Soruyorum Babacan Efendiye: Halk Bankası Bu Kadar Değerliydi De Neden Sattınız?
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan son 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu vesilesiyle şunları söylemiş [Milliyet, 23.12.2013] : "Dışarıda 100 haber çıktıysa bunun 95’i yolsuzluktan öte, siyasi istikrarla ilgili kısmına vurgu yapıyor. Bir siyaset mühendisliği vurgusu var özellikle dış basında. Bu açıdan baktığımızda ister istemez şunu düşünüyorsunuz; Hedef ne? Hedef gerçekten yolsuzlukla mücadele mi? Bir yolsuzluğu ortaya çıkartmak mı? Yoksa hükümete, iktidar partisine, dolayısıyla devlete, bu millete, Türkiye’ye zarar vermek mi?
Arkadaşlarımızla ilgili en ufak bir şüphemiz olamaz. Ta ki mahkemelerin sonucuna kadar... Ama bakıyorsunuz şu dönemde, son 1 haftada halka açık şirketlerimizin değeri tam 20 milyar dolar düşmüş. Sadece Halk Bankası’nın değer kaybı 1 milyar 625 milyon dolar. Halk Bankası’nın toplam hisse senedi değeri 9,5 milyar dolardan 7,9 milyar dolara düştü. Bu operasyonun zamanlaması, içeriği ve yöntemi yolsuzlukla mücadeleden öte Türkiye’nin istikrarını hedef almış bir görüntü veriyor bize”
***
Ali Babacan kamu mallarının küresel şirketlerce yağmalanmasının baş sorumlularından biridir. Sayesinde, elden çıkarılmış olan pek çok milli servetin adlarını burada sayacak değilim. Gezi olayları sebebiyle de, işin özünü kamufle ederek dikkati birtakım mahiyeti belirsiz, zarar ziyan hesaplarına çekmeye çalışmışlardı. Bu kez aynı marifet –yukarda okuduk- son yolsuzluk ve rüşvet olayları konusunda da sergileniyor. O zaman, ben de soruyorum Babacan Efendi’ye:
• Siz Cumhuriyet’in 80 yıllık birikimini üç otuz paraya önüne gelen fırsatçıya satmadınız mı, peşkeş çekmediniz mi? Bu peşkeş ne mühendisliğidir peki? Bunlar kayıp değil midir, zarar değil midir?
• “Halka açık şirketlerimiz”den dem vuruyorsunuz; siz Halk Bankası’nı, asla halka değil, tamamen yabancı para babalarına açık şirket haline getirmediniz mi?
• “Halka arz ediyoruz” yalanı ile, Halkbank’ın hisse senetlerinin yüzde 80’ini zalim kapitalistlere, insanlığın başına bela kesilen küresel şirketlere tahsis etmediniz mi? Bu Türkiye açısından bir kayıp değil midir, bir zarar değil midir?
•Sayenizde kamunun kasasından çıkıp giden hisse senetlerinin yüzde 80’ine 160’a yakın Amerikalı, İngiliz ve benzeri yabancı sömürgen yatırımcılar sahip olmadı mı?
• Halka arz öncesinde Halkbank’ın borsada işlem gören hisselerinin yüzde 91’i yabancıların elinde idi. Tanıdığınız ayrıcalık sayesinde yabancıların payı yüzde 95’e yükselmiş oldu. Böylece iktidarınız sayesinde borsada yabancı hâkimiyetini biraz daha pekiştirmiş oldunuz. Bu, Türkiye’nin, Türk halkının çıkarına mıdır? Bu da sizin siyaset mühendisliğiniz değil midir?
• Önümüzdeki yıllarda güçlü bir veya birkaç para babası küresel şirket, bankanın hisseleri elinde toplayarak Halk Bankası’nın yönetiminde de etkili olamaz mı? Sizden beklenir, sıkışınca yeni hisseler de arz edersiniz halka (!). Böylece kamu payı yüzde 50’nin altına düşerek, bankanın yönetimi devletin elinden çıkarak, tamamen yabancı şirketlerin eline geçebilir. Bu tehlikeli olasılığı yaratan da siz değil misiniz? Bu bir zarar değil midir, kayıp değil midir?
• Bu başarılı bankamızın biriken kârları, yaptığınız satışla hisselerini ele geçirmiş bulunan yabancı sermayedarlara gitmiştir, gitmektedir. Bunlar kayıp değil midir? Bu da sizin mühendisliğiniz değil midir Babacan Efendi?
