Son Söz Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa'nındır!..
“Erdoğan ve Gül, tezkerenin geçmesinde kendilerine destek olmayan Silahlı Kuvvetler’i cezalandırmak için Amerika’dan bir şey yapmalarını istedi. Onlar da Türk subay ve askerlerinin başına çuval geçirdiler.” Milli Görüşçü Yazar Ahmet Akgül – “AKP İNTİHARA GİDİYOR”
“Ahmet Akgül isimli Milli Görüşçü yazara göre, Türk subaylarının başına çuval geçirilmesinden sonra Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın istifa edeceği hesaplanıyordu. Ancak asker olaya çok öfkelenip yönetime el koymaya kalksaydı Amerika Erdoğan ve Gül’ü kaçıracaktı”
Can Ataklı “Vatan” gazetesinde yayımlanan yazısında, piyasada çok zor bulunan ve hatta bulunmayan “AKP İntihara Gidiyor” adlı kitaptan alıntılar yaparak düşüncelerini ifade etmiştir.
Ahmet Akgül’e göre “ÇUVAL” bizzat Erdoğan ve Gül’ün isteğidir.
4 Nisan 2003′te Türk askerinin kafasına geçirilen “ÇUVAL” son derece başarılı bir şekilde işlevini sürdürmektedir.
O tarihte Türk milletinin infialine karşı siyasi ikballerini halen artırarak sürdüren iki kişi, Erdoğan ve Gül nedense olayı son derece sakin bir üslupla karşılamışlardır.
Kayseri’de mantı ziyafetinde, zamanın Dışişleri Bakanı Gül, kendisine soru soran gazetecilere “Büyük devletler özür dilemez.” cevabını vermiştir.
Malum esas olan mantıdır, gerisi teferruat!…
ABD “büyük devlet”tir. Askerinin kafasına “ÇUVAL” geçirilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise…
Erdoğan’ın gazetecilerin “Nota verecek misiniz?” sorusuna verdiği cevap ise tüm müzik notalarını rencide edecek niteliktedir. “Ne notası? Müzik notası mı?”
Zamanın Genel Kurmay Başkanı için ise Türk askerinin başına “ÇUVAL” geçirilmesini “pratik bir çözüm” olarak nitelendirmiştir.
“Sarı öküz”ün teslim edildiği nokta, kendi askerine sahip çıkmayan, çıkamayan zamanın Genel Kurmay Başkanı’nın “pratik çözüm” saptamasıdır.
ABD’nin Güneydoğu’ya yerleşmesi, hatta belirli bir zaman sürecinde ABD-İngiltere ikilisinin ülkeyi işgal etmesi olasılığının engellenmesi 1 Mart tezkeresinin reddi ile gerçekleşmiştir. Askerin kararı siyasi iktidara bırakması ve desteğini ifade etmemesi hem iktidar hem de ABD için “ceza-i müeyyide” gerektiren bir davranıştır. Suçun bedeli de “ÇUVAL”dır.
Bir başka yazıda “Sözde değil, özde laik cumhurbaşkanı” söyleminin “27 Nisan E-Muhtırası”nın sahibi bir başka genelkurmay başkanının, Dolmabahçe’de içilen çayı buz kestiren ve artık “mezara kadar” özelliğini yitiren “gizli görüşme“nin detaylarında teslim edilen “sarı öküz”ün akibetini araştıracağız.
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Sn. Necdet Özel Amerika’da..
Işıl Koşaner Paşa ve diğer komutanlar 29 Temmuz 2001′de istifa etmiştir. Koşaner’in istifa mektubundaki şu paragraf son derece dikkat çekicidir.
“Uygulanan yöntemler ve üslubun, sadece bu insanların ve ailelerinin değil, TSK’nın saygınlığına da gölge düşürdüğü kanaatindeyiz. Bununla birlikte tutuklu oldukları için terfi edemeyen ve atamaları yapılamayan general-amiral ve kurmay albayların sayı ve pozisyonları, TSK’nın emir komuta zincirinde ve gücünde zafiyete zafiyete yol açmaktadır.”
TSK’nın saygınlığına gölge düştüğü kanaati oluşmayan ve bu tutuklamaların emir komuta zincirinde ve gücünde zafiyete yol açmadığını düşünen tek komutan Necdet Özel, istifa etmemiş ve Genel Kurmay Başkanlığı görevine atanmıştır.
