31 Mayıs 2009
STRATEJİK DÜŞMAN
İrfan Tuna
Orgeneral Eşref Bitlis, Jandarma Genel Komutanımızdı.
Jandarma Genel Komutanımız Orgeneral Eşref Bitlis, 90’lı yılların başında, Birinci Körfez Savaşından sonra, Irak’ın kuzeyini Irak merkezi yönetiminin kontrol ve denetiminden koparan ABD’nin, Temmuz 1991’de topraklarımızdaki üslerine yerleştirdiği Çekiç Güç aracılığıyla bu bölgede bir kukla devlet kurmaya çalıştığını saptadı. Bu durumu yazdığı raporlarla Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a da aktardı. ABD’nin Kürt halkını kullanarak bölgede kurmaya çalıştığı bu kukla devleti engellemek için planlar hazırladı. Bu plana göre bölge ülkeleriyle işbirliği yapılarak Kürt halkının ABD denetimine girmesi ve kukla devletin oluşumu engellenecekti. Bu arada Kürt kökenli yurttaşlarımızı kazanacak politikalarla PKK’nın da kökü kazınacaktı...
ABD’nin bölgedeki hesaplarını bozacak olan planını hayatı geçirmek amacıyla Diyarbakır’a gitmek üzere 17 Şubat 1993 tarihinde yola çıkan Jandarma Genel Komutanımız Org. Eşref Bitlis’in içinde bulunduğu uçak, havalandıktan birkaç dakika sonra düştü ve parçalandı.
Bunun bir kaza değil sabotaj olduğunu, Org. Eşref Bitlis’in uçağına yapılan sabotajla ABD tarafından öldürüldüğünü, şu anda ‘Ergenekon’ tertibinde hedef alınan Adnan Akfırat, ’’Eşref Bitlis Suikastı’’ kitabında, belgeleriyle ve kanıtlarıyla ortaya koydu.
* * *
Kitaptan bazı bölümleri kısaca aktarıyorum.
’’İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 29 Kasım 1996 günü, partisinin İstanbul il merkezinde yaptığı basın toplantısında, Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in ölümünde Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Adana Konsolosu Elisabeth Shelton’un sorumluluğuna ilişkin somut bilgiler verdi. İP Genel Başkanı, basın toplantısında Bitlis suikastı araştırmasında gelinen noktayı özetledikten sonra şunları söyledi: ’’Suikast Çekiç Güç Karargâhı’ndan Yönetildi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Çekiç Güç’ün Türkiye aleyhindeki ve yasadışı faaliyetlerini somut olarak saptamıştı. Bu konuda birden fazla rapor hazırlayıp Genelkurmay Başkanlığı’na verdi. Bu nedenle JUSMMAT Komutanı ABD’li Tümgeneral, Mart 1992’de Org Bitlis’i Çekiç Güç hakkında bilgi topladığı için Genelkurmay Başkanlığı’na şikâyet etti. Bu şikâyet metni, Genelkurmay kayıtlarında bulunuyor. ABD’lilerin bu girişimi Bitlis’i sınırlayamayınca, JUSMMAT Komutanı ve Çekiç Güç’teki subaylar, Jandarma Genel Komutanı’nı Washington’a iki kez şikâyet ettiler. Amerikalı subaylar ile Org. Bitlis arasındaki çatışma şiddetlendi. Eşref Bitlis, Jandarma Genel Komutanlığı içinde görev yapan Özel Harp uzmanı ABD’li subayları komutanlıktan attı. Bununla kalmadı, Kuzey Irak ve Güneydoğu’da faaliyet yürüten yardım kuruluşlarındaki CIA’cı ve Özel Harpçileri de engelledi.