***
Değerli okur, Ali Babacan’a yönelttiğim bu soruların dayanaklarını, diğer hususlar hakkında ayrıntılı açıklamalarımı, yaklaşık bir yıl önce yayınladığım –aşağıya yeniden aldığım- “AKP Türkiye’yi Nasıl Pazarlıyor? “ başlıklı makalemde okuyabilirsin.
***
AKP TÜRKİYE’Yİ NASIL PAZARLIYOR?
Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim. RTE
AKP iktidarının en büyük başarısı özelleştirmeler…,yani Cumhuriyet’in 80 yıllık birikimini üç otuz paraya önüne gelene satmak, peşkeş çekmek… Bunu ben demiyorum, bizzat AKP iktidarının Maliye Bakanı Mehmet Şimşek söylüyor: “AK Parti hükümetleri olarak 10 yılda toplam 38 milyar dolar özelleştirme geliri elde ettik. 1986 yılından bu yana toplam 45,1 milyar dolar tutarında özelleştirme gerçekleştirildiği göz önünde tutulursa, bu alandaki başarımız daha net olarak ortaya çıkacaktır.”
AKP’den önceki hükümetlerden hiçbiri, Ata mirasını, Cumhuriyetimizin birikimlerini böylesine vahşi bir iştahla satıp savurmamıştı, halkın sırtından hem havadan, hem günü kurtarıcı böylesine hazır kaynaklara kavuşmamıştı. Özelleştirmeler AKP’nin finansman sıkıntısını hafifletiyor, ekonomik krizi bir süre daha erteleme, ayakta kalma imkânı tanıyor ona. Fakat aynı zamanda iktidarını siyasî bakımdan da güvenceye alıyor; çünkü AB’nin, ABD’nin isteklerini yerine getirmiş oluyor. Çünkü bu emperyalist ülkeler –daha doğrusu onlara hâkim küresel şirketler- devletçi politikalar istemiyor, Türkiye’de açık ekonomi olsun, talan ekonomisi olsun istiyorlar.
I) AKP NEDEN SATIYOR?
a) AKP hükümeti -kendisi açısından havadan- sadece 38 milyar dolar kazanmak için, 10 yıl içinde hangi kuruluşlarımızı, Cumhuriyet’in hangi birikimlerini piyasaya sürmedi, açık artırmaya çıkarmadı ki! Sadece son birkaç ay içinde elden çıkarılan ya da o noktaya getirilenleri hatırlatmam, bir fikir sahibi olmamız için yeterli olacak. İşte, Sayın Uğur Dündar’ın deyişiyle “Yağma Hasan’ın böreği” misali kapış kapış giden ve gidecek bazı kamu malları: İzmir Limanı’ndaki Tekel’e ait gayrimenkuller ve makineler… Kemerköy Liman Sahası, Hamitabat Santralı, otoyollar ve köprüler… 17 akarsu santrali, 1 termik santral, 2 Boğaz köprüsü, 8 otoyoldan oluşan, toplam 10 varlığın dahil olduğu “otoyol paketi”… Bu paketin içindeki en büyük varlık otoyollar... Akdeniz Elektrik, Boğaziçi Elektrik, Gediz Elektrik de gitti gidiyor! Satış sırasında Başkent Doğalgaz da var… Halk Bankası’ndaki kamu hissesi ise halka, pardon para babalarına arzda! Onu Vakıfbank’taki kamu hissesinin satışı izleyecek. Türk Telekom’daki kamu hisseleri de satılacak. TCDD’ye ait İzmir Kruvaziyer Limanı da, 46 yıl süreyle işletme hakkı verilerek özelleştirilecek.” 1
b) AKP hükümeti neden bu kadar teşne milletimizin mallarını satmaya?
Birkaç sebebi var bunun: Bir kere AKP yönetimi Atatürk Türkiye’sine düşman, onun her şeyine düşman, sinsi bir düşman... Genel siyasetleri, Türkiye’de Cumhuriyet’e ait, Atatürk’e ait ne varsa, onları hatırlatan ne varsa, silip yok etme hedefine dayalı görülüyor; tabii Cumhuriyet’in ekonomi politikasını da, yani devletçiliği de...
