SON KURŞUN
‘İlk Kurşun’u biliyoruz; İzmir’e giren Yunan Ordusu’na gazeteci Hasan Tahsin’in attığı kurşun.
Ya da Hatay Dörtyol’da, ondan beş ay önce Fransız güçlerine atılan kurşun.
Her koşulda, Osmanlı ordularının yenilgisinin ardından, yeni Türkiye Cumhuriyetini kuracak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın kurulup zafere ulaştıracakları ‘süreç’in başlangıcı.
Türkiye halkının emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı yürüttükleri savaşı ‘ateşliyen’ kurşun da denilebilir.
Şimdi bugünün Türkiye’sine dönüldükte, baroların yarın yapacakları ‘miting’ de, bir yanıyla, yine emperyalizm ve onunla işbirliği yapan faşist diktatörlüğe karşı atılacak ‘son kurşun’ olup, öte yanıyla da ‘demokrasi’ yolunda atılacak bir ‘ilk kurşun’ olabilir.
‘Son kurşun’dur, çünkü; artık Türkiye’de süregelen haksızlık/hukuksuzluk, yasasızlık/anayasasızlık, akıl ve bilimdışılık, gayrî meşru ve gayrî millîliğe direnebilecek, dur diyebilecek ve onu durdurabilecek başkaca bir ‘güç’ kalmamış gibidir.
Başta Meclis olmak üzere, bürokrasi, basın, ordu, emniyet, jandarma, ünıversite, sendika ve sivil toplum kuruluşları sindirilmiş, sesi ve soluğu kesilmiştir.
Halk bezdirilmiş, korkutulmuş ve ürkütülmüştür.
Bir tek ve en son olarak avukatlar ve onların örgütü olan barolar, kendilerine yakışır bir ‘duruş’ sergilemektediler.
Ancak bu ‘son kurşun’, bir diğer yönüyle yeni bir ‘ilk kurşun’ da olabilir.
Eğer baroların başlattığı ve yürütecekleri belli olan bu ‘hareket’, Türk Tabipler Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları, Esnaf ve Sanaatkâr Odaları, Ticaret ve Sanayi odaları, İsçi Sendikaları, diğer Birlik ve Dernekler ile ‘geniş halk kitleleri’ni de ‘ateşleyen’ bir harekete dönüşecek olursa; bu, gerçek, meşru ve millî bir ‘halk hareketi’ olacaktır.
Ve karşısında en güçlü emperyalist güçler dahil olmak üzere, hiç kimse ama hiçbir kuvvet duramayacaktır.
Böyle bir halk hareketine ise, başta o sözde ‘düzenin vazgeçilmez unsurları’ sayılan ‘siyasal partiler’ karşı çıkacaklardır.
Çünkü, adı üzerinde ‘düzen’in vazgeçilmez ögeleridirler.
Oysa, bu ‘halk hareketi’ ‘düzen’i değiştirmek üzere yola çıkmış olacaktır.
‘Düzen’in değiştirilmesi demek, illa bugünden ‘yeni bir düzen’ kurmak demek olmayabilir.
Ki, başlangıçta öyledir.
Denildiği üzere, hak/hukuk/adalet’in tesisi, yani ‘düzen’in düzene sokulması için yapılacaktır.
Çünkü, bugün artık Türkiye’de bir ‘düzen’den sözetmek mümkün değildir.
Bir ‘Düzenek’ sözkonusudur.
Vurgun, kapkaç, soygun, haksızlık, hukuksuzluk, zulüm ve ‘irticaî’ bir ‘düzenek’!
Her tarafı ‘irtacaî’, her kurumu ‘irticaî’, tüm sorumluları baştan sona ‘irtica’ ile ilintili bir ‘düzenek’.
Mafyatik...
İşte böylesine ‘kapkaranlık’ bir ‘düzenek’e karşı yürütülecek her ‘hareket’, haklıdır, hukuksaldır, evrenseldir, meşru ve millîdir.
Gözünün üzerinde kaşı var denilemeyecek kadar, temiz ve soylu.
Hiçbir yönüyle eleştirilemeyecek kadar ‘haklı ve hukuksal’.
Her yönüyle ‘meşru ve ulusal’.
Ve bir ‘mihenk taşı’ ya da turnusol kağıdıdır.
Böyle bir ‘hareket’ten yana mısın değil misin?
Mırın-kırın edecek her kim olursa olsun, bozguncudur.
Kişiliksiz, dalkavuk ve korkak.
Hele bir ‘hareket’ başlasın, ak koyun/kara koyun belli olacak.