Söyleyin Bugün Neyi Kutluyorsunuz?

Söyleyin Bugün Neyi Kutluyorsunuz?

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Kas 24, 2011 12:03

SÖYLEYİN BUGÜN NEYİ KUTLUYORSUNUZ?
(Ben bugünü kutlamıyorum: 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olmasın!)

Hiç istememiştim öğretmen olmayı.
Daha büyük, daha önemli gibi görünen,
Başka bir meslek düşlüyordum kendime.
Oysa parasız yatılı öğretmen okulları,
Sınavlarla girilen bu okullar okuma şansımızdı bizlerin.
Kızlar için, Kız Öğretmen Okulları,
Erkekler için, Erkek Öğretmen Okulları.

Öğretmenliğin, insanı, çocuğu sevmenin,
Vatanı, milleti tanımanın, iyiyi kötüyü ayırdetmenin,
Tarihimizi özümsemenin, Atatürkümüz’ü anlayabilmenin,
Bir ışık olmanın, direncin, mücadelenin öğretildiği,
Cumhuriyet okulları, halk çocuklarının okulları...

Okuma imkanını bu okullarda yakalayan , buralarda doğan
Buralarda yurt sevgisiyle donanıp, yurda dağılan kızlar, oğlanlar.
Gönderilen her köye, kente, kasabaya dağılan kızlar...
İşte onların içlerinden birisi de bendim.

*
Tam altı yıl yatılı okudum oralarda.
Okuduğun okulun ev olduğu, evin okul olduğu okullar…
Öksüzlüğün acısını bile azaltan, devletin ana olduğu yerler...
Öğretmen olduk, elinden pekçok şey gelen...

Önce dilimizi bellettiler, önemini kavrattılar,
Önce bir yabancı dil demeden.
Sanatları öğrettiler, resim, müzik, heykel, dikiş,
Ruh sağlığı, çocuk gelişimi, tarih, coğrafya, matematik.
Oralarda öğrendik kendine güveni, “Ne mutlu Türküm! demeyi.
Dayanışmayı, düşünmeyi, sorgulamayı...

İsteyen sınavlarına girer, Eğitim Enstitülerine de girebilirdi,
Ders öğretmeni olurdu, Tarih, Beden Eğitimi,Türkçe,Fizik...
Önce, dörtbuçuk yıl yurdumda, Resim öğretmenliği,
Sonra otuz küsur yıl yurtdışında Anadil öğretmenliği...
Yüzlerce, binlerce öğrenci geçti gitti sınıflarımdan.

*
Hele gurbetçi çocukları, yurtdışındakiler...
Bir araya geldik mi sılayı yaşardık, anneleri olurdum çocuklarımın.
Anayurtta gibi olurduk, anadilimizle Türkçe sınıflarında:
Ninnilerimiz, manilerimiz, türkülerimiz,
Masallarımız, öykülerimiz, destanlarımız, güncel konularımız,
Dinimiz, kimliğimiz, büyüklerimiz, geçmişimiz...

*
Sırasında kendi çocuklarımı ihmal ettim…
Ateşler içersindeyken onlar, bana ihtiyaçları varken.
Hep ikiye bölündüm, öğrencilerimi bekletmedim,
Görevimi en iyi yapmalıydım, ailemi hep ayrı tuttum işimden.
Gün oldu, bunaldım ağladım, onlara göstermedim.
Gençliğimi unuttum, kendimi düşünmeyi bilmedim,
Verdim hep verdim, almayı aklıma getirmedim…
“Öğretmen bir mum gibidir, erir ama aydınlatır!” derler, boşuna mı?

*
El memleketinde yaşamayan bilmez çektiklerimizi,
Baş eğmeyenlerin başına neler geleceğini…
Öğrencilerim Türklüğe söz ettirmezlerdi diğer derslerinde de,
Türklere takan takıntılı öğretmenlerle boğuşur,
Türkleri küçümseyenlerle teke tek dövüşürlerdi.
Türk olmaktan gurur duyardı bütün yetiştirdiklerim,
Ne mutlu Türküm diyene sözünü bilirdi hepsi.
Kendilerini Türk hissetmekten öteydi düşünceleri,
Ne mutlu ben Türküm derlerdi, Türk olmakla övünürlerdi…

*
Derslerimizde Atatürk’ü öğrenirdik, tarihimizi öğrenirdik,
Dilimizi, dinimizi, değerlerimizi…
Başı dik gezmeyi, eğilmemeyi, kendimize güvenmeyi…
Lise yaşındakilerle Türk edebiyatını okurduk,
Küçüklerle en güzel Türkçe şiirleri, öyküleri, masalları…
Bayramlarımızı bayram gibi kutlar, büyük Atatürk’ü önemli günlerimizde anardık…

*
Sonra birden bitiverdi öğretmenliğim, bir hastalığın ardından.
O zamanlar sanırdım ki memleketim de eskisi gibi, hatta daha da ileri,
Öğretmenlerimiz daha çağdaş, daha eğitimli…

*
Şimdi bakıyorum da durumumuza şaşıp şaşıp kalıyorum.
Eski kuşakların sessizliğine akıl sır erdiremiyorum.
Yeni yetişen gençleri arıyorum, bulamıyorum…
Siyasetçilerimizden utanıyorum, muhalefetin durumunu aklım almıyor…

*
“Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!”demişti Atatürk.
“Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister..”
“...Benim manevi mirasım ilim ve akıldır...”
“Dünyada her şey için, uygarlık için, başarı için, en gerçek uyarıcı bilimdir, tekniktir.
Bilimin, tekniğin dışında bir uyarıcı aramak, densizliktir, bilgisizliktir, sapıklıktır.”

