Tam Bağımsızlık Kavramı ve Bilinci
Atatürk halkçı bir liderdi, halkını aydınlatmayı görev bilirdi. 19 yıl süren önderliği sırasında halkla beraber olmaya büyük özen göstermiş, birçok konuda onu bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye çalışmıştır. İşte, bu konulardan biri de "tam bağımsızlık kavramı ve bilinci" olmuştur.
Dinliyoruz ebedî önderimizi:
TAM BAĞIMSIZLIK KAVRAMI
1.- Millî Ülkü… Nedir Millî Ülkü? Milletimizi yaşatmaktır Millî Ülkü. Ancak tam bağımsız olarak yaşatmaktır! Türk ulusunu yaşatmak, Türk ulusunun bağımsızlığını korumak, birinci görevidir bir Atatürkçü’nün!... Kayıtsız şartsız tam bağımsızlık, ulusal egemenlikle birlikte, devletimizin iki temel taşından biridir.
2.- Ey bir adı da Mustafa Kemal olan! Bir varoluş sorunudur ulusal bağımsızlık. Türkiye Cumhuriyeti devletini yaşatmak ve bağımsızlığını korumak Milli Hedef’indir senin. Daima bu hedefi düşün, bilinçlen, bu hedefle yaşa, kilitlen ona. De ki: Devletimin ve milletimin bağımsızlığı kutsaldır. Dokunulmaz olacaktır, sonsuza kadar güvende olacaktır.
3.-Milletçe kesin olarak savunulması gerekli olan haklar özellikle iki noktada önem kazanır: Birincisi devlet ve milletin kesin olarak tam bağımsızlığı… İkincisi de vatanın asli bileşiminde çoğunluğun, azınlıklara feda edilmemesidir.
4.- Ey Atatürkçü! Tam bağımsızlık nedir, milletimizin tam bağımsız olması ne demektir, bilir misin? Tam bağımsızlık demek Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik ve kültür alanlarında, bunlara benzer bütün alanlarda tam serbest olması demektir. Bütün bu alanlarda yalnız kendi çıkarlarını gözeterek, yalnız kendisinin, özgürce karar alması demektir. Devletimizin başka bir devletin veya herhangi bir uluslararası kuruluşun kesin etkisi ya da vesayeti altında olmaması demektir. Ne manda ve himaye vardır, ne azınlıklara imtiyaz... Devletimiz ve milletimiz içte ve dışta tam anlamıyla bağımsızdır. Tek bir istisna bile getirilemez bu koşullara.
5.- Bu noktada, adlî bağımsızlığın önemini ayrıca vurgulamak isterim. Tam bağımsızlık elbette adlî bağımsızlığı da kapsar. Adalet dağıtımı görevi her bağımsız devletin vazgeçilmez bir hakkıdır, kimse karışamaz ona. Milletlerin yargı hakkı bağımsızlığın birinci koşuludur. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin, devlet olarak varlığından söz edilemez.
6.- Bağımsızlıktan yoksun bir devlet!… Nasıl olur bağımsızlığından yoksun bir devlet, nasıl ayırt edersin onu bağımsız bir devletten? Bir devlet düşün ki, kendi uyruğuna koyduğu bir vergiyi yabancılara koyamaz; gümrük işlemlerini, resimlerini ülkenin ve milletin ihtiyaçlarına göre düzenlemesi engellenmiştir; bir devlet ki, bunların da ötesinde yabancılar üzerinde yargı yetkisini uygulamaktan men edilmiştir; işte böyledir bağımsızlığından yoksun olan bir devlet!…
7.- Örnek mi istiyorsun? Osmanlı Devleti…, evet ne yazık ki Osmanlı Devleti!... Osmanlı’da devletin ve milletin yaşamına yapılan müdahaleler bu saydıklarımdan da ibaret değildi, daha fazla idi. Doğrudan doğruya milletin yaşamsal ihtiyaçlarından olan, örneğin demiryolu yapmak için, fabrika yapmak için devlet serbest değildi; mutlaka dış müdahale vardı. Bu şekilde hayatını teminden menettirilen bir devlet bağımsız olabilir mi hiç? Gerçekte Osmanlı Devleti bağımsızlığını çoktan kaybetmişti. Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka bir şey değildi; Osmanlı içindeki Türk milleti de tamamen tutsak durumuna getirilmişti. Bu sonuç milletin kendi iradesine ve kendi egemenliğine sahip bulunamamasından, bu irade ve egemenliğin şunun bunun elinde kullanılagelmiş olmasından kaynaklanıyordu.
