Siyasal İslam korkusu, solu ve sağı yakınlaştırdı
Daha dün, 1970’li yıllarda Türkiye’de birbirlerini düşman gören sağcılar ve solcular, bugün “siyasal İslam sayesinde” yakınlaştılar.
Geçenlerde Halk TV’de Yaşar Okuyan, Namık Kemal Zeybek ve Sarp Kuray’ı birlikte, benzer “ulusalcı” bir çizgide yakınlaşmış, hatta birleşmiş görünce ben hiç şaşırmadım. Esas tehlike ve tehdit, emperyalizmin tepe tepe kullandığı ümmetçilik ve siyasal İslamda idi, bunu ancak bugün görebiliyorduk. Cumhuriyeti kutlarken bugün bunu yazmak, gerçekten çok ironik!
- 500 yıl öncesinde “yakınlaştırıcı bir ideoloji” olarak görülen (ve sanılan) ümmetçilik bugün İslam dünyasında, “en bölücü, kutuplaştırıcı, emperyalizmin maşa olarak kullandığı bir araçtır”.
- Daha dün 1970’li yıllarda, Türkiye’de birbirlerini düşman gören ülkücüler ve solcular, esas tehlikenin emperyalist devletlerin güdümündeki siyasal İslam olduğunu, geç de olsa anladılar.
- Arap Baharı(!) darbesi, ABD tarafından, siyasal İslam içindeki ümmetçi çatışmaları kullanarak, başarılı bir biçimde(!) yürütüldü. Yemen’den Mısır’a, Suriye’den Libya’ya kadar İslam dünyası paramparça ettirildi. Türkiye de Suriye olayı ile bundan nasibini fazlasıyla aldı ve alıyor.
- Ankara ve Şam “olağanüstü ortak siyasal ve ekonomik çıkarlara sahip bir durumda iken”, mezhep çatışmaları ve siyasal İslam kullanılarak çok büyük bir bedel ödettirildi, hâlâ da ödetiliyor. Washington, Moskova askerleri ve Kürdistan projeleri ile bölgeye tamamen yerleştiler. Siyasal İslam ve ümmetçilik bu olanakları onlara sağladı.
Her solcu, “ulusalcı” olmak durumundadır.
- Eğer ülkesinin emperyalizm karşısında ezilmemesini: sanayinin, tarımın, dış ticaretinin ulusal makro çıkarlar doğrultusunda yürümesini istiyorsa,
- Eğer halkının (ve devletinin) diğer ülkelerle karşılıklı ve dengeli siyasal ve askeri çıkarları doğrultusunda yaşamasını istiyorsa,
- Eğer çağdaş uygarlık değerleri içinde demokratik bir düzen içinde bulunmasını tercih ediyorsa solcu ve de ulusalcı olmak zorundadır. Ve her “ulusalcının” da soldan bakması gerektiği gibi.
Bir İsveçliden, bir Norveçliden biraz farklı bakmak zorundayız: hem sağa, hem sola... Çünkü o ülkelerde siyasal İslam benzeri bir “dincilik” bulunmuyor. Bizde ise kökü ta 16. yüzyıla dayanan Kahireli İslamcıların etkileri hâlâ görülüyor.
İmamoğlu olayı ve İstanbul seçimleri sağ-solsiyasal İslam üçgeninde çarpıcı değişime yol açtı. Aynen Yaşar Okuyan ile Sarp Kuray’ın yakınlaşması gibi, İmamoğlu da sağ ve sol arasındaki kavganın, siyasal İslamcılar ve emperyalizm tarafından üretildiğini, aldığı oylarla kanıtladı.
Türkiye’nin esas sorunu, “emperyalizmin iç dengesizlikleri kullanarak Türkiye’yi parçalama projesinin önüne geçmektir”. Bu iç dengesizliklerde de siyasal İslam esas sorundur, FETÖ’de gördük.
1961 Anayasası’nı bozarak tek kişilik rejime getirilene dek, “yeni dengeler” kurulmaya çalışıldı. Son kertede iş, bizi Suriye’nin parçalanmasına yol açmak isteyen odaklara kadar sürükledi.
Bizdeki siyasal İslam, hemen hemen bütün İslam ülkelerini bize, Ankara’ya karşı duracak bir “bumerang” kıskacına kadar getirdi...
Bütün bunlar Türkiye’de sağ ve sol odakların, esas tehlikenin siyasal İslamda olduğunu çok net olarak görmelerine yol açtı.
Solculuk bir boyutu ile küresel, diğer boyutu ile yerel ve bölgeseldir: Nasır, Tito, Bin Bella, Castro, Chavez hem solcu hem de ulusalcı kimliktedirler, aynen Mustafa Kemal gibi. “Ulusalcı kimlikleri” ile emperyalizme karşı çıkmışlardır.
Bugün İsveç’te, Danimarka’da “solun” böyle bir sorunu yoktur. Türkiye’de Sarp Kuray ile N.K. Zeybek’i yan yana getiren de, FETÖ’nün temsil ettiği siyasal İslamın, Batı emperyalizminin bir maşası olarak, Türkiye’yi parçalama planlarıdır.
Erol MANİSALI, 29 Ekim 2019
erolmanisa@yahoo.com