İstihbarat kuruluşları denetiminde faaliyet yürüten NGO’ların faaliyeti Bitlis döneminde denetim altına alınmıştı. Org. Bitlis, CIA’cıların Kuzey Irak’a Silopi’den giriş çıkışlarını yasakladı. Gıda yardımı görüntüsüyle Kuzey Irak’a sokulan silahları yakalatan da Orgeneral Bitlis oldu. Çekiç Güç’ün verdiği bu silahlar daha sonra Güneydoğu’da PKK’lılarda yakalanmıştı…’’ (Adnan Akfırat-’’Eşref Bitlis Suikastı-Belgelerle’’, Kaynak Yayınları, Birinci Basım 1997, s.87-88)
’’Org. Eşref Bitlis: Çekiç Güç Kürt Devleti Kuruyor. Genelkurmay Başkanlığı’nca farklı zamanlarda hazırlanan raporlarda, Çekiç Güç’ün Türkiye’nin egemenlik haklarını hiçe saydığı belgeleniyor. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis tarafından hazırlanıp Genelkurmay’a verilen raporlardan biri, Genelkurmay’ın raporu olarak 28 Ekim 1995 tarihli Aksiyon dergisinde kamuoyuna yansıdı. Raporda ’’Çekiç Güç Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kuruyor’’ saptaması net olarak yer alıyor. Genelkurmay İstihbaratı tarafından bir örneği bırakılmadan, not alınmak üzere Aksiyon dergisi yetkililerine verilen raporda şu ifadeler yer alıyor: ’’Her ne kadar CTF’nin (Çokuluslu Güç) kuruluş amacı Kuzey Irak’taki mülteci olayını önlemek ve insani yardımın güvenlik içinde yapılmasını sağlamak ise de, vuku bulan olayların niteliği bu amaçlardan sapıldığını kanıtlayacak niteliktedir. CTF’nin kuruluş amacında yer alan Irak’ın toprak bütünlüğü konusu uygulama ile çelişkilidir. Uygulama, bir devletin alt yapısını oluşturma gayretleri ile özdeştir. Ordunun kurulması, kitlelerin eğitimi için organizasyonlar kurulması, kendilerine yeterli gıda maddesi sağlayacak şekilde halkın tarıma teşviki, ortak düşman kavramının (Saddam) oluşturulması, muhabere, ulaştırma ve enerji altyapılarının tamamlanma gayretleri örnek olarak gösterilebilir.’’ Raporda, özellikle iki ABD’li subayın adı sıklıkla geçiyor. Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’taki birimi olan Askeri Koordinasyon Komitesi (MCC) Başkanı Albay Naab ve onun görevini devralan Albay Wilson. Her ikisi de Kuzey Irak’ta yürütülen CIA operasyonunun başkahramanlarından. Orgeneral Bitlis’e suikasta da aynı isimlerle karşılaşıyoruz…’’ (aynı kitap, s.79-80)
’’…Özellikle Körfez Savaşı’ndan sonra Turgut Özal’a açık tavır aldı. Amerika’nın Kürt planlarının karşısına dikildi. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde Çekiç Güç’e eleştiriler onun döneminde dile getirilmeye başlandı. Özal ile Türk Silahlı Kuvvetleri içinde Amerika’ya mesafeli kesim arasındaki ilişkilerin en gergin olduğu dönemde, ’’Şükran Mektubu’’, basında bir bomba gibi patladı. Gazeteci Muammer Yaşar Bostancı, Cumhurbaşkanı Özal’ın, ABD Başkanı George Bush’a yazdığı ’’Şükran Mektubu’’nu, Sabah gazetesinde tam metin olarak yayımladı. Haber, Özal’ı çok kızdırdı. Mektup, Bostancı’nın eline nasıl geçmişti? Orgeneral Bitlis, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Amerikan Devlet Başkanı’na ’’şükran duyguları’’ içinde yazdığı mektuba tahammül edememişti…’’ (aynı kitap, s.140)
Adnan Akfırat, kitabının aynı sayfasında, Eşref Bitlis’in basında en çok sevdiği yazarın Uğur Mumcu olduğu bilgisini de veriyor.
Ne ilginçtir, Jandarma Genel Komutanımız Eşref Bitlis’in basında en sevdiği gazeteci olan Uğur Mumcu da, Org. Eşref Bitlis’ten yaklaşık 1 ay önce 24 Ocak 1993 tarihinde aracına yerleştirilen bombayla katledilmişti… Ve yine ne ilginçtir, Uğur Mumcu, ABD’nin PKK’ya verdiği desteği belgeleyecek, PKK ile CIA ilişkisini kanıtlayacak bir araştırmayı sonuçlandırmak üzereydi. Cinayetin ilk günlerinde oklar hep İran’ı göstermişti. Oysa İran’ın Uğur Mumcu’yla alıp veremediği hiçbir şey yoktu ama ABD’nin Uğur Mumcu’nun yaptığı araştırmalardan, Uğur Mumcu’dan ve ülkemizdeki Kemalist aydınlardan rahatsızlık duyduğu kesindi…
* * *
Garip biçimde katledilen bir aydınımız da Hrant Dink.
Aşağıda okuyacağınız satırlar 18 Nisan 2006 tarihli Milliyet gazetesinden. Haberin başlığı, ’’Kürtlere ilginç hatırlatma’’
Haber şöyle:
’’ 'Ermenilerin düştüğü oyuna şimdi Kürtler düşüyor' diyen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, "ABD'nin Kürt devleti vaadine Kürtler inanmasın" diye konuştu. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, "Geçmişte Ermenilerin düştüğü oyuna bu kez bazı Kürtler düşüyor" dedi.
Zaman gazetesinde dün yayımlanan habere göre Malatyalı İşadamları Derneği (MİAD) 3. Fikir Platformu toplantısında konuşan Dink, "Ermeniler, geçmişte İngiliz, Alman, Fransız ve Ruslara güvenmekle hata yaptı. ABD'nin Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurma vaadine Kürtler inanmasın" görüşünü dile getirdi.