Sözleri hep büyük önderimizin unutulmaz sözleridir.
Bu günleri de sanki görmüştür Atatürk, eğitimin önemini bu yüzden belirtmiştir.
“Kurtuluş Savaşı’nı kazandınız, Cumhuriyeti kurdunuz, şimdi ne yapacaksınız?” dediler.
Atatürk tek bir söz söyledi onlara: “Millî eğitim işlerini yükseltmek!.. “
Başka bir sözü de şöyledir, günümüzdeki durumun tanımıdır:
“...Eğitim, bir ulusu ya özgür, bağımsız, onurlu, yüksek bir toplum olarak yaratır,
Ya da bir ulusu köleliğe ve yoksulluğa sürükler.”


*
Bizi şimdi köleliğe ve yoksulluğa sürüklüyorlar.
Bütün bunları de eğitimin eliyle yapıyorlar.
Sözleşmeli öğretmenler, boğazlarına kölelik zinciri geçirilmiş.
En çok ataması yapılan öğretmenler, Din dersi öğretmenleriymiş.
Ilımlı islamı, yani Haçlı irticayı yayıyorlar,
Cami hocaları öğretmen olmuş, öğretmenler köylerden kovulmuş…
En önemli ders Türkçe değilmiş artık, Matematik bile önemsizmiş…
İngilizce öğretmenleri, hem de yabancı İngilizce öğretmenleri teslim alacak bizi.
Kırk bin yabancı öğretmen gelecek dediler yılın başında,
Bütün düz liseler Anadolu lisesi olacak, dersler İngilizce görülecek…
Ardından bu sayılar artacak, en çok Kanada’dan, İngiltere’den öğretmen gelecek,
Bunların paralarını vakıflar karşılayacak… Okullar Fethullah’ın olacak.

Altıncı sınıf Din dersi defteri gördüm geçen gün, 80. Yıl İlköğretim Okulu’ndan,
Mustafa’nın defteri, inci gibi yazısıyla içini doldurmuş.
Şimdi liseye giden Mustafa bu dersi en önemli ders olarak görmüş.
Sayfa sayfa Arapça duaları yazmış, Arapça sözlerle doldurmuş sayfalarını.
Seneye de Arapça dersi başlıyormuş ilkokul dörtten başlayarak isteyen herkese.
Çocuklarımız sil baştan eskiye dönecekler, sağdan sola açacaklar kitap sayfalarını yeniden.
“Elif, be!” diyecekler ,” a, be, ce…” yerine…
Yerlere oturacaklar belki de, ezbere başlayacaklar yüz yıl öncesi gibi…

Millî Eğitimin millîsini kaldırdılar geçen aylarda sessiz sedasız,
Atatürk ilke ve devrimleri öğretilmeyecek çocuklarımıza,
Hür düşünceli, hür vicdanlı, hür bilinçli çocuklar yetişmeyecek okullarda.
Boş boş bakan robot çocuklar göreceğiz,
Amerika’nın kahramanına kahramanım diyen, onların diliyle konuşan, yazan…
Askerlik nedir bilmeyen, Türk askeriyim diyememeyecek olan gençler…
Bedelini verip, “bedelli askerliği” bile, askerlik yapmadan yapacak gençler…

Dil birliğimizi de bölmeye niyetliler düşmanlarımız; yerel dilleri öne iten,
Türkçemizi göklerimizden indiren, ses bayrağımızı yaralayan,
Dilimizi yerel dillerin seviyesine indirenler en önde…En yüksekte, zirvede!
Kraliçeler önünde eğiliyoruz… İngiliz’e boyun eğiyoruz…
Onların istediği gibi giyiniyor, onlara uyuyoruz…

Van’da çürük binaların altkatlarında öldürdük öğretmenlerimizi,
Öğretmenlere değer verilmiyor, gereken ücreti ise ödenmiyor.
Öğretmenleri öğretmen okullarında yetiştirmiyoruz artık.
Öğretmen yetiştiren yüksek okullar kapandı, öğretmen okulları kalktı!
Adları değişti buraların, görevleri değişti, okul bitiren öğretmen olamıyor…
İki kırık sınavla karpuz seçer gibi seçiyoruz onları,
Güvencesiz, öyle bekletiyoruz siyasetçilerin kapısında…

*
24 Kasım’da Başöğretmenlik verildi büyük Atatürk’e,
Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini yaptı, elinde tebeşir yeni yazıyı öğretti,
Okumayı yazmayı öğretti, insan olmaya öğretti, bağımsız duruşu öğretti…
Gençliğe güvendi, Cumhuriyeti onlara emanet etti…

Bütün bunları unutmuşsak, elimizin tersiyle itmişsek kazanımlarımızı,
Bu günlere erişmişsek, çözüldü çözüleceksek, söyleyin Allahaşkına:

Bu gün neyi kutluyorsunuz?
Ben bugünü kutlamıyorum: 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olmasın!

Feza Tiryaki, 24 Kasım 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1006
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x