8.-Ben bu haksızlığa karşı çıktım. Milletimin başına geçerek İstiklal Savaşımızı başlattım. Milletimin gasp edilmiş haklarını geri aldım. Ülkemi tam bağımsız kıldım, öyle de teslim ettim benden sonrakilere. Ne var ki onlar işin önemini anlamadılar, bilmediler bağımsızlığın paha biçilmez değerini. Emperyalist ülkelerle kurdukları ilişkilerle, bağımsızlığımızı zedelediler, yozlaştırdılar. Bugün bakıyorum, Osmanlı’nın durumundan pek fazla farkımız yok. Dolayısıyla bugünkü Türkiye de örnek verilebilir tam bağımsız olmayan bir devlete.
9.- Ey Atatürkçü! Bir anne, yavrusu üzerinde nasıl titrerse, sen de öyle titre tam bağımsızlığımız üzerinde. En başta gelen bir görevin bil bunu. Görevini en iyi şekilde yerine getirmek için de Tam Bağımsızlık İlkesi’ni çok iyi öğren, bütün yönleriyle, siyaset, maliye, iktisat, adalet ve diğer yönleriyle. Hiçbir istisnası olmadığını zihnine kazı, bu koşulu asla çıkarma aklından.
10- Ey benim mânevî mirasçım! Bil ki Millî Hedef’in ruhudur tam bağımsızlık, üzerine aldığın görevin özüdür. O bir ölüm kalım sorunudur, Türk ulusunun varlığını sürdürmesinin temel koşuludur. Tarihe karşı yüklendin bu görevi, bütün ulusa karşı yüklendin, asla unutma sorumluluğunu!
11.- Ancak şunu da aklından çıkarma: Tam bağımsızlık millet olarak içe kapanma anlamına gelmez kesinlikle. Türk milletinin ve ülkemizin çıkarları gerektirdiğinde, diğer devletlerle dostluk, ekonomi ve siyaset,… ilişkileri kurulabilir; bu ilişkilere saygılı ol, katkıda bulun.
12.- Kim ki tam bağımsızlık hedefini hayatının ekseni yapar, o kişi ödülünü alır; o kişi büyür, yücelir, benim katıma yükselir. Şu sözler bana ait değil midir: Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve atalarımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir insanım. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı olarak kalmalıyım. Çünkü milletimde şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, mutlaka onun özgür ve bağımsız olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok önem veririm. Bu niteliklerin kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için, milletimin de aynı nitelikleri taşımasını koşul bilirim.
13.- Zihnine kazı, bir tohum gibi yüreğine ek, sık sık tekrarla bu sözlerimi; her gün, her sabah, her akşam yeniden oku, sindir ruhuna. Karakterin yap, bir aşk olarak, en temel bir ilke olarak kutsal bir yemine çevir onu, bütünleş bu yeminle: “Durum ve koşullar ne olursa olsun, yaşamak için, haysiyet, şerefim ve namusumla yaşamak için, görevim Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyet’ini korumaktır. Türk milletinin tam bağımsızlığı için çalışacak, kafa yorup iş yapacak, mücadele edecek, bu yolda gerekirse canımı vereceğim.” Her şeyin olsun, varlığın olsun, damarlarında akan kanın, ciğerlerinde dolaşan soluğun, şerefin, haysiyetin, namusun olsun bu yemin; onunla kalk, onunla yat, onunla yaşa. Ve şöyle bitir yeminini: Ya istiklal ya ölüm!
TAM BAĞIMSIZLIK BİLİNCİ
1.- Tam bağımsızlık için temel bir koşul milletimizin kendi iradesine, kendi egemenliğine sahip çıkmasıdır. Bu irade ve egemenlik şunun bunun eline, değersiz insanların, işbirlikçi bedhahların eline bırakılmamalıdır.
