SOYUTLAMA ÜZERİNE (9)
Yabancılaşmayı ‘blok’ ya da ‘birim’ olarak ele almanın sakıncalı bir yaklaşım olduğunu söylemiştik.
Çünkü yabancılaşma hem çeşitlidir ve hem de çok-işlevlidir.
Kavramı diyalektik yani onu olumsuzu ile birlikte (désaliénation) ele almamız da yeterli olmayabilir. Nitekim Hegel’de yabancılaşma spekülatif olarak, felsefe içinde, düşünülmekte idi, oysa Marx onu ve onun ortadan kalkmasını tarihsel olgu (fait historique) olarak ele aldı.
Örnek olarak, insan etkinlik ve ilişkilerinin, fetişleştirilmeleri sonucunda şeyler olarak ortaya çıktığını göstermeye çalıştı: para, meta ve sermaye gibi.
İşte ekonomi dünyasında yabancılaşmanın ortadan kalkması/kaldırılmasını bir ‘blok’ olarak düşünmenin, yeniden felsefî mutlakiyetçiliğe düşmek olacağının altı çizilebilir. O nedenle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir:
Bunun için birkaç öneri (propositions) getirilebilir.
Henri Denis, hipotezden ileri ama edinilmiş bilgiden (vérité) geri olan şu beş öneriyi ileri sürmektedir:
Birincisi, yabancılaşmanın tasarlanabilir ve belirlenebilir bir kavram olarak ele alınması gerekmektedir. Bu, toptan yabancılaşma ve toptan ortadan kaldırılmasının, baştan yanlış olacağının kabul edilmesi demektir. Yabancılaşma ve ortadan kalkması bir ‘durum’ (état) olarak ele alınmalıdır ki, onların karşılıklı devinimi tasarlanabilsin.
İkincisi, yabancılaşma ‘durumu’ görelileştirilecek olursa kavramın kendisi de diyalektikleştirilmiş olacaktır. O zaman
yabancılaşma/yabancılaşmanın ortadan kalkması/yeni yabancılaşma
sürekli bir devinim olarak düşünülebilecektir.
Üçüncü olarak, yabancılaşmanın en uç hali, yani yanlış-bilinç ya da yanlış-bilme olarak bilinçsizlik biçiminde kendisini ortaya koyabilir.
Yabancılaşmanın bilincine varmak zaten yabancılaşmadan çıkmak demektir, ama daha derin bir yabancılaşma için girmek, diyelim başarısızlığı bir bilinç olarak sabitleştimek gibi bir biçimde de olabilir.
Bu durumda çözüm ‘olası’ya doğru yönelmek olacaktır.
Dördüncüsü, aktivitenin (şeyler önünde bilinç aktivitesi olarak) şeyleştirilmesi, bir uç yabancılaşma olarak, şeyler tarafından sezilmeye bırakılmak demektir.
Bu bir uç kutup olarak, bir yabancılaşma terimidir, ama yabancılaşma kavramını kendinde tüketmez. Kendine yabancılaşmanın çoklu biçimlerinin şeyleştirilmesini maskelemeye yarar.
Örneğin politik yabancılaşma, reel öznenin kendi tasarladığı özelliklerinin tutsağı olması demektir.
Öyle ki, burada özde ‘sivil toplum’un üyeleri olarak somut bireyler, kendi spekülatif soyutlamaları olan etatiko-politik mekanizmanın kendilerine somut bir mekanizma olarak geri döndüğünü görmektedirler (daha doğrusu görememektedirler).
Politik yabancılaşma olarak, Devlet tarafından ve Devlet’te yabancılaşma, aralarında çoklu ilişkiler olmasına karşın, (mal ve para tarafından yapılan) ekonomik yabancılaşmada kendisini gösteremez.
Emekçinin yabancılaşması kadının yabancılaşmasıyla bir olmadığı gibi burjuvazinin yabancılaşmasıyla da bir değildir.
O zaman bu ve benzeri yabancılaşmaların sınırlarını belirlemek için bir ölçüt bulmak gerekecektir. Ki büyük olasılıkla, o da, diyalektik devinimin içindedir.
O zaman mutlak yabancılaşmayı devinimin durduğu an (bloquage) olarak tanımlamak doğru olacaktır.
Şeyleştirme ise, bir sınırlı durum (cas) olarak değil ama, belirgin bir durum (état) olarak belirlenecek olursa, hem yabancılaşmayı ve hem de onun maskesini belirlemeye olanak verecektir.
Onun devinimi ise, doyumsuzluk/tedirginlik/bunalım olarak yabancılaşmayı kapsayabilecektir.
Ne var ki, tüm yabancılaşmalar için geçerli bir ölçüt bulmak gerçekten zordur. O zaman, ancak onların tip’lerini belirlemek ve bir tipoloji çıkarmak çok daha iyi olacaktır.
Nitekim Hegel ve Marx, bu tip yabancılaşmalara belirli bir içerik veren ve geçen yazıda sözünü ettiğimiz Almanca sözcükler kullanmışlardı.
Demek ki, felsefî, psikiyatrik ya da psiko-semantik yabancılaşmalar olabilmektedir.
Beşincisi; burada diyalektik devinimdeki ilişkileri açısınden önemli bir ayırıma işaret etmek gerekiyor: Başkası (autre) ile yabancı (el)-(autrui).
Sorunun anlaşılması böylece daha kolay olacaktır.
Başkası söz konusu olduğunda, kendinden ayrılmışı (arraché) anlatmak için kendisi (soi)’nin bilincine varılmış olunmaktadır.
Yabancı söz konusu olduğunda ise, onunla dostlukla kurulabilir, anlaşma da yapılabilir biri olarak daha yakın görülecektir. Oysa, başkası (autre) daha uzakta ve ulaşılamaz ve hatta bizi tehdit eden biri olarak görülecektir.
İşte diyalektik devinim bu iki terim arasında yürüyecektir. Asıl tehlike ise diyalektik devinimin durması, bloke olmasındadır.
Burada, bilimsel araştırmalarda hipotez, yapı, boyut, mikro ve makro gibi ‘biçimsel araçlar’ ile bütünsellik, gerçeklik, yabancılaşma, yaşanmışlık, kendiliğindenlik gibi ‘özgül (spécifique) kategoriler’i birbirlerinden ayırmak gerektiğini de belirtmiş olalım.
(Sürecek)