İkincisi, AKP iktidarı Batı’ya, Avrupa Birliği’ne (AB) ve ABD’ye muhtaç bir partidir, varlığını önemli ölçüde onlara borçludur. İktidarına dış desteği bu emperyalist merkezler sağlıyor. Söz konusu merkezlerin taleplerinden biri de budur, özelleştirme yapmaktır. “Desteğimizi istiyorsanız, AB’ye girmek istiyorsanız, bütün kamu kuruluşlarını elden çıkaracaksınız” diyorlar. AKP hükümeti de bu emri, boynu bükük, tam bir teslimiyetle yerine getiriyor. Özelleştirme, dünyada kapitalizmin kalesi olan ABD’nin de AKP’den ve benzeri partilerden beklediği bir politikadır. Gerçekten, özelleştirme yapmayı, hem de somut hedefler göstererek AB’ye taahhüt etmiştir AKP hükümeti, örneğin 2008 Ulusal Programı’nda yaptığı gibi… Bu programda: Halk, Ziraat ve Vakıflar bankalarının özelleştirileceği, şans oyunları, elektrik dağıtımı, petro-kimya sanayii, hava ve deniz ulaşımı, lokomotif ve vagon üretimi, et-balık ürünleri piyasası, şeker-tütün ve çay ürünlerinin işlenmesi, İMKB, altın borsası, otoyol-köprü işletmeciliği, iletişim, sağlık, eğitim ve radyo-TV yayıncılığı, doğal gaz piyasası, kömür ve bazı önemli madenlerin özelleştirilme kapsamına alındığı yer almıştır. 2
Bir diğer sebep de doğrudan doğruya AKP yöneticilerinin iktidar hırsının mâli yönü ile, finansman ihtiyacı ile ilgilidir. Uğur Dündar, yukarda zikrettiğim yazısında şöyle açıklıyor bu sebebi: “AKP bütçe açıklarına kaynak bulmak zorunda. Doğalgaza zam yaptılar yetmedi, elektriğe yüklendiler kesmedi, iğneden ipliğe her şeyin fiyatını artırdılar, yine de bütçenin iki yakası bir araya gelmedi! O halde geriye ne kaldı? Gelsin Cumhuriyet’in 80 yıllık birikimi… Onları satmaktan başka çare yok! Yılsonuna kadar milletin bir yığın varlığı daha satılacak. Yani iktidar ekonominin değirmenini, yine taşıma suyla döndürecek.”
II) BİR ÖRNEK: HALKBANK’IN ÖZELLEŞTİRİLMESİ
“Türkiye Halk Bankası kalıcı bir ekonomik kalkınma, sosyal denge ve toplumsal barışın korunması için uygun koşullarla esnaf-sanatkâr ve küçük meslek sahibine kaynak aktarmak ve sermaye birikimini başlatmak amacıyla kurulmuştur. Temelinde Büyük Önder Atatürk'ün ‘Küçük esnafa ve büyük sanayi erbabına muhtaç oldukları kredileri kolayca ucuza verecek bir teşekkül vücuda getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da çok lazımdır’ ve ‘Siz sanatkârların ufak dükkânları yerine muhteşem fabrikalar yapıldığını gördüğüm gün, mutluluğum en yüksek derecesini bulacaktır’ fikirleri önemli bir yer tutar ve her zamanki gibi kılavuz olur.”
Böyle yazıyor, bundan 75 yıl önce kurulan, bugünse AKP’nin parça parça kurda kuşa yem ettiği Halkbank’ın, Internet sayfasında yer alan tarihçesinde… En son olarak, bundan kısa bir süre önce sermayesinin yüzde 23.92’sini temsil eden hisse senetleri de “halka arz usulü” (!) ile elden çıkarıldı. Daha önce sermayesinin yüzde 24.94’ü yine “halka arz” yoluyla özelleştirilmişti. Netice olarak bankanın halka açıklık (!) oranı yüzde 48.86’ya yükselmiş oldu, geri kalansa şimdilik devletin elinde.