2.- Öyleyse milletimizin kendi iradesine ve egemenliğine tam olarak sahip çıkmasını sağlamak da başta gelen görevlerindendir senin. Bugün milletimiz bu sahipliğin bilincinde midir tam olarak? Yoksa o da mı ihmal edildi diğerleri gibi? Bu bilinç nasıl kökleştirilir, sahiplenme, bu irade ve egemenliğini sahiplenme bilinci? Daha da önemlisi nasıl kurumlaştırılır o? Dert edinmelisin kendine bu can alıcı sorunu, üzerinde kafa yormalısın; araştırmalı, çözüm bulmalısın. Çevreni, yurttaşlarını bilinçlendirmelisin.
3.-Süngü, kuvvet, şeref ve haysiyetin savunamadığı sınırlar, başka hiçbir prensiple savunulamaz. Bağımsızlık için onur duygusu ve kuvvet gerekir. Ancak onurlu ve güçlü olan bağımsız olur.
4.- Milletin ruhu da önemlidir, milletin azmi de önemlidir tam bağımsızlık için. Bir ülke zapt edilebilir, bir ülke işgal edilebilir. Ancak o ülkenin sahiplerine boyun eğdirmek için yeterli midir bu? Elbette hayır! Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Yüzyılların meydana getirdiği bir millî ruha, sağlam ve temelli bir milli iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz.
5.- Bu ruhun, bu kararlılığın başta gelen bir örneğini Türk milleti vermiştir. Yurdumuz Avrupalı sömürgecilerin işgaline uğrayınca baş eğmemiş, direnmiş, mücadele etmiştir. Tam bağımsızlığı için, kayıtsız şartsız egemenliği için! Zaferle çıkmıştır başlattığı Milli Mücadele’den, tam bağımsızlığını alarak, kayıtsız koşulsuz egemenliğini alarak çıkmıştır.
6.- Ey bu satırları yüreğiyle okuyan! Ahlakın yüksektir senin. Kendini düşündüğün kadar, hatta daha da fazla milletini düşünmelisin. Ve her zaman düşünmelisin! Öyle işler ortaya koy ki o sayede milletimizin ruhu, milletimizin azim ve iradesi daha da sağlamlaşsın. Hele Millî Mücadelemiz… Onu hiç unutma, unutturma. İyi öğren, safha safha, gün gün, her yönüyle öğren, öğret. Çok fayda sağlayacaktır bu bilgi sana. Neler pahasına kazandığımızı öğreneceksin tam bağımsızlığımızı. Değerini bilecek, canın pahasına koruyacaksın onu. Arkadaşlarına, halkına da aşılayacaksın bu bilinci. Benden sonra gelen yöneticiler ne yazık ki, görevlerini yapmadılar. Ülkemiz onulmaz zararlar gördü bundan, sen onlar gibi olma.
7.- Milletimizin özgürlüğü ve bağımsızlığı, ortaya koyduğu ve koyacağı uygar eserlere de bağlıdır. Uygar eser meydana getirme yeteneğinden yoksun bir millet, özgürlük ve bağımsızlığından da yoksun kalmaya mahkûmdur. Öyleyse Ey Kemalist, bir görevin de şudur senin: Türk milletinin medenî eser meydana getirme yeteneğini araştır, ortaya koy, öğret; bu yeteneğin korunmasına ve geliştirilmesine katkıda bulun. Milletimizin sahip olduğu medenî eserleri araştır, ortaya çıkar, koru, incele; halkına ve dünyaya tanıt onları. Yeni uygar eserler meydana getirmesi için kafa yor, iş yap, herkesi çağır bu göreve.
