SOYUTLAMA ÜZERİNE (7)
Somut (veri)/soyut/ (düşünülmüş) somut biçiminde yürüyen soyutlama çevrimi, yani nominalist yaklaşımın iki aşaması (moment) vardır:
Birinci aşmada, kendisini gösteren somutluk, ilk anda somutun ‘özü’ymüş gibi anlaşılmaktadır.
Hegel’in verdiği örnekten hareketle, soyut ve evrensel ‘meyve’ kavramının onlarca ve hatta yüzlerce ‘somut meyve’nin hiçbirinin somut karşılığı olmadığı halde, sadece onların olumsuzlaması (negation) olarak onlar arasındaki soyut ilişkiyi kuran bir bağ olduğu söylenebilecektir.
Nitekim Althusser, “Somut meyveyi üretenin, meyvenin (genel) kavramı değil, tersine soyut meyve kavramını üreten somut meyvelerdir” diyecektir [Pour Marx, p.193-194]
Somutun zenginliği, yani çoklu somut meyvelerden hareketle, düşüncede devinimi sonunda onların ‘özü’ olarak ‘meyve’ kavramına ulaşılmış olmaktadır.
Eğer burada, somuttan hareketle düşüncenin süzerek (décanter) bir kavrama ulaşması söz konusu ise, kimi koşullar altında, bu kabul edilebilir bir şeydir; ancak Althusser gibi, yine meyve örneğinden hareketle, soyutlama sadece ‘meyvenin yenilecek kesimi ile çekirdeğini ayırmak’ biçiminde düşünülecek olursa; bu kez reel nesne, ‘öze ait parça’ ve ‘öze ait olmayan parça’ olarak ikiye ayrılmış olacak ve bir ölçüde ‘ampirizme’ düşülmüş olacaktır. [Lire le Capital, chapitre 10]
Burada ‘öz’ olarak meyveye, bir bakıma somut meyvelerinin devinimi sonucunda ulaşılmaktadır.
Oysa, sıradan bir adlandırma olan ‘meyve’, gerçekte anlağın bir ‘kötü soyutlaması’ndan başka bir şey değildir.
Yani, ‘öz’, somutuyla birlikte konularak mantıksal olarak somutun bizzat kendisi olarak üretilmekte veya sadece somut meyvelerin özelliklerini bütünleştiren ‘betimleme yasası’nın bir sonucu olmaktadır.
Bir başka deyişle, hedeflenen ‘öz’, somut meyvelerin tanınmasının (intelligibilté) temeli olarak konulmakta, ama kendisi gerçekte in re (en matière de/in the matter of) ‘şey’ olmamaktadır.
Hegel, “Burada evrensel olan biçimsel olarak özgül (particulier) olanla birlikte konularak, kendisi de özgül konumuna düşmektedir” diyecektir.
İkinci aşamada, denilebilir ki, eğer soyut kavramlar somut şeylerin deviniminin bir yansıması olarak düşünülürse (réfléchir), bu şeylerin ‘düşüncenin devinimi’nden başka bir şey olup olmadıkları görülebilecektir.
Althusser Hegel’i eleştirirken söyle yazmaktadır: “Hegel, düşüncenin devinimi olarak, bir başka gerçeklik yani fenomeni oluşturmaktadır. Böylece bilimsel çaba gerçekliğine bu devinimin ışık tutacağını, sonuçta somut ve soyutun birliğini (unité) yani kavramın kökeni olarak (autogenèse) bu basit devinimi düşünmüş olmaktadır” [Pour Marx, pp:192-193]
Hegel bu tutumuyla, nesnel idealizmin temsilcisi olarak kantçı aşkın bilme (la connaissance transcendantale) yani ‘öznel idealizm’den ayrılacaktır; ama ‘öz’ olarak Esprit’yi (Geist) koyarak köktenci bir biçimde bilgi üretiminin önünü tıkayacaktır.
Çünkü ‘soyut kavram’ın sadece ‘düşünce’ye içkin olduğu kabul edilecek olursa dış dünyayı anlamamıza nasıl yardımcı olabileceği sorusu yanıtsız kalmış olmaktadır.
Öyleyse bu ikinci aşamada, meyve kavramının yeniden somut meyvelerin zenginliğine geri dönmesi gerekecektir.
Yani ‘öz’ olarak konulmuş olsa bile, kendi ‘boş’luğunda kalıp kendi ayrık belirsizliğini sürdürmemelidir.
O basit temelleyicilik konumu yani ilk ön-kabullerini (varsayım) dayandırdığı konumdan çıkması gerekmektedir.
Ki bu da, soyut özden düşünülmüş somuta dönüşme yani belirlenmiş olmaya geçiş çevrimi olacak, somutun zenginliğinden aldığı belirlenmelerin hangilerinin kanıtlanıp hangilerinin ayıklandığı bir aşamayı (moment) oluşturacaktır.
İşte, şimdilik olmak kaydıyla, ussal kavramın ‘iyi soyutlaması’ böyle olmaktadır denilebilir.
Böylece, somut/soyut/somut çevriminde, düşünce yoluyla gerçek dünyaya geçiş ya da düşüncenin somutlaşması böylece tamamlanmış olmaktadır.
Sürecin sonunda düşünce ile gerçeğin birliğinin sağlanması (unité de l’idée et de la réalité) da denilebilecek olan bu durum kendinde (en soi) olanın kendisi için (pour soi) olması diye de adlandırılmaktadır.
Ne var ki, Marx, Hegelci bu soyutlamayı, küçümseyici anlamda ‘spekülatif’ olarak tanımlayacak ve bu spekülatif yapının ‘giz’ (mystère) ya da ‘gizemlilik’in (mysticisme), meyve kavramının somut meyvelerden hareketle ‘soyut temsilci’ olarak kabul edilmesinde yattığını: aslında, gerçek ve somut öznenin her şeyi bilen soyut bir özneye dönüşmesinden başka bir şey olmadığını ileri sürecektir.
Böylece somut gerçeklik soyut düşüncenin bir başka terimle dile getirilmesinden başka bir şey olmamaktadır.
At yerine ‘dörtnala giden hayvan’ demek gibi bir şey.
Ya da bir başka ‘nominalizm’ örneği de denilebilir (Marx, Sainte Famille, 1969, p. 73-74).
O halde, Marx’ın Hegel’e yönelttiği eleştirilere daha yakından bakmamız gerekecektir.
(Sürecek)