SOYUTLAMA ÜZERİNE (18)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

SOYUTLAMA ÜZERİNE (18)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Oca 03, 2024 11:15

SOYUTLAMA ÜZERİNE (18)
Jenerik ya da belirsiz yani ‘kötü soyutlama’ ile spesifik ve belirgin yani ‘iyi soyutlama’ arasındaki ayırım üzerine kimi ön açıklamalar yapageldik.
Bu ayırımı Aristo’ya kadar götürdüğümüz zaman, kökenlerinin geçen yazıda sözünü ettiğimiz ‘enteleşi’ ya da ‘enteleşia’ ile ‘energeia’ (enerjia) arasındaki ayırıma kadar gittiğini söyleyebiliriz.
Örneğin Aristo’da ‘eylemlilik’ hali, ana rahmine düşen çocuğun gelişme süreci olarak (energeia) terimiyle dile getirilirken, insan olarak gelişmesini tamamlaması (enteleşia) terimiyle açıklanıyordu, ki, iki terim arasında bir yöneşim (convergence) olduğu da apaçıktır.
Ancak bu ayırımın biyoloji ve fizikten, retorik ve poetiğe ve özellikle de edebiyata geçtiğinde, gerçek ile sanal ve hatta fantezi olanı birbirlerinden ayırmanın güçlüğü de ortaya çıkacaktır.
Nitekim, Fransızca’daki (représentation) sözcüğüyle, hem ‘somut temsil’ ve hem de örneğin resimde olduğu gibi ‘soyut tasvir’ dile getirilmektedir.
İşte Aristocu ‘energeia’ terimi, temsil ve tasvir ettiği ‘nesne’yi insanın entelektinde açık bir biçimde canlandırma gücü anlamına gelmektedir.
Bunun ne kadarının ‘somut’ ve ne kadarının ‘fantezi’ ya da ‘saymaca’ olduğu, kişinin büyük ölçüde kendisine bağlı olacağı da söylenebilir.
Örneğin, Eski Roma’da Neron’un, tasavvur ettiği erdemli egemen modeliyle, aynada gördüğü kendisi arasında bir ayırım yapamayacağı apaçıktır.
‘Prenslerin aynası’ olarak bilinen bu durumun, günümüzde ‘yeni yetme halife’ler biçiminde ortaya çıkmasında şaşılacak bir yan olmasa gerektir.
Ancak, biz burada ‘bilme kuramı’nın (théorie de la connaissance) ayrıntılarından çok, Marx’ın kapitalist üretimle ilgili olarak ‘bilimsel soyutlama’ diyebileceğimiz soyutlama üzerinde yoğunlaşacağız.
Örneğin ‘sömürme’ eyleminde sömürülenin neden bu durumun ayırdına varamadığı, ya da ‘somut’ sonuçlarını bizzat yaşadığı halde, bu sonuçları doğuran ‘mekanizma’yı nasıl göremeyip üstelik kutsayışını açıklamaya çalışacağız.
İşte bu mekanizmanın, daha önce sözünü ettiğimiz ‘somut/soyut çevrimi’nde, bir ‘spekülatif soyutlama’ olan Hegel’ci yaklaşımın Marx tarafından nasıl tersine çevrildiğini açıklamaya çalışacağız da denilebilir.
Her iki filozofta da, düşünce (ideellik, içsellik, özdeşlik gibi) düşünceyi düşünmektedir; ancak Hegel’de düşünce, gerçekliği koyan olarak düşünülürken; Marx’ta (dışsallık ya da farklılık gibi) gerçeklik tarafından konulmaktadır.
Hegel’de, diyor Marx “düşünce süreci, özerk bir özne olarak İdée olmaya değin sürdürülmekte ve dışsal bir dile geliş olarak (manifestation) gerçeğin Tanrısı olmaktadır. Bende ise tersine, idéel, insan beynine dönüştürülerek yerleştirilmiş ve maddi olarak tercüme edilmiş olmaktan başka bir şey değildir.” (1)
Ki, ‘somut düşünce’ kavramı böylece kullanılmaya başlamıştır.
Dahası, Hegel’in ‘Hukuk Felsefesinin İlkeleri’ni eleştirirken Marx şöyle diyecektir; bir su damlasında binbir renkle parıldayan güneşe karşın, onun ‘resmi rengi’ yani ‘espritinin güneşi’ bir tanedir.
Böylece ‘somutun zenginliği’ kavramı da anlaşılabilir olmaktadır.
Ancak Hegel’in diyalektiğinin tersine çevrilmesi, onun ‘ussal çekirdeği’nin tersine çevrilmesi demektir.
‘Ussal çekirdek’ ise, evrensellik (özdeşlik) ve farklılığın (özgüllük) varsayıldığı yerde ‘çelişki’nin belirlenmesine dayanmaktadır.
Ancak Hegel’de ‘ussal çelişki’, gerçekliğin doğrudan yadsınması biçiminde ele alınırken, Marx’ta gerçekliğin doğrudan olumlaması biçiminde ama ‘usdışı’ bir biçimde var olduğu varsayımına dayanmaktadır.
İşte Hegelci ‘ussal çekirdek’, ancak onun Hegel’deki ‘mistifiye’ edilmiş halinden arındırılabilirse ‘ussal’ olabilmekte ve böylece Hegelci diyalektiğin ayakları yere basmış olmaktadır.
Bir başka deyişle, diyalektikte ‘reel’ ile ‘ideel’ terimleri arasındaki ilişki (rapport) yer değiştirmiş olmakta; yani onun ‘reel’ anından hareketle ‘yeniden kurulmakta’dır.
Böylece diyalektiğin ‘idealist’ ve ‘materyalist’ ayırımına gelinmiş olmaktadır.
(Sürecek)
(1) Kapital’in ikinci baskısına ‘sonsöz’den aktaran Bernard Bourgeois, “Le ‘noyau rationnel’ hégélien dans la pensée de Marx”, dans Actuel Marx 1993/1 (n°13), pp;125-150, Editions PUF
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x