
Söylem Yoluyla Teröre Yardım ve Yataklık Etmek (I)
Ülkemizde terörle ilgili olarak üretilen söylem özü itibariyle 'saldırı ile savunma eylemini' denkleştirme mantığına dayanmaktadır. Bu söylemi anlamak için kimin, kime ne söylediğine ve söylenilen sözün erişim ve etki değerinin ne olduğuna bakmamız gerekir.
Siyasî Otoritenin Sözü ve Anlamı
Gücü elinde tutan bir siyasi otorite hem sözü denetler hem de sözü yerine ulaştırır. Siyasî otorite böyle bir imkâna sahiptir. İktidarın, ötekine yönelik sözü 'emir, denetleme' amacı taşır. Siyasi otoritenin sözü, eğer konum itibariyle meşru ve yönetime ilişkin bir durumu öngörüyorsa bu, çağrı ve davet anlamına gelir. Gayrimeşru bir yapı ve hareketle 'görüşme' anlamına gelecek bir çağrı veya siyasî hamle onu ifşa etme ve denetleme amacını taşır.
Fakat bunun, iktidar-söylem ilişkisi açısından somut şartları söz konusudur. Eğer şartlar teşekkül etmemişse böyle bir talep bilerek veya bilmeyerek o yapıya destek sunmakla sonuçlanır.
Fiilen elinde silah olan, eylem yapan, silahı bırakmayı kabul etmeyen, birlikte yaşama imkânını aşan taleplerde bulunan, şehir merkezlerine inerek 'bizden korkun' tehdidi savuran, kan akıtarak otoriteyi tehdit eden bir yapıyla 'devlet görüşür' demek iktidar-söylem ilişkisi açısından başka bir anlam taşır. Fiili durum bu olduğu halde 'görüşme zemini oluşturmaya yönelik her söz', doğrudan terör örgütüne söylem yoluyla yardım ve yataklık etmektir. Böyle bir tutumu ister iktidar temsilcisi, ister bir muhalefet yetkilisi, isterse bir bürokrat, isterse bir aydın sergilesin fark etmez. Zira görüşme şartlarının oluştuğunu gösteren hiçbir veri ortada yoktur. Öyleyse 'görüşme' talebinin bağlamı ister siyasi isterse bürokratik olsun 'Kurumsal Efendi'nin bir bildiği var' gerekçesiyle açıklanamaz. Silahtan daha keskin delil yoktur.
Kaldı ki örgüt 'muhatap olma ve masada oturma' hakkını silahla elde etmiştir. Mücadelenin gereğini ve araçlarını ortadan kaldıran sözler, böyle bir tabloda başka bir anlama gelmez. Çünkü bir ülke ancak meydan muharebesinde bu kadar kayıp verebilir. Zaten hiçbir ayrım yapmadan insanına saldıran bir terör örgütü 'her türlü diyalog imkânını ortadan kaldırdığını' ilan etmiş demektir. Durum bu olduğu halde 'görüşmelere kimsenin tepki göstermediğini gerekçe göstererek durumu meşrulaştırmak akıl dışı bir yaklaşımdır.' İnsanların tepki göstermemesinin nedeni korkudur. Hem terör örgütünün hem de siyasi iktidarın saldığı korku 'insanları kendi dünyalarına kapatmış' durumdadır.
Söylem Yoluyla Denetlenen Kim?
Durumu denkleştiren veya meşrulaştırmayı ima eden her söz, 'söylem yoluyla terörü destekleme' kapsamına girer. Sözgelimi 'terörü, siyasetle çözmek gerekir' demek; elinde silah ve bombayla insanları katleden örgütle, buna karşı mücadele veren insanı denkleştirmek anlamına gelir. Dağda öldürülen bir teröristle Ankara-hükümet merkezinde teröre kurban giden insanı aynı kapsamda görmek anlamına gelir. Böyle bir ifadeyi kullanan kişi 'söylemin' ne olduğunu bilmediği gibi, şiddetin zihinden söze, sözden ele ve elden mekâna nasıl yansıdığını da bilmemektedir. Eğer siz, fiilen saldırıların olduğu bir ortamda 'görüşürüz', 'bu mesele diyalogla çözülür' diyorsanız, zaten mağlup olduğunuzu ilan etmiş olursunuz.
Her görüşmenin, hatta her açılım hamlesinin ardından terör örgütünün yeni ve daha ileri tekliflerle gelmesi, onun değil, senin söylem yoluyla denetlendiğini gösterir. Böyle durumlarda 'tarafların zihin üzerindeki tayin edici tesirini gösteren unsur' hangi tarafın iddialarının boşluğa düştüğüyle ölçülür. Görüşme ve açılım yoluyla söylenenlerin tümü boşa çıktığına göre bu konuda yeniden düşünmek gerekmektedir.
Terör örgütünün eylemlerini tali nedenlere bağlayarak durumu meşrulaştırmaya ve siyasi iktidarın tepkisini düşürmeye, hatta güvenlik kuvvetlerinin sınır dışı operasyon yaptıklarını abartarak Erbil'deki Kürt Yönetimi'nin durumuna üzülmek ve bunun yasını tutmak doğrudan söylem yoluyla terör örgütüne yardım ve yataklık etmektir. Böyle bir söylemi ancak terör örgütü mensubu veya muhibbi üretebilir. Bunun tam tersi bir yaklaşım ise popülist ilgilere ve medyaya dönük olarak 'terör üzerine' ahkâm kesme tekniğidir. Medyanın gaz alma ve gaz verme operasyonun 'her şeyi değersizleştiren mantığına' bu hayati meselenin alet edilmesidir. Bu da terör örgütüne sağlanan desteğin bir başka şeklidir.
Bilginin Stratejik Yönetimi ve Diplomatik Denetimi Esastır
Siyasî aktörlere ve bazı bürokratlara kimler ne telkin ediyorsa, acayip bir manzara ortaya çıkıyor. Böyle bir mesele üzerinde konuşma ihtiyacı hisseden herkesin 'iktidarın yapısı, işleyişi ve söylem türleri' konusunda bilgi alması gerekir. Böyle durumlarda bilginin stratejik yönetimi ve diplomatik denetimi esastır. 'Terör silahla değil, siyasetle çözülür' sözü cazip bir sözdür, fakat içi boştur.
Ülkemizde fiilen sürdürülen terör, zaten silah demektir. Ortada bütün topluma yöneltilen bir silah var. Topluma dayatılan silaha karşı 'siyaset kartını' kullanmak, acaba hangi politikanın, hangi stratejinin ürünüdür? Bir direnişi denetlemek için başvurulan önlemler arasında, şu an itibariyle ileri sürülen görüşler yoktur. Gerek açılım hamlesi üzerinden kamuoyuna yansıyan bilgiler, gerekse deşifre edilen görüşmenin 'yaydığı sözler ve aktörlerin tutumları' terörü önlemez. Daha da gürbüzleştirir. Bilginin stratejik yönetimi ve diplomatik denetimi siyasi otoritenin elinden çıktığını gösteren somut örnekler var. Bunların en somutu Habur macerasıdır. Bir eylemi kontrol etmenin göstergeleri nelerdir, sorusunu cevabını ise Cuma gününe bırakalım.
Nadim MACİT
27 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.