Sivillere Güvenliği Sağlama Yetkisi Verilemez
Hükümet son bir KHK ile “terör olaylarını bastıran sivillere yargı muafiyeti” getirmiş bulunuyor. İlgili maddeler şöyle:
- 27 Temmuz 2016 tarihli kararname, Madde 37: 15.7.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar ve tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.
- (Bu maddeye son kararname ile şu ekleme yapıldı): Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15.7.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci madde hükmü uygulanır.
Bu, ne anlama geliyor?
- Sivillere darbe kalkışması bahanesiyle silah kullanma yetkisi veriliyor.
- Bir takım milis güçler kurularak bunları sahaya sürmek için yasal zemin hazırlanıyor.
- Bilerek veya bilmeyerek, Türkiye'yi iç savaşa sürükleyecek şartlar oluşturuluyor.
* * *
Getirilen mevzuatı ATANAME ışığında nasıl yorumlayabiliriz? Konuyla ilgili hatırıma gelen veya arayarak bulduğum başlıca yöneltileri kısaltarak aşağıya alıyorum:
- Devletin ve hükümet teşkilatının, yurttaşlara karşı görevleri iki esas görev olarak karşımıza çıkar: Bir, yurttaşın özgürlüğünü korumak; iki, milletin bağımsızlığını korumak. Daha açık bir deyişle, birincisi, yurttaşların her türlü özgürlüğünü dokunulmaz kılmak; bunun için ülke içinde güvenliği ve adaleti sağlayıp devam ettirmektir. İkincisi, milletin bağımsızlığını güvende ve koruma altında bulundurmak; bunun için de dış politikayı ve diğer milletlerle ilişkileri iyi yönetmek, içerde her türlü savunma kuvvetlerini daima hazır bulundurmaktır. Denilebilir ki, devlet kurulmasından amaç, bu iki görevin yerine getirilmesini sağlamaktır. Çünkü onlar yurttaşların birey olarak yapamayacakları işlerdir. Hatta yurttaşların bu görevlerin bir bölümünü bile yapmaya kalkışmaları doğru değildir. Zira o zaman anarşi olur, ortada devlet diye bir şey kalmaz. [Devletçilik, 14]
- Bireysel özgürlüğün derecesinin devlet faaliyetini zaafa düşürmemesi lazımdır. Devletsiz bir toplum veya zayıf bir devlet hayatının sonucu herkesin herkese karşı mücadelesidir. [Özgürlükler, 9]
- Bir yurttaşın kendi kendine yapamayacağı işler vardır. Örnek vereyim: Bir yurttaş kendi kendine, yabancı bir devletle siyasi bir temasta bulunabilir mi, ilişki kurabilir mi? Elbette hayır! Bir yurttaş ülke savunmasında etrafına toplayabileceği birtakım kimselerle kendi başına harekete de yetkili değildir. Kendi özgürlük ve hakkını, kendi maddî kuvvetine dayanarak sağlamaya kalkışamaz. Bunlar bireylerin kuvvet ve girişimleri ile değil, milletin iradesine sahip bulunan devletin kudret ve nüfuzu ile sağlanabilir. [Devletçilik, 15]
- Cumhuriyette meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet; halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve rahatını düşünmekten ve temine çalışmaktan başka bir şey yapmazlar. Çünkü bilirler ki, kendilerini iktidar ve yetki mevkiine belirli bir zaman için getiren, irade ve egemenliğin sahibi olan millettir. Ve yine bilirler ki, iktidar mevkiine saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Millete karşı konum ve görevlerini suistimal ettikleri takdirde, şu veya bu şekilde, Millî İrade’nin kendileri hakkında da tecellisine maruz kalırlar [Hükümet, 9]
* * *
Demek ki:
- Meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet; yalnızca halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve rahatını düşünmek ve teminle görevlidir. Ülkede güvenliği ve adaleti hazır bulundurduğu kuvvetlerle, ancak devlet ve hükümet teşkilatı sağlar, yurttaşlar yani siviller değil. Yurttaşların bu görevleri yapmaya kalkışmaları anarşi doğurur, ortada devlet diye bir şey kalmaz. Zayıf bir devlet hayatının sonu, herkesin herkese karşı mücadelesidir.
- Bir yurttaş etrafına toplayacağı birtakım kimselerle kendi başına harekete yetkili değildir. Kendi özgürlük ve hakkını, kendi maddî kuvvetine dayanarak sağlayamaz. Bunlar bireylerin kuvvet ve girişimleriyle değil, ancak devletin kudret ve nüfuzu ile sağlanabilir.
Bir Atatürkçü bu son derecede tehlikeli olan uygulamaya derhal ve şiddetle karşı çıkmalıdır.
Prof. Dr. Cihan DURA, 25 Aralık 2017