a) Halkbank’ın satışının dikkat edilmesi gereken önemli bir yönü var, insanı asıl düşündüren de o: Satışa sunulan hisse senetlerinin yüzde 80’i yabancılara, yabancı kapitalistlere tahsis edildi. Peki geri kalan hisseler?... Sadece yüzde 10’u yerli kurumsal yatırımcılara (bankalara, sigorta şirketlerine, yatırım fonlarına) ve yine sadece yüzde 10’u yerli bireysel yatırımcılara!... Satış sonunda kamunun kasasından çıkıp giden hisse senetlerinin yüzde 80’ine 159 yabancı büyük yatırımcı sahip oldu. Yüzde 10’unu içeriden 268 banka, şirket, yatırım fonu satın aldı. Kalan yüzde 10‘unu da 29 bin 869 küçük yatırımcı paylaştı. Halka arza gelen 11 milyar liralık talebin yüzde 55’i İngiltere, yüzde 20’si ABD, yüzde 9’u Singapur ve yüzde 3’ü Avrupa ve diğer ülke kaynaklı… Halkbank’ın halka arz öncesinde borsada işlem gören hisselerinin yüzde 90.76’sı yabancıların elinde idi. Tanınan bu son ayrıcalık sayesinde yabancıların payı yüzde 95.28’e yükselmiş oldu. Böylece AKP iktidarı borsada yabancı hâkimiyetini biraz daha pekiştirmiş oldu. Özelleştirmelerin, çoğu zaman dikkatten kaçan muzır bir etkisi de bu.
Şimdi sormak gerekmez mi bu marifetin sahiplerine: Bu sizin yaptığınızın neresi halka arz? Halkbank hisselerini halka değil, aslında yabancılara arz etmişsiniz; hem de sınırlı sayıda yabancıya, büyük olasılıkla –insanlığın baş düşmanı haline gelen- küresel şirketlere arz etmişsiniz. Yahu şuna “Halkbank’ın yabancılara arzı, küresel şirketlere arzı” desenize, dürüst olsanıza! Bir de Müslüman geçiniyorsunuz.
Peki, Halkbank’ın satışa çıkarılan hisselerinin, neden yüzde 80’inin yabancılara tahsisi gerekli görüldü? Verilen yanıt şu: Yabancı satın almamış olsa idi, 4.5 milyar TL.lık hisse senedinin içeride, bu fiyattan satışı mümkün olamazdı. Şimdi ben ne diyebilirim buna? Hayatı paradan ibaret görüyorlar. Madem paraya ihtiyacınız var, neden önceden sağlam gelir kaynakları oluşturmadınız? Siz halkın malını av olarak görüyor ve ille birileri avlasın istiyorsunuz. Müsait yerden uçuruyorsunuz ki işinin ehli, usta avcılar onları kolayca avlasınlar. Burada aklıma hiç unutmadığım bir söz geldi, şöyle: “Türkiye dahil birçok ülkede yatırım için fırsat kolluyoruz. İyi bir avcı silahı dolu bekler. Yukardan ne zaman kuş geçeceği belli olmaz. Biz de öyle yapıyoruz.” Söyleyen, Elektrolux Türkiye Genel Müdürü Nevio Pollesel... Doğru mudur söylediği Mr. Pollesel’in? Ne yazık ki doğru, ne yazık ki Nevio Pollesel doğruyu söylüyor. Türkiye özellikle AKP kadrolarının, AKP milletvekillerinin çıkardığı yasalarla bir avlak alanına döndü. Kanıt mı istiyorsunuz? O kadar çok ki!... Bugün Türkiye’deki yabancı sermaye iştiraklı şirket sayısı 26 000’i geçmiş bulunuyor. Bu sayı AKP iktidarının ilk yıllarında sadece 15 000’di. Türkiye resmen satışta, Türkiye gerçekten pazarlanıyor. 3
b) Acaba yabancılar neden satın alıyor şirket hisselerini? Verilen yanıt şu: IMKB'de değerlendirmek, temettü gelirinden yararlanmak için! Şu anda Halkbank’ın hisselerinin yüzde 51.14’ü Hazine’ye ait. Dolayısıyla kamu bankası statüsü değişmedi. Yabancı ve yerli hisse senedi sahipleri yönetimde söz sahibi olamıyor. Halkbank’ın yönetimini eskisi gibi Hükümet belirlemeye devam edecek. Ancak bu, halihazırdaki durum; böyle devam edebilecek mi? Çeşitli engeller var. Meselâ güçlü bir veya birkaç parababası, hisseleri elinde toplayarak bankanın yönetiminde etkili olabilir. İkincisi hükümet bu açıdan sabıkalı: Sıkışınca yeni hisseleri de halka (!) arz edebilir, kamu payı yüzde 50’nin altına düşerek bankanın yönetimi devletin elinden çıkabilir.
