vergileri arttırıyor, yeni vergiler koyuyor, zam yapıyor. Sürekli duruma gelen zam uygulamaları; sağnak haline gelerek, tüm ağırlığıyla halkın omuzlarına çöküyor. Emeğiyle geçinenler, gelir düşüklüğünün kıskacında yaşayanlar ve işsizler için yaşam; çekmek zorunda kalınan bir yük haline geliyor. Milyonlarca insan, gelecekten umudu olmayan ve sürekli yoksullaşan edilgen bir kitleye dönüşüyor. İnsanlar, ‘bu dünyadan vaz geçiyor’, kendilerini öbür dünyaya hazırlıyor. Bu durum yabancıların hizmetine girmiş, para için her şeyi yapan din bezirganlarına, içinde serbestçe hareket edebilecekleri geniş bir alan yaratıyor. Küçük bir azınlık varsıllaşıyor, toplum içerden çürüyor.
Kamu Yönetimi ve Şirket
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Mart 2015 günü Balıkesir’de yaptığı konuşmada; “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dedi. Bu söze uyularak Türkiye gerçekten şirket gibi yönetildi ve yönetiliyor. Ancak, ‘şirket gibi yönetilen’ Türkiye’de işler şimdi iyi gitmiyor; sorunlar var. ‘Şirketin’ gideri gelirinden çok. ‘Şirket’, iflasa doğru gidiyor.
Hazırdan Yemek
AKP Hükümetleri, 2002-2013 arasındaki 11 yılda; içinde rafineriler, demir çelik fabrikaları ve limanların da bulunduğu 890 kamu malını sattı. Özelleştirme adı verilen satışlardan 62 milyar gelir elde edildi. Bunun 15.5 milyar dolarının ‘masrafa’ gittiği açıklandı. Geri kalan paranın nereye harcandığı öğrenilemiyor...
Borç
2016 itibariyle Türkiye’nin borcu; 421 milyar doları dış, 269 milyar doları iç olmak üzere toplam 690 milyar dolara ulaştı. Bu borcun ulusal gelire oranı yüzde 50’yi buluyor. Borç o denli büyük ki, üretimsizliğin yol açtığı gelir düşüklüğü sürdüğü sürece, ne bugün ne de gelecekte ödenebilir.
Varlık Fonu
Türkiye’nin kamusal varlığını oluşturan büyük işletmeler ‘Varlık Fonu’ adı verilen bir anonim şirkete devredildi. Ziraat Bankası, TPAO, Borsa İstanbul, Türksat, Telekom, Halk Bankası, Eti Maden, Milli Piyango, İzmir Limanı, Çaykur, Türk Hava Yolları ve 2 milyon metrekareden çok sahil arazisi bu şirkete aktarıldı. Yani, bu işletmelerdeki kamu mülkiyetine son verildi. TRT, TOKİ, TMO, TKİ ve GAP’ında içinde bulunduğu 32 devlet kuruluşu daha Varlık Fonu’na devredilecek.
Yol, köprü, tünel, şehir hastaneleri yatırımlarında, devletin kefaleti ve işletme imtiyazları kullanılıyor. Kredi kuruluşları, ekonomideki yetersizlik nedeniyle devletin kefaletini artık yeterince güvenilir bulmuyor. Gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki bankalardan, istenen finansman sağlanamıyor. Varlık Fonu, kefalet karşılığı teminat olarak kullanmak için oluşturuldu. Halkın malı bu işletmeler, kredi kuruluşlarına rehin olarak verilecek. Varlık Fonu, “Türkiye’nin şirket gibi yönetilmesinin” en çarpıcı örneğini oluşturuyor.
Türkiye’nin Altınları
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamasına göre; Türkiye 490 ton olan Altın rezervinin 450 tonunu İngiltere’ye göndermiş. Merkez Bankası Bank Of England, altınları emanete almış. Hiçbir bağımsız devlet ve doğru yönetilen hiçbir ‘şirket’, geleceğinin güvencesi olan birikmiş servetini başka bir devlete, başka bir ‘şirkete’; borç vermez, emanetine koymaz, rehin bırakmaz. Türkiye’de, askeri harcamalar artıp dış borç ödeme sınırını aşarken ve ekonomik durgunluk derinleşirken, hazine 450 ton altını, belli ki borcuna karşılık rehin bırakmıştır. Libya’nın 200 milyar dolarına el koyan Batı, Türkiye’nin altınına el koyacaktır. Bu uygulama, ‘şirket gibi yönetilen’ Türkiye’nin, iflasa doğru gittiğinin bir başka göstergesidir.
