SİYASETTE 24 SAAT
Türkiye’de yaşanan son yirmidört saat, ’siyasette 24 saat çok uzun süredir’ anlayışının en son örneği olacak gibi görünmektedir.
Ve eğer Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi ‘taşlar yerine oturacak’ olursa, artık yirmidört saat değil 24 ay bile taşların yerinden sökülmesine yetmeyecektir.
Böylece, ‘ABD komplosu’, ‘Derin Devlet operasyonu’, bilmem hangi ‘siyasetçinin dehası’ yorumları da tarihe gömülmüş olacaktır.
Çünkü artık siyaset yapmak için, ne ‘para’nın gücü ve ne de ‘ayak oyunları’nı becermek yeterli olmayacaktır.
Ve yine, pek benimsemediğim bir ‘ifade’ türü olan ‘cumhuriyet demokrasiyle taçlanmış’ olmayacak, ‘Cumhuriyet’ gerçek niteliğine kavuşmuş olacak ve içinde barındırdığı ‘Demokrasi’ de içselleştirilmiş olacaktır.
Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için önümüzdeki 24 ay yeterli bir süredir.
Ayrıntısına girmeden İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarının ‘Cumhurbaşkanı yardımcısı’ olarak düşünülmesi, öyle ‘kulağından tutup’ Cumhurbaşkanı yapmak yerine, birkaç yıl ‘yardımcı’ olarak görev yapmaları gerektiğini anltamış olmalıdır.
Diğer beş parti ‘Genel Başkanları’ ise, bir yandan kendi ‘ideolojik saplantı’larını törpülemek ve ‘uzlaşma kültürü kazanmak’ ve öte yandan ‘toplumsal karşılık’larını sağlıklı olarak ölçmek olanağına kavuşmuş olacaklardır.
Çünkü, bundan sonraki seçim, ‘çok demokratik’ olmasa bile, en azından ‘yolsuzluk yapılan’ bir seçim olmayacaktır.
Demek ki, ‘Millet İttifakı’nın kazanacağı apaçık olan bu seçimden sonra gelen iki yıllık süre, bütün bu beklentilerin yaşama geçmesi için alabildiğine yeterli bir süre olarak görülebilir.
Bütün bu olasılıkları değerlendirmek için, hangi göstergelere bakmak gerekir diye sorulacak olursa; Saadet Partisi genel merkezine asılan Atatürk posteri altında, ne sarıklı hoca ve ne de türbanlı kadınların sıraya dizildiği ve ne de bir kandil akşamında mevlüt ve ilahilerin okunduğu bir toplantı değil, ‘Mustafa Kemalin askerleriyiz’ sloganlarının ortalığı yırttığı bir toplantının yapılmış olmasına bakmanın yeterli olduğu söylenebilir.
Bu toplantıda, parmaklarla ‘boynuz işreti’nin yapılıp ‘tekbir’ diye anlamsız çığlıklar atanlarla, sol yumruklarını sıkanlar yanyana gelebilmişlerdir.
Altı partinin iki yıla yakın bir süredir üzerinde çalıştıkları ve binlerce başlıkta toplanan konularda ‘birlikte’ yürüneceğine ilişkin karar üzerine son kez ‘ant’ içilmiştir.
Bir önceki ’24 saat’te denenen ‘zıpçıktılık’tan dönülmüş, herkes yeri ve ‘boyunun ölçüsü’ alınmıştır.
Kuşkusuz ‘iktidar bloku’ ve yemledikleri kesimler henüz ‘gelmekte olan’ın kendileri açısından nasıl bir ‘yıkıntı’ yaratacağının ayırdında değildirler.
Süpürülmek değil silinip gideceklerini henüz görememektedirler.
Bütün politikaları ‘komplo’, ‘ABD oyunu’, ‘operasyon masası’ gibi, ‘masal’lar üretmek olanlar da ağızlarının payını alacaklardır.
‘Operasyon’ olasılıkları yok mudur denilecek olursa, kuşkusuz vardır.
Vardır ama, işte adaylağın açıklandığı o toplantı var ya, işte o toplantının yapılabilmesi, bütün iç ve dış ‘operasyon’ları engellemiş ve Türkiye’de gerekten ‘yerli ve millî’ bir birlikteliğin önü açılmıştır.
‘Millet İttifakı’ hiçbir şey yapmasa, sadece son yirmi yılda çıkarılan ‘yasa’ ve yasa gücündeki ‘kararname’leri ortdan kaldırsa Türkiye’nin önü açılacaktır.
Örneğin, sadece yargıçların ‘millet adına’ vermek zorunda oldukları kararlar gerçekten ‘millet adına’ verilebilecek olsa ve yargıç ve savcıların ‘milet adına’ değil ama kendi ‘kişisel hırs ve çıkarları’ ile direnemedikleri ‘baskı’’lar sonucu verdikleri kararlardan arındırılmış olsa, Türkiye ‘hukuk devleti’ olmak yolunda dev bir adım atmış olacaktır.
Benzer adımlar, irili ufaklı tüm ‘kamu kuruluşları’nda atılabilse, ‘Devlet’ devletlik niteliğine yeniden kavuşturulmuş olacaktır.
Ve çok daha önemlisi, ‘siyasal parti’lerin yapı ve işleyişine ilişkin yasal düzenlemeler yapılsa, Türkiye gerçekten ‘demokratik’ bir ülke olabilecektir.
Örneğin, son ’24 saat’te, eğer halkın en doğal hakkı olan ‘itiraz ve baskı’sı olmasa, ‘operasyon merkez’lerinin çıkarmak istedikleri bunalımlar yeni bunalımlara yol açabilecekti.
İşte, öyle gelişigüzel kullanılan ‘halkın gücü’, bu son olayda somut olarak ortaya çıkmış ve Dikbayır, Rampa aşağı, Çorbacı, Özzambaklar vb türü ‘zıpçıktı’lar ağızlarının payını almışlardır.
Çok değil şu son iki ay da atlatılabilirsa, artık ‘operasyon’ bekleyenler ile yeni ‘operasyon’lar düzenleyecek olanların elleri bağlanıp dilleri kesilebilecektir.
Artık Türkiye’de ’24 Saatte çok şey değişebilir’ sözü tarihe karışacak ve demokrasilerin o ‘tükenmez çare’ olanakları, aylar ve yıllar öncesinden bir ‘plan ve program’a bağlanmış olacaktır.
Ki, ‘Millet İttifakı’nın ‘ortak programı’ bu bakımdan tarihsel bir başlangıcın ilk adımı olabilecektir.