SİSTEM İÇERİSİNDE KALARAK MUHALEFET ETMEK: "ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETMEK" / MİTHAT AKAR

Üniversiteli Gençler Burada Yazıyor

SİSTEM İÇERİSİNDE KALARAK MUHALEFET ETMEK: "ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI ETMEK" / MİTHAT AKAR

İletigönderen mithat akar 1923 » Sal Kas 01, 2016 21:26

Batı'nın İktidarına Karşı Batı'nın Muhalefeti

Muhalefet etmek "1. Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık. 2. Karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu. 3. Demokraside iktidarın dışında olan parti veya partiler." olarak tanımlanır. ( TDK Sözlüğü )
Resim


Yukarıdaki tanımdan yola çıkacak olursak… Ekonomik, siyasi, askeri olarak Batı merkezlerinden kontrol edilen SİSTEMlerde, iktidarlar doğrudan Batı’ya bağımlı olduğu gibi, muhalefet de Batı’ya bağımlı olarak şekillenir. Daha farklı bir ifadeyle, Batı'ya bağımlı toplumsal sistemlerde, muhalefet de sistemin içerisinde yer alır. Çoğu zaman "karşı davranışta" ve söylemde bulunsa dahi, bu karşı çıkma durumu sistemin sınırları içerisinde kalan bir yönelimden öteye gitmez. Çünkü muhalefet, sistemin “yürütücü” kuvveti olan iktidara karşı, sistemin işleyişine göre bir “karşı duruş” sergiler.


Türkiye'de özellikle 1946'dan sonraki çok partili siyasal sisteme geçişle birlikte, zannedildiği gibi halkın iradesine seçenek sunulmamıştır. Ancak ABD ve Batı'nın denetiminde olan siyasal sistemi, değişik partilerle denetleme, sistemin dışında düşünce üreten siyasetleri ise sisteme dahil etmenin yolu kolaylaşmıştır.

Programı, stratejisi, savunduğu dünya görüşü ( liberal, dinci, sağcı, solcu ) ne olursa olsun, iktidar odağı Batı’nın istemlerine göre ekonomik, siyasi, askeri bir program izler. İktidardaki “yürütme” gücü bu programın dışında hareket eder veya Batı’nın programını icra etme konusunda bir zaaf yaşarsa, sistemin içerisinde konumlanan muhalefet eliyle Batı o ülke toplumunu kontrol altına almaya çalışır.

İktidardaki partinin hangi cenahtan olduğu burada hiç önemli değildir. Eğer “yürütme” erki “sistem” in ihtiyaçlarına yanıt veremiyor ya da sistemin dışına çıkma eğilimi gösteriyorsa ekonomik - siyasal kriz, olmadı bir askeri darbeyle iktidardan indirilir ve “muhalefet” eden başka bir güçle “transfer” gerçekleşir.

Bakınız Attila İlhan bu konuda hangi tespitlerde bulunuyor. “ O halde demokratik seçimle işbaşına gelmiş de olsa… bu uysal olmayan iktidarların devreden çıkarılması gereklidir. Bunun için de rejim bunalımları yaratmak gayet elverişli ve denenmiş bir yoldu” ( Attila İlhan – “Batı’nın Deli Gömleği”, Sayfa 107. “Geniş Açıdan “ başlıklı makale )

Aynı kitapta CİA’nın Bissel Raporu’nu aktaran Attila İlhan “ İç kuvvet dengesine müdahale etmenin amacı ( kibarca iktidarı değiştirmek demek istiyor ) gizli operasyonlar yoluyla daha etkili, daha kudretli ve belki de daha akıllı müttefikler edinmektir.”

“Yöresel bir müttefiki inanmadığı bir amaç uğrunda çalışmaya zorlamak bütün operasyonun etkisini azaltabilir. Hatta bütün operasyonu mahvedebilir. Öğrenci, işçi ve kültür topluluklarına yapılan yardımların amacı ONLARIN FAALİYETLERİNİ YÖNETMEK DEĞİL DE BELİRLİ BİR TARAFA DOĞRU YÖNELTMEK, ONLARI DAHA KUVVETLENDİRMEK VE DAHA ETKİLİ BİR HALE GETİRMEKTİR.” ( Attila İlhan – “Batı’nın Deli Gömleği”, sayfa 109 “Bissel Raporu “ başlıklı makale)

İktidara getirilen gücün, “sistem” in işleyişi içerisindeki yeri belirlenirken de, iktidara getirilen güç tasfiye edilirken de Türkiye ve Türk ulusu farklı “tuzaklarla” kuşatılır.

Yine Attila İlhan’a başvuralım “ Türkiye’nin Anadolu’da büyük bir endüstri gücü, ayakları yere basan ve bölgede sözünü geçiren bir devlet olması, ‘sistem’in işine gelmez. Bunu önlemek için hem içeriden hem dışarıdan Türkiye’ye özel gaileler hazırlamaktadır. Türkiye’de yaşayan herkesin gözünü açması solculuk, bölgecilik, ilericilik, milliyetçilik, zannederek bir takım hazırlanmış tuzaklara düşmemesi lazımdır.”