8.- Türk milleti bağımsızlığını bilir, onun değerini de bilir. Düşmanlarımızın düşündüğü gibi ne hukukuna yabancıdır o, ne bağımsızlığına. Aramızdaki cahil ve gafillerin, hainlerin kabul ve ifade etmek istedikleri şekilde de değildir. Tam tersine büyük bir aşk ile, aşk bağı ile, vicdan bağı ile bağımsızlığına ve onuruna bağlıdır. Türk milleti boyunduruk kabul etmeyen, tutsak olmamış bir millettir. Yüzyıllardır özgür ve bağımsız yaşamış, bağımsızlığı hayatın bir gereği saymış kahraman bir millettir. Bağımsız olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
9.- Dedim ki “benim milletim bağımsızlığını bilir, onsuz düşünemez kendini”. Ancak şu da var ki, kimi yurttaşlarımız bilmeyebilir, yanlış bilebilir. Öyleyse bir görevin de şudur senin: Bağımsızlık olgusunu çok iyi öğren, onunla bütünleş, onu yaşa. Bilmeyenlere anlatmayı, aşılamayı kutsal bir görev bil kendine. Onlar da başkalarını aydınlatsın. Öyle ki kimse kalmasın bilmeyen. Bu senin, hepinizin, bütün Kemalistlerin ilk görevleri arasındadır. Anneler, babalar, kardeşler, öğretmenler! Daha çocukken kulaklarına fısıldayın bağımsızlık bilincini, Türk gençlerinin. Yetişkinlere de söyleyin, daha fazlasını anlatın. Dersler verin, konuşmalar yapın, yazılar yazın, bir araya gelip sohbetler yapın.
10.- Bağımsızlık ve özgürlüğün gerçek mahiyetini, ne olduğunu, yüksek değerini vicdanında idrak etmiş milletler için esas ve yaşamsal prensip nedir bilir misin? Bağımsızlık ve özgürlüklerinin çiğnenmesine, kayda bağlanmasına asla göz yummamaktır, her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun! Bağımsızlık ve özgürlüklerini bütün anlamıyla dokunulmaz bulundurmaktır. Bunun için gerekirse son bireyinin son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı bir örnekle süslemektir. Yalnız bu prensip uğrunda her türlü fedakârlığı her an yapmaya hazır ve buna kadir olan millettir ki, bütün insanlığın saygı ve takdirine layık bir toplum olarak kabul edilir.
11.- Ey halkına hizmet için çırpınan! Böyle sesleniyor bize Atatürk ve yapmamız gerekenleri şöyle hatırlatıyor: Bağımsızlığı ve özgürlüğü en doğal bir ihtiyaç olarak göreceğiz. Çok yüksektir bağımsızlık ve özgürlüğün değeri, bunun bilincinde olacağız. Ancak bilme başka, bilinçlenme başka, iyi ayırt edeceğiz. Her özveriyi göze alacağız bağımsızlığımız için. İşte ancak o zaman insan gibi yaşarız, insan olarak saygı görürüz. Elbette bütün yurttaşlarımız için de isteyeceğiz bu kazanımları, milletimiz için de isteyeceğiz. Ne yazık ki bağımsızlık bilincimizin güçlenmesi engellendi Atatürk’ten sonra. Bunu telafi için bütün gücümüzle çalışacağız.
12.- Bizden öncekilerin işledikleri hatalar yüzünden milletimiz, sözde bağımsızdı, gerçekte ise bağımlı bulunuyordu. Türkiye’yi uygar dünyada kusurlu gösteren ne düşünülebilirse, hepsi bu hatadan ve hep bu hatanın ardı sıra gitmekten kaynaklanıyordu. Bu hatada ısrarın sonucu, ülke ve milletin bütün onurundan ve bütün yaşama yeteneğinden yoksun kalıp uzaklaşması demektir. Biz yaşamak isteyen, onur ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hatada ısrar yüzünden bunlardan yoksun kalmaya katlanamayız.
13.- Bağımsızlık…, elbette bağımsızlık! Ancak gerçek bağımsızlık! Su gibi gerekli o, hava gibi gerekli! Onsuz yaşamak düşünülemez bile! Böyle olmalı hepimizin bağımsızlık bilinci! Tek bir adım gerilemek yok bu hedeften, zerre kadar ödün vermek de. Aksi halde ne onur kalır, ne yaşama hakkı! Ne senin, ne yurttaşların, ne milletin... