Sorumlu kim?
Meclis'in geleneksel Salı siyasi parti liderleri konuşmalarını dinlerken, "birlikte aile fotoğrafı çektiren kimlerdi acaba?" soruları geçti aklımdan. Demirel'i, Çiller'i, Erdoğan'ı, Yılmaz'ı, Abdullah Gül'ü, Ecevit'i. Hakan Fidan'ı, Turgut Özal'ı, bu dışardan sınav vererek ilkokul mezunu olan hocayı, nasıl tepelerine çıkardı, itibar gösterdi. Hatta onun perde arkasından (Gül aracılığıyla) önerdiği CHP ve MHP'nin desteklediği kişi Cumhurbaşkanı adayı bile oldu. Birden ne oldu, nasıl oldu da yoğun aşk yaşayan herkes birbirine düşman oldu?
Gazetelerde son haber, Büyükanıt'ın yaveri de tarikatçıymış. Tebrikler. Yıllarca Büyükanıt'ın özel doktoru albayın tarikatçı olduğunu yazdım, kimse sallamadı, aradan 7-8 yıl geçti şimdi fark edildi. İntikal meselesi. Eğri oturup doğru konuşalım. Gülen ve tarikatının, ülke içini, ahtapotun kolları gibi sarmasının sorumluları kim acaba? Bir grubu tırpanlamak sorunu çözer mi? Bence hayır, aksine sorunu, her zaman yaptığımız gibi, budamak, yeni ve gürbüz kolların çıkmasına neden olmaz mı? Şimdi tarikatı suçlayan, ama daha önce onlarla iktidarı paylaşıp, beraber dans edenlerin de yargılanması gerekmez mi?
* * *
Merak ettim araştırdım. Gülen tarikatının temeli bilindiği gibi Nurculuk. Pirleri de Said-i Nursi. İktidarı paylaştıkları Nakşibendilerin fikir babaları Abdulhalik-ıl Güjdevani. Gujdevani, Malatya çıkışlı Buhara yerleşimli. Acaba o yüzden mi Özallar Nakşibendi? Nakşibendi kelimesi, nakış yapabilen kalbi dünyadan ahirete bağlayan anlamına geliyormuş. Bu nasıl bağlantı ki her iki iktidarda da yolsuzluklara izin verildi. Nakşilik kendi içinde kollara ayrılıyormuş. Nurculuk, Nakşilik içinden çıkıp kendi yolunu kurmuş. Ancak iktidarı 10 yıldan daha fazla paylaşan bu iki tarikatın benzerlikleri çok. İki tarikatın felsefeleri, farklı sözlerle yazılmış. Geleneksel Kardeşlik (Nakşilerde) -Ağabeylik (Fethullahcılıkta) mesela.
AKP iş başına gelişinden buyana, askere karşı tutumuyla dikkat çekti. Washington'dan yıllar önce atv'ye yolladığım teypte söylendiği gibi Fethullahçılar, sinsice askere, devlete, adalete her yere sızdı. Kimse gocunmasın, gücenmesin ama asker içindeki silsile-i meratip'in canına okudular. Osmanlıca bir terim olan bu sözün anlamı, rütbe atlamadan terfi etmek.
Durumu daha iyi anlatabilmek için açayım. Bir hastanede, ameliyatınıza veya rahatsızlığınıza doktor yerine sağlık memuru karar verirse veya bir inşaatın statik hesaplarını, mühendis yerine teknisyenler yaparsa, birinci de ölür, ikincisinde bina çöker. Şu anda Türkiye'nin çökmesi gibi. Milyonlarca memur ve yüzbinlerce subay arasında yalnızca bu kadar mı Nurcular? Ya Nurcular çoğunluğa geçtiyse, bu kez Nakşiler mi yapacak aynı kalkışmayı?
Yazılanlara bakarsak, iktidar partisinin yarısı, Gülen tarikatına sempati duyuyor ve hatta bir kısmının tarikattan olduğu söyleniyor. O tarikat nedeniyle, ordunun kozmik odaları talan edildi, sırlar döküldü saçıldı. Hiç unutmuyorum, Arınç'ın, Fethullah Gülen'i ziyaret edip etmediğini soran bir gazeteci arkadaşımı, "Sen Türkiye'ye geliyorsun değil mi" diye tehdit edişini.
İşte bu nedenle, bugün adı ne olursa olsun, ortaya çıkan durumun sorumlusu tek taraflı değil. Onları iktidara taşıyan ve onlarla rant paylaşma kavgasına tutuşan taraf da, en az onlar kadar suçlu. Şimdi anlıyor musunuz Mustafa Kemal'in, "Efendiler biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu tip yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdığı için yasakladık" sözlerinin anlamını. Osmanlı'ya sığınanlar, anladınız mı şimdi neden Türkiye'nin laik bir sisteme sahip olması gerektiğini. Ben ülkemin, herhangi bir süper gücün çıkarları uğruna onların dümen suyuna takılıp gitmesine ve kişisel çıkarların, ülke çıkarlarının önüne geçirilmesine, hep karşı çıktım ve hâlâ da karşıyım.
Savaş SÜZAL, 29 Temmuz 2016
savas.suzal@gmail.com