SOYUTLAMA ÜZERİNE (4)
Kavramsallaştırmak hem hayal etmek ve hem de ‘düşüncede gerçekleştirmek’ demektir diyorduk.
Kuşkusuz bunun ‘ham hayal kurmak’ demek olmadığı açıktır.
Tersine, duyumlarla elde ettiğimiz (algıladığımız) verileri parçalarına ayırmak, gerekirse yerlerini değiştirmek ve somutu karakterize eden niteliklerini belirlemeye çalışmak demektir.
İşte ‘çözümleme’ (analiz) denilen süreç bundan başkası değildir.
Yani soyutlama ‘çözümleme’ yapmakla başlar diyebiliriz.
Ya da, somutun soyuta, yani ‘anlak’a çıkarılması denilebilir ki, bilenen somuttan soyuta/soyuttan somuta sürecinin başlangıcını oluşturmaktadır.
Demek ki, ‘çözümleme’ yapmakla yetinerek bir ‘düşünce’ye varılamaz, ki çoğu yazar veya yorumcunun ‘bu da benim çözümlemem’ diyerek övündüğüne sıkça tanıklık etmekteyiz.
Oysa soyutlama, yine yerli yersiz kullanılan bir ‘süreç’ veya daha doğru bir deyimle ‘çevrim’dir.
Yani bir gel-git, bir döngü veya kesintisiz bir devinimdir.
Öyle olduğu için ne herhangi bir ‘mutlak’ı bulduğunu ileri sürebilir ve ne de ‘mutlak’ı bulmak gibi bir amacı vardır.
Aksi halde ‘bilimsel gelişme’den söz edilemeyecektir, çünkü varacağı yere varmış olduğunu ileri sürecektir.
Ne var ki, bu süreç içinde kimi kesinlikler bulmayacağı anlamına gelmez.
İşte ‘bilimsel yasa’lar bu tür bir arayışın sonucunda elde edilmektedirler.
Dahası, kimi yaklaşımlar ‘bilimde yasa olmaz’ çünkü asıl olan ‘sürekli devinim’dir demektedirler.
Ancak soyutlama, bu devimin ayırdında olarak, başlangıçta bir otomobilin ‘marş motoru’ gibi bir işlev görmekte; elde veri olarak bulunandan uzaklaşarak, onu ‘olumsuzlama’kta (négation) ve onun özgüllüklerini sırasıyla ve özenle incelemektedir.
Demek ki, somuttan soyuta süreci, bizim duyularımız ve bize o güne değin öğretilmiş olanları, bir anda ‘yeniden düşünmeye başlamak’; yani o konudaki bütün bilgi ve deneyimlerimizi, denilebilirse eğer bir ‘öz-eleştiri’ye tabi tutmak sürecine benzetilebilir.
Ne var ki, bunun, günlük yaşamımızda yapabileceğimiz sıradan ‘düşünce egzersizleri’; kimi alıştırmalar olacağının altını çizelim.
Çünkü, bilimsel soyutlama ‘evrensel’ geçerliği olacak verilere yani ‘yasa’lara ulaşmak amacıyla yapılmaktadır, ki her önüne gelenin, o arada belli bir konunun ‘doktor’u sayılabilecek bir unvan almış olanların bile başarabileceği bir ‘iş’ değildir.
Gereği gibi yapılmış bir ‘doktora çalışması’, ancak ve sadece ‘evrensel yasa’lara ilişkin sınırlı bir alandaki uygulama sonuçlarını ortaya koyabilir.
Bununla birlikte, doktora çalışmasıyla bilimsel sürece ‘katkı’ yapılabileceğine ilişkin örnekler de yok değildir.
Ancak Türkiye’de, 1980’li yıllardan sonra ve özellikle son iktidar döneminde, ‘bilimsel yeterlik’ şöyle dursun ‘bilimsel ahlâk’a uyan çalışmaların yapıldığını ileri sürmek zordur.
Nitekim, ortalıkta profesör olarak dolananların ‘soyutlama’ şöyle dursun, doğru dürüst bir ‘bilim’ tanımı verebileceği de kuşkuludur.
Böylece ‘tanımlama’nın ne denli bir derinliği olduğu da ortaya çıkmış olacaktır.
‘Tarif’ yani ‘betimleme’nin bir ‘algı’ işi olduğu, oysa ‘tanımlama’nın soyutlamanın bir paraçası olduğunu ileri süreceğiz.
Nitekim, fenomenolojik yaklaşımda ‘paranteze almak’, betimlemenin ötesinde bir ‘teşhis koyma’ya dayanmaktadır ki, soyutlamada bir ileri adım olarak değerlendirilebilir.
Bununla birlikte, soyutlamanın farklı biçimleri olduğuna da işaret ederek, gelecek sayılarda kimi örnekleri ele almaya çalışacağız.
(Sürecek)