'Sistem' Kimi Yeğler?
Devlet-i Aliyye'nin batış döneminde, hiç dikkat ettiniz mi, 'Büyük' sayılan devlet adamları ve kumandanlar, ancak uzlaşma ya da savunma başarısı gösterenler olmuştur; 'satvet' döneminde 'fetihleriyle' anılanların yerini, 'savunmalarıyla' anılanlar alıyor: Kanije 'müdafii' Tiryaki Hasan Paşa, ya da Plevne müdafii' Gazi Osman Paşa!
Devlet katında büyük sayılanlar ise, Düvel-i Muazzama'dan ('Sistem' devletlerinden) birisine sırtını dayayarak, ondan yana çıkıp, ötekilerini idare edebilenlerdir; hemen bütün Tanzimat paşaları, -başta Koca Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa olmak üzere- bu tür 'çaresiz' paşalardı; Türk halkı aslında bunların kime ve neye hizmet ettiğini 'şaşmaz' sağduyusu ile sezmiş, ya adlarını değiştirerek, ya da onlara unutulmaz lâkaplar takarak tarihe geçirmiştir. 'İngiliz' Sait Paşa gibi, Mahmut Nedimof gibi.
İçlerinden birisi, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Padişah'a 'vasiyetnamesinde şöyle bir tavsiyede bulunabilmektedir:
"...bendenizce Babıâli'yi (yani hükümeti) İngiltere'nin dostluğundan mahrum görmektense, birkaç vilayetimizi elden çıkmış görmek, daha iyidir." (The Levant Herald)
Gâzi Mustafa Kemal, işte bu zihniyete karşı, 'ya istiklal, ya ölüm' bayrağını açan adamdır; çünkü Mütareke yıllarında Osmanlı tahtında bu zihniyete sahip bir padişah oturmaktaydı: Sultan Mehmet Vahdettin!
Vaktiyle Gâzi'yi öldürmeye teşebbüs edenleri, 'aklamaya' kalkışanlar, gerçekte Türkiye'yi Sultan Vahdettin kafasının kurtaracağına inananlardır; o karanlık dönemde de, onların tercihi Vahdettin idi; iyi de, Vahdettin'in tercihi ne idi? Üç yıl kadar önce, onu şöyle açıklamaya çalışmamış mıydım?
"...hemen her cümlesini İngiliz belgelerine dayandırarak yazan tarihçi Sina Akşin'e göre, padişah 1918 Kasım'ından itibaren İngilizlerle gizli temas aramış, el altından anlaşmaya varmaya çalışmış. (İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, 1976, Cem Yayınevi, İst. s. 144) İkinci teşebbüs, 16 Aralık 1918'de yapılıyor: Padişah adına biri İngilizlere, 'mümkün olan en kısa zamanda İngiltere'nin, yönetime el koyması için 'yalvarmakla' (implore) görevlendirilmiştir.' (s. 45) Üçüncü teşebbüs 1919 Ocak'ında araya Türkiye'de uzun yıllar yaşamış bir İngiliz konularak gerçekleştiriliyor, istek aynıdır: İngiltere Sultan'a sahip çıksın! Sina Akşin bu teşebbüsleri şöyle değerlendirmiştir:
"...böylece Vahdettin, İngilizlerle özel ilişki uğrunda Tevfik Paşa'yı, eniştesinin üvey oğlunu (?), 'bir İngiliz centilmenini', Damat Ferit'i kullandıktan sonra, bu beşinci sefer Dahiliye Nazırı'nı ve bir Kürt ulusçusunu, altıncı sefer de bir Arnavut ulusçusunu kullanmış bulunuyordu. Adeta çılgınlık derecesindeki bir ısrarla karşısına çıkan İngiliz temsilcilerinin olumsuz tavırlarını gördükçe, bu duvarda bir gedik bulabilmek ümidiyle hem sözcülerini, hem başvurduğu kapıları değiştirerek, çabasını sürdürüyordu." (s. 168)
Çabaları boşa çıkmayacaktı.
En önemli teşebbüs, 30 Mart 1919'da Damat Ferit Paşa tarafından yapılacak, Amiral Calthorpe'a Vahdettin adına 'Osmanlı devletinin İngiltere'ye tamamen boyun eğdiği ('total submission') bildirilecektir', Sultan, 15 yıl boyunca Osmanlı mülkünü İngiltere'ye açıkça peşkeş çekiyor, gerekli gördüğü yerleri 'işgal etmesini', 'nezaretlere İngiliz müsteşarlar, valilerin yanına İngiliz başkonsoloslar atamasını'; 'bütün Osmanlı Maliyesi üzerinde de denetim kurmasını' kabul ediyordu;ülkede seçimler İngiliz konsoloslarının denetimi altında yapılacaktı, (s. 234/235)
İş bu kadarla kalmamış, 12 Eylül 1919'da Sultan Vahdettin, İngilizler'le 'gizli bir anlaşma' imzalamıştır; buna göre 'Türkiye'nin tamamiyet ve istiklâli İngiliz mandasına veriliyor; Türkiye, Suriye ve Irak'tan vazgeçtiği gibi, bağımsız bir Kürdistan oluşturulmasına razı oluyordu; ayrıca Padişah 'hilafeti' Müslümanların bulunduğu İngiliz sömürgelerinde İngiltere'nin çıkarına kullanmayı taahhüt etmişti.' (s. 571/573)
Şimdi anlaşılıyor mu, niye İngiltere, Vahdettin'i özel bir zırhlı ile alıp götürmüştü? Aslında Mustafa Kemal'i hırpalamak için Sultan Vahdettin'in itibarını iade etmek isteyenler, 'resmi tarih'in yanlışını düzeltmiyor; Lausanne'a karşı Sevres'i gündeme getiriyorlar; malum-ı âliniz, Sevres Anlaşması'nı güncelleştirmekten fayda uman çok!" (Meydan, 17 Kasım 1991)
Gâzi'nin kabahati büyük; o yıllarda oyuna gelmediği gibi, hâlâ oyuna getirilemiyor! Oysa 'Sistem'in kimi ve kimleri yeğlediği meydanda!
Kaynak: ATTİLA İLHAN - HANGİ LAİKLİK