Yol ve Köprülere Devlet Para Ödüyor
Yol, köprü ve tüneller; devlet bütçesinden para çekmektedir. Avrasya Tüneli ile Orhangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprülerinde; 2017’nin ilk 4,5 ayında, öngörülen araç geçiş sayısına ulaşılamadığı açıklandı. Bu nedenle Hazine, geçmeyen araçlar için şirketlere 803 milyon TL ödedi. Geçişler bu biçimde sürerse (daha da azalacağı yönünde öngörüler vardır); yıl sonunda şirketlere 2 milyar 410 milyon TL ödenecek. Bu durum, ‘Şirketin’ kötü yönetildiğinin bir başka göstergesidir.
Şehir Hastaneleri
Şehir Hastaneleri, otoyol ve köprülerde uygulanan Yap, İşlet, Devret’in sağlık alanındaki sürümüdür. Türkiye yani ‘şirket’, bu yatırımlarla; devlet kaynaklarının kişilere aktarılması ve yandaş bir sermaye sınıfı yaratılmasıdır. Ülke 25 yıl ödeme yapacağı ağır bir yükümlenme altına sokulmuştur.
Kaynak bulmak için, bir yandan borç peşine düşülmekte, öbür yandan halka yeni vergiler çıkarılmaktadır. Şehir Hastaneleri, ‘şirket gibi yönetilen devletin’, verimsizliği belli olan bir başka zarar yatırımıdır.
Zamlar, Vergiler
‘Şirket gibi yönetilen Devlet’; her şeyini sattıktan ve ödeyemeyeceği kadar borçlandıktan sonra, şimdi ayakta kalmaya çalışan halka yükleniyor. Vergileri arttırıyor, yeni vergiler koyuyor, zam yapıyor. Sürekli duruma gelen zam uygulamaları; sağnak haline gelerek, tüm ağırlığıyla halkın omuzlarına çöküyor. Emeğiyle geçinenler, gelir düşüklülüğünün kıskacında yaşayanlar ve işsizler için yaşam; çekmek zorunda kalınan bir yük haline geliyor.
Milyonlarca insan; ‘şirket gibi yönetilen’ ülkede, gelecekten umudu olmayan ve sürekli yoksullaşan edilgen bir kitleye dönüşüyor. İnsanlar, bu dünyadan vaz geçiyor, kendilerini öbür dünyaya hazırlıyor. Bu durum yabancıların hizmetine girmiş, para için her şeyi yapan din bezirganlarına, içinde serbestçe hareket edebilecekleri geniş bir alan yaratıyor. Küçük bir azınlık varsıllaşıyor, toplum içerden çürüyor.
Vergiler Artarak Sürecektir
Dolaylı vergilerle halka yüklenen yük, sürekli arttırılacaktır. Var olanlarda oranlar yükseltilecek, örtülü ya da açık yeni vergiler getirilecektir. Ancak, vergiler ne denli arttırılırsa arttırılsın, halkın sessizliği ne denli derin olursa olsun; Türkiye’de köklü bir anlayış değişikliği olmadan ‘şirket’ yani ülke kurtarılamayacaktır. Üretimsizliğin çukuruna düşülmüş, elde avuçta ne varsa satılmış, kaynaklar kurutulmuştur. Sıra toprak yitiklerine gelmiştir.
Günümüzdeki sorunların yıkıcı etkisinden kurtulmak çok güçtür ama olanaksız değildir. Gidilecek tek bir yol vardır. Zaman yitirmeden; Atatürk’ün uyguladığı ulusal politikaya, dönülmelidir. Başarıları kanıtlanmış uygulamalar, günün koşullarına uyarlanarak yeniden devlet politikası haline getirilmelidir. Durum o denli ağırdır ki, bu girişim kısa bir süre içinde yapılmazsa, ulusal devlet tümüyle yitirilecektir. Çünkü ‘şirket’ batmak üzeredir.
Metin AYDOĞAN, 4 Ekim 2017