O’nun zamanında;
• Eski bir Genel Kurmay Başkanı ve çok sayıda üst rütbeli muvazzaf ve emekli subay sahte deliller yaratılarak tutuklanmıştır.
• PKK’nın elinde yaklaşık sekiz aydır askerlerimiz esirdir.
• Bir ayda 11 askerimiz şehit olmuştur.
• Ve Kuleli Askeri Lisesi de dahil olmak üzere tüm askeri arazi ve binalar satışa çıkarılmıştır.
Kuleli… Rahmetli eşim anlatırdı.
“Elimde bir tahta bavulla bindim Yenice’den trene. 14 yaşında genç bir çocuktum. 1700 yaka numarası ile kayıt oldum Kuleli’ye. Askerlikten önce düzgün Türkçe konuşmasını, yemek yemesini öğrendim Kuleli’de.. Kafam karmakarışıktı. Bu okulda bana Türk milliyetçiliğini, Atatürk’ü, milletimi,dinimi sevmeyi öğrettiler. Okulu bitirdiğim zaman adam gibi adam olarak gittim Harbiye’ye. Komutanlarımız sanki babamızdı. Bir Köpek Sabri, yüzbaşıydı o zamanlar, sert görünüşünün ardında sevgi dolu bir yürek saklardı. Göz yaşlarıyla uğurladı biz Ankara’ya… Kuleli adı üstünde Kuleli’dir. Baba ocağımız. vatan anamızdır bizim.”
Necdet Özel Paşa nedense bunların tümünü sessiz, sakin karşıladı ve hazmetti. Ama iş İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal‘ın “Silahsız kuvvetler” söylemi kendilerini rencide(!) ve rahatsız etmiştir. Daha doğrusu bu rahatsızlık MGK’nun iki buçuk saat süren toplantısının ardından yapılan ve üç saatlik Erdoğan- Özel görüşmesinin ardından açığa çıkmıştır.
Bir de Sn. Coşkun’un yazısı… Ve Genel Kurmay sitesinde zehir zemberek bir bildiri… Özel Paşa, TSK’nın onurunu korumak gibi garip bir işlevin içinde bulmuştur kendini.
Yandaş ve görsel basının bu bildiri için şu manşeti atmıştır. “Özel Paşa laiklere gereken dersi verdi.”
Düne kadar iktidar için “darbeci- tu-kaka” olan ordu Sn. Erdoğan’ın sözleriyle de “AK“lanmıştır. “Türk ordusu bizim göz bebeğimizdir.”
Sanırım ABD’nin “Atlantikçi Paşalar” sınıfında nitelendirdiği Özel Paşa büyük bir özveriyle görevini yapmaktadır.
“Silahsız kuvvetler”, Türk milletidir. Şimdilik kaydıyla bu kuvvet suskun görülmektedir. Ancak bir gün sevgili Banu’nun (Avar) deyimiyle “kontrolsüz güçler” göreve talip olacaktır. “Kontrolsüz güçler” elbette küresel çetelerin kontrol edemediği örgütlenmiş milli güçlerdir. Diğer adıyla silahsız kuvvetlerin azim ve kararı, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü, tam istiklalini belirleyecektir.
Tam istiklâl, tek devlet, tek vatan, tek bayrak ve tek DİL… Milletin azim ve kararı, “Güçlü Ordu- Güçlü Türkiye” birlikteliyle bu yolda şekillenecektir.
Son söz Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa’nındır.
“Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklal lazımdır. İstiklal sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun mevcudiyetini ispat etmek gerekir. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat kaynağı ve mutluluğu, istiklali takdir eden milletin kuvvetin gerekliliğine olan inancıdır.
İngilizler, milletimizi istiklalden yoksun bırakmak için doğal olarak evvela onu ordudan mahrum etmek yöntemine başvurdular. Mütareke koşullarının uygulanması ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütünüyle savunma vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra komutanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik şeref ve haysiyetini mahvetmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamıyla lağvederek milleti istiklalini koruma için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da savunmasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de şeref ve haysiyetine her türlü hukuk ve kutsal değerlerine taarruzla milleti aşağılığa, teslim olmaya alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.
Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, hakir görmek lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamak için önlerinde engel ve zorluk kalmaz.”
(Atatürk’ün 31 Temmuz 1920′de Afyonkarahisar Kolordu Karargahı’nı teftişi sırasında subaylara hitaben yaptığı konuşmadan)
Figen ÖZEN, 9 Mayıs 2012