gönderen Ram » Çrş Ağu 01, 2012 22:29
Kendini devlet yerine koyup laikliğe aykırıdır deyip dinî söylemden kaçmak gibi bir durum olması için, hiç değilse dinin bilinmesi gerekir. Oysa bilinen din midir? Yoksa din diye bilinen, çoğunlukla öne çıkmış birey veya kümelerin eylemleri ve söylemleri midir?
Toplumun önemli bir bölümü şeyhlere, şıhlara, hocalara bel bağlayıp bunların izinden gidiyor ve daha da önemli bir bölümü hurafelerle, alışılagelmiş kalıplarla duyduğuna, gördüğüne inanıyor. Durum böyleyken onların savlarıyla değil, dinin -sözdeşi Kutsal kitabın- savlarıyla konuşmak gerekir.
Böyle yapınca görülecektir ki (bildiği sandığını, inandığı biçimi koruyan) yurttaşlar içinde en ateşli karşı çıkıcılar dahi bir süre sonunda daha sakin ve dinleyici olacaklardır.
Öyleyse böyle yapmanın, kutsal kitabın dilini konuşturmanın yolları tartışma konusu olmalıdır.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!