Türk Ulusuna Karşı Topyekun Saldırı
2003'te ABD'nin Irak'ı işgali ile başlayan süreç bir kırımla noktasıdır. Bu süre zarfında ABD, Afganistan'ı işgal öncesi açıklamış olduğu "Haçlı Seferi"ni eylemli olarak başlatmıştır.
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi'ni açıkladıktan sonra Irak'ın kuzeyinde bir Uydu Kürt Devletini fiili olarak örgütlemeye başladı.
Aynı yıl, Türk askeri, ABD işgal kuvvetlerince Süleymaniye'de teslim alındı.
ABD Irak'tan sona "Arap Baharı" adı altında, kendisine direnen ya da egemenliğine karşı ayak sürüyen devletleri parçalara ayırmıştır.
ABD, Ortadoğu'da istikrarsızlık yaratma operasyonlarına devam ederken Türkiye'de , Türk Silahlı Kuvvetleri Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslarla pervasız bir şekilde saldırıya uğruyordu.
2006 yılı aynı zamanda bölücü terör örgütü ile "Müzakere" lerin başlatıldığı süreçtir. Türk Ordusu kendi ülkesinde kuşatılırken, aynı anda bölücü terör örgütü Doğu ve Güneydoğu illerinin büyük çoğunluğunda kendisine yönelik bir hakimiyet alanı yaratmıştır.
2011 yılı ile birlikte ABD, NATO üyesi ve "Stratejik Dost" olarak gördüğü Türkiye'yi bölge ülkelerine karşı kullanma yoluna gitmiştir. Bu planında belli oranda da başarı sağladı ABD. Türkiye, Suriye'ye terör ihraç eden bir ülke konumunda getirilirken; Rusya ile de askeri - siyasi - ekonomik ilişkilerimiz kopma noktasına geldi.
ABD, Türkiye'nin bölge ülkeleri ile olan bağını tamamen kopararak , Türkiye'nin ittifak potansiyelini ortadan kaldırmayı, böylece müttefiklerden yoksun bir Türkiye'yi kendisine tamamen mecbur ve mahkum hale getirmek amacındadır.
2011'den 2016'ya kadar Ankara, İstanbul, Gaziantep, Kilis gibi illerimiz kent meydanlarında patlayan bombalarla, sınır ötesinde konumlanmış, Batı'nın beslediği terör örgütleri tarafından atılan füzelerle Türk Ulusu baskılanmaya çalışıldı.
2006'dan itibaren, kendisine karşı yürütülen psikolojik savaşla iradesi kırılmaya çalışılan TSK; 2015 Temmuz ayından itibaren ABD'nin "Kara Gücüm" dediği bölücü örgütle 1 yıl boyunca "Meskun Mahalde Çatışma" esasına dayanan bir mücadele yürüttü.
ABD, bölgedeki temel aktörü ve müttefiki olan bölücü terör örgütünün hırpalanmasına, bölgede oluşturulmak istenen etnik devletçiklere karşı, temel mukavemet gücünün ( TSK'nın ) milli bir askeri strateji ekseninde güçlenmesine sessiz kalamazdı.
Canlı bombalarla, bölücü terör örgütünün saldırılarıyla dize gelmeyen Türkiye, 15 Temmuz 2016'da dış destekli cunta girişimiyle bir işgal ve iç savaşa yönelik operasyonla tamamen teslim alınmaya çalışıldı.
Bu saldırıyı da TSK'nın bilinçli, vatansever, Atatürkçü - milliyetçi subayları ile savuşturan Türkiye, 15 Temmuz'dan sonra yeniden konumlanan bölücü terör örgütünün sistemli saldırıları ile karşı karşıya.
Son dört günde Diyarbakır, Van, Elazığ ve Bitlis'teki aynı yöntemle gerçekleştirilen terör saldırıları yeni bir kırılma noktasının işareti.
Adaları Yunanistan tarafından adım adım işgal edilen, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde PKK / PYD'nin devletleştirilmeye çalışıldığı ve bir ülke büyüklüğünde "Birleşik Kürdistan" projesinin Türk milletine dayatıldığı, Kıbrıs'ın elden çıkarılmaya çalışıldığı çevresinden kuşatılan Türkiye... İçeride ise Batı'nın müttefiki terör örgütünün art arda saldırıları ve kendi ülkesine kuşatılan ordusu ile çökertilmeye çalışılan bir durumda bulunuyor şu anda.