"Ermeniler, Osmanlı'dan kurtulmak için oyuna geldi" diyen Dink, sözlerini şöyle sürdürdü: (…) "Bugün Kürtlerin aynı oyuna alet olduğunu" iddia eden Dink, "ABD, Kürtleri Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurmak bahanesiyle kullanıyor" dedi. Geçmişteki oyunun aynen bugün de oynandığını savunan Dink, "Siyasi hesaplar, parti farklılıkları bir kenara itilmeli. ABD bu. Gelir, kendi işine bakar, işi bittiğinde de çeker gider. Sonra da buradaki insanlar kendi aralarında didişir. Dink, açıklamalarıyla ilgili olarak Milliyet'e yaptığı değerlendirmede de şunları söyledi: "Bu bölgede biz yaşıyoruz. Ancak bölgeye ilgi sadece bizle sınırlı değil. Dışımızdaki dünyanın bu bölgeye ilgisi çok açık. Bu ilgi değişik dönemlerde değişik kimliklere bürünebiliyor. Bu dönemde de 'demokrasi götürme' adında yapılıyor."
Hrant Dink yukarıdaki açıklamasında aslında kendisinin ölüm emrini veren ABD’nin robot resmini çizmiyor mu?
Hrant Dink’in cenaze töreninde ABD Büyükelçisinin arkasında yürüyüp, ’’Katil Devlet!’’, ’’Hepimiz Ermeni’yiz!’’, ’’Hepimiz Hrant’ız!’’ diye bağıranlar acaba gerçekten Hrant Dink’in dikkat çektiği ABD ikiyüzlülüğünün farkında mıydılar? Gerçekten hepsi Hrant Dink gibi miydiler? Yoksa ’’Katil Devlet!’’ ’’Hepimiz Ermeni’yiz!’’ diye bağırarak ABD’nin çok istediği etnik ayrışma görüntüsünün oluşmasına katkıda mı bulundular?
* * *
Her şey apaçık ortada değil mi?
Hrant Dink’in dikkat çektiği gibi, geçmişte Ermenilerin alet olduğu oyuna günümüzde Kürtler alet olmuyor mu? "ABD, Kürtleri Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurmak bahanesiyle’’ kullanmıyor mu?
Uğur Mumcu’nun belgelemeye çalıştığı, PKK’nın ABD denetiminde bir terör örgütü olduğu gerçeği bugün daha açık ve net olarak ortaya çıkmamış mıdır?
Jandarma Genel Komutanımız Org. Eşref Bitlis’in defalarca saptayıp devletin üst makamlarına rapor ettiği ve engellemeye çalıştığı, Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devletin Made in USA damgalı bir ABD yapımı olduğundan kuşkunuz var mıdır?
Üstelik Irak’ın kuzeyindeki kukla devletin mimarı ABD, 4 Temmuz 2006 tarihli Amerikan Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan BOP haritasında yurdumuzun doğu ve güneydoğusunu da, açıkça ‘Özgür Kürdistan’ olarak adlandırdığı bu kukla devletin sınırları içerisinde göstermekten çekinmemiştir…
Gün, dostu düşmandan ayırma günüdür.
Gelinen noktada, Türkiye’mizin toprak bütünlüğü ve ulusal birliğimiz için acilen yapılması gereken şey bellidir. Her şeyden önce, tehdidin ABD’den geldiğini görmek ve ona göre önlem almak zorunludur. ABD’yi dost ve müttefik olarak gören, ABD’nin PKK’ya ve ayrılıkçı siyasete verdiği desteği görmezden gelen politikalar bir an önce terk edilmelidir. Irak’ın kuzeyinde ABD tarafından kurulan kukla devleti yücelten, himaye eden, kurulmasına yardımcı olan politikalar bir an önce bırakılmalı, bu kukla devletin kurulması İran ve Rusya başta olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliği yapılarak kesinlikle engellenmelidir. Ülkemizdeki Kürt kökenli vatandaşlarımızı ABD denetiminden, feodal kalıntılardan, toprak ağalığından kurtaracak, ayakları Türkiye topraklarına basan milli politikalar uygulanmalıdır… Kürt kökenli yurttaşlarımızın, Irak’ın kuzeyinde kurulan devletin, Kürt halkına ait bir devlet olmadığını, başında ipleri ABD emperyalizminin elindeki kuklaların bulunduğu kukla bir devlet olduğunu anlamalarına yardımcı olunmalıdır…
Onlarca yıldır ve şu anda gidiş tam tersidir. Üstelik ülkemizi ABD güdümünde parçalanmaya götüren politikalar ‘tarihi fırsat’ olarak sunulmaktadır. Milli politikaları savunanlar, ülkemiz karşısındaki gerçek tehdidin ABD olduğunu görüp ülkemizi ve insanlarımızı bu durumdan kurtaracak milli politikalar üreten insanlar ya katledilmekte ya da ‘darbeci’ damgası vurularak içeri tıkılmakta, susturulmaya çalışılmaktadır…
Ama ‘Stratejik Müttefik’in ve işbirlikçilerinin, aslında ülkemizin ve insanlarımızın stratejik bir düşmanı oldukları gerçeğini gizleyebilmenin de olanağı kalmamıştır…