( Attila İlhan – “Batı’nın Deli Gömleği”,sayfa 208 -209, “Aman Dikkat” başlıklı makale – 21 Ocak 1978 )

Yani sistem size “Solcu olmayın” ya da “Sağcı olmayın” demez. “Olun ama bizim denetimimizde olun” der. Ve sistemin içerisinde yer alan muhalefeti de bu temelde yönlendirir.

Resim


Ulusal Kurtuluş Savaşı “Muhalefet” le mi Kazanıldı?

Bizim gibi onlarca yıldır Batı’ya bağımlı olan ülkelerde halka, temel teşkilatlanma yöntemi olarak hep siyasi partiler “seçenek” olarak sunulmuştur. Ama her nedense siyasi iktidarlar değişmiş, ancak sistemin işleyişi değişmemiştir. Peki, gerçek bir ulusal kurtuluş, muhalefet ederek mi kazanılır? Bunun böyle olmadığını bize en başta Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı göstermiştir.

İstanbul Hükümeti işgal kuvvetleri ile iş tutarken, 26 tane siyasi partinin bir kısmı işgale “muhalefet” etmekteydi. Kurtuluş çaresi olarak Amerikan ya da İngiliz mandasını seçenek olarak sunanlar bir tarafta, Kürt Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti gibi milli varlığa doğrudan düşman olan cemiyetler diğer tarafta istilacıların işini kolaylaştırmakla meşguldü. .Diğer yanda ise işgal ve işbirliğini reddeden, bütün siyasi parti ve cemiyetlerden bağımsız olarak teşkilatlanan, halkın kendi öz örgütlenmesinin sonucu olan Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları yer alıyordu.

İşgale muhalif olmak demek, işgalin koşullarına karşı siyaset üretmek demekti. Ancak işgal koşullarının dışında ( yani sistemin dışında ) teşkilatlanmak sadece işgali reddetmek değil, aynı zamanda işgalin karşısına neyi koyacağını da bilmektir. Mandacılar ve milli varlığa düşman cemiyetler, mevcut işgal koşullarının sınırları içerisinde siyaset üretirken, Müdafaa-i Hukukçular işgale karşı “İstiklali Tam “ bir ülke ve ulus için mücadele etmekteydiler. İşte ilk anlattığımız çevreler “muhalif” olarak tarihteki yerini alırken, tam bağımsızlık için bir ulusal kurtuluş savaşını göze alanlar “sistem” in dışında olan milli kuvvetleri tanımlamaktadır.

Günümüzdeki durum, Kurtuluş Savaşı öncesindeki koşullardan farklı değil. Günümüzde de işbirlikçi iktidarlar, “denetim altındaki muhalefet” ,” oy, seçim, sandık” dayatması Türk milletine dışarıdan dayatılan yöntemler olmaktadır. Seçimlerle, oy – sandık gibi araçlarla milli egemenlik kazanılmadığı gibi; tam tersine sistemin yeniden üretilmesine aracı olan unsurlar olarak karşımızda durmaktadırlar.

1946’da Milletler Cemiyeti’ne üye olmamızın ön koşulu olarak bize “çok partili sisteme geçmelisiniz” diyenler, siyasal sistemi denetim altına aldığı gibi; NATO’ya da bizi dahil ederek milli güvenliğimizi zaafa uğratmayı becermişlerdir. Sonra NATO’ya bizi Türk askerinin kanı pahasına üye yapan siyasi parti lideri NATO merkezli bir CIA darbesiyle tasfiye edildi. Nasıl, saygıdeğer büyüğümüz Attila İlhan’ın yukarıdaki verdiği örneği hatırladınız mı şimdi?

Sistemin içerisinde kalınarak milli eksende kurtuluş çareleri düşünülemez. NATO içerisinde kalınarak nasıl milli güvenliğimizi sağlayamazsak, sistem içerisinde kalınarak da milli kurtuluş çarelerini üretmeyiz.


Bize sunulan sınırlar içerisinde kalmaya devam edersek, ABD eliyle iktidara getirilen güçle, ABD eliyle muhalefet eden güçler arasında sıkışıp kalırız. Sonra Batı merkezli bir gücün, yine Batı merkezli yayın yapan bir mecmuayı, dergiyi, televizyonu kapatmasına karşı siyaset üretiriz. Stratejisini iktidardaki partiyi indirmek üzere kuran çevreler, iktidardaki güçle Batının çıkarları ters düştüğünde çabucak Batı’ya yedeklenmektedirler. Günümüzde bunun örneğini bolca görmekteyiz. Attila İlhan’ın dediği gibi “Bunu sinek pislemedik bir yere yazınız.”

Yine “Peki ne yapmalıyız?” diyen arkadaşlara ise yukarıda örneğini yazdığım Müdafaa-i Hukuk Teşkilatlanmasını incelemelerini öneririm. Kaynak olarak ” NUTUK “ ilk başvuracağımız eserdir.


https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar – Gaziantep
Kullanıcı küçük betizi
mithat akar 1923
Üye
Üye
 
İletiler: 298
Kayıt: Çrş Ağu 28, 2013 16:18

Şu dizine dön: Gençlik Diyor ki

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x