Örnekleri var bunun: Türkiye’nin en büyük telekomünikasyon şirketi Türk Telekom’un yönetimi yabancı bir şirkete (Oger Telecom’a) aittir. Hisselerin sadece yüzde 31.68’i kamunun elindedir. O da çok görüldü ki kamu payının özelleştirilmesi için çalışmalar yapılıyor bugün. Özelleştirme için danışmanlık ihalesi açıldı, ihaleyi aralarında Garanti Yatırım ve Barclays’in de yer aldığı bir konsorsiyum kazandı. Bir trajik örnek de Denizbank’tır. Denizbank’ı önce özel sektör satın almıştı; sonra elden ele dolaştı, şimdi Rusların malı. Banka’nın yüzde 99.85 hissesini 3.5 milyar dolara Rus Sberbank satın aldı. Ruslar bu başarılarını, gece tertipleyerek, dünyaca ünlü şef Valery Gergiev yönetimindeki Mariinsky Tiyatrosu Senfoni Orkestrası’nın “performans”ı ile kutladılar! [Cumhuriyet,5.12.2012]. Herhalde bizim aklıevveller de katılmıştır kutlamaya.
c) Yukarda belirttim, Maliye bakanımız adeta sevinçten uçuyor, Halkbank’ın özelleştirilmesini büyük bir başarı olarak niteliyor, şöyle diyor: ''Bu başarıda ulusal ve uluslararası yatırımcıların ülkemize güveni büyük rol oynadı. Tabii ki Halk Bankamız Türkiye'nin en güzide, en başarılı, en kârlı, en köklü bankalarından bir tanesi.''
Özelleştirmelerde ve benzeri uygulamalarda âdet oldu, hep bu argüman ileri sürülüyor; efendim neymiş, yabancılar Türkiye’ye güven duyuyormuş. Vatan topraklarına kıyarken de aynı argümanı ileri sürerler. Oysa bir yabancı bir ülkeye neye güvenir? O ülke emperyalizm tarafından, IMF ve Dünya Bankası tarafından “dizayn” edilmiştir de ondan! Gayet rahat bir şekilde oradan tatlı kazançlar elde edecek, kendi ülkelerine transfer edebileceklerdir. Halkımıza artık çok daha kolayca, esaslı kazıklar atacaklardır. Güven dedikleri işte budur.
Halkbank’ın hisseleri satılırken “halka arz” yöntemine başvurulmuştur. Oysa uygulama hiç de böyle değildir, yukarda açıkladım, Türk halkına ayrılan pay son derecede azdır. Başarılı bir bankanın biriken kârları, hisseleri ellerine geçiren yabancı sermayedarlara gitmiştir, gidecektir. Oysa, İngiltere’de ve bazı diğer Avrupa ülkelerinde özelleştirme süreçlerinde halka arz böyle yapılmaz. Hisselerin, önce özelleştirilen kurumlarda çalışanlar, sonra küçük tasarruf sahiplerince satın alınmasına öncelik tanınır. Bu sayede sermayenin halka yayılması sağlanır, kısacası gerçekten halka arz yapılır. Peki Türkiye’de neden tersi oluyor? Sebebi, yukarda “AKP neden satıyor” sorusuna verdiğim yanıtta bulunabilir. Ancak bunlara, halkımızın kendi çıkarlarına sahip çıkamaması, millî egemenliğini, siyasî tercihi sonucu, kendini düşünmeyen, iradesini saptıran şahıslara devretmesi olgusu ile, –başta “parafesör”ler- aydınların bu konulardaki iflah olmaz duyarsızlığı da bir sebep olarak eklenebilir.
http://cihandura.com/ekonomi-yazilari/176-akp-tuerkyey-nasil-pazarliyor.html
1 Uğur Dündar, “AKP Türkiye’nin Varlıklarını Seçim Kazanma Uğruna Satıyor!” Sözcü, 21.11.2012.
2 Mustafa Erkal, 2012 “AB İlerleme Raporu ve Özelleştirmeler”, Yeniçağ, 14.10.2012.
3 Cihan Dura, “Silah Elde bekleyenler,” http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=255&Itemid=60
Prof. Dr. Cihan DURA, 25 Aralık 2013