Yukarıda anlatılan süreç, bir bütünün parçaları olarak okunmalı ve öyle analiz edilmeli.
Bu Atatürk'ün NUTUK'ta ifade ettiği "Dışarıdan kuşatılıp, içeriden teslim alınmaya çalışılan Türkiye" tespitine bire bir uyan bir durum.
Eğer koşullar Milli Kurtuluş Savaşı öncesindeki gibiyse, kurtuluş çaresi de aynı dönemdeki formülle çözülecektir.
Peki nedir o formül ?
" ‘Ve Çare..’
Mustafa Kemâl Paşa devam ediyor…
‘DURUMUN DEHŞET VE KORKUNÇLUĞU KARŞISINDA HER YERDE HER BÖLGEDE BİRTAKIM KİMSELER TARAFINDAN KURTULUŞ ÇARELERİ DÜŞÜNÜLMEYE BAŞLANMIŞTI. BU DÜŞÜNCE İLE YAPILAN TEŞEBBÜSLER BİRTAKIM KURULUŞLARI DOĞURDU…’
HER KESİMDEN İNSAN FARKLILIKLARI BİR YANA BIRAKARAK BELLİ İLKELER ÇERÇEVESİNDE İL İLÇE KASABALARDA ÖRGÜTLENDİLER
Atatürk bu örgütlerin kurulmasını BİR ELEKTRİK ŞEBEKESİ GİBİ DEVREYE GİREN TARİHİN EMRİ ! olarak niteledi.
ATATÜRK MÜDAFAA-İ HUKUK (HAKLARIN SAVUNULMASI) RUHUNDAN SÖZETMİŞTİR. BU RUHA MİLLİ VİCDAN ve onun oluşturduğu cepheye NAMUS CEPHESİ demiştir.
O ruh yerel ve bölgesel hareketi başlatmıştır. Dağınık birbirinden bağımsız eylemler ve örgütler Sivas’ta bir araya gelmişlerdir.
‘BİR MİLLET KENDİ GÜCÜNE DAYANARAK VARLIĞINI VE BAĞIMSIZLIĞINI SAĞLAMAZSA ONUN BUNUN OYUNCAĞI OLMAKTAN KURTULAMAZ. BU NEDENLE MÜDAFAAYİ HUKUK CEMİYETİNDE KUVAYİ MİLLİYENİN ETKEN OLMASI VE MİLLİ İRADENİN HAKİMİYETİ KABUL EDİLMİŞTİR.
ÖRGÜTÜMÜZ İŞE KÖYDEN MAHALLEDEN MAHALLE HALKINDAN YANİ BİREYDEN BAŞLAR. BİREYLER FİKİR SAHİBİ OLMADIKÇA, HAKLARININ BİLİNCİNE VARMADIKÇA, KİTLELER HERKES TARAFINDAN AYRI YÖNE ÇEKİLEBİLİR. KENDİNİ KURTARABİLMEK İÇİN BİREYİN GELECEĞİYLE BİZZAT İLGİLENMESİ GEREKLİDİR.
AŞAĞIDAN YUKARIYA TEMELDEN ÇATIYA YÜKSELEN ÖRGÜT SAĞLAM OLUR. ANCAK, İŞİN BAŞINDA ÖNCE YUKARDAN AŞAĞI ÖRGÜTLENME ZORUNLULUĞU VARDIR. ÜLKE İÇİNDEKİ GEZİLERİMİZDE MİLLİ ÖRGÜTLENME, ÖNCE BİREYE GİDİP ORADAN YUKARI DOĞRU ŞEKİLLENME BAŞLADIĞINI ŞÜKRANLA GÖRDÜK.. AŞAĞIDAN YUKARI DOĞRU ŞEKİLLENMENİN ORTAYA ÇIKMASI İÇİN ÖZEL ÇALIŞMALAR YAPMALIYIZ BU MİLLİ VE VATANİ BİR GÖREVDİR.’ "
( Nutuk'tan aktaran Banu Avar - 2012 )
Kurtuluş ve çözüm yolu tarihte denenmiş, sınanmış, başarıya ulaşmış bir programla belirlenmiştir.
O Kuvvayi Milliye ruhunun kendisidir.
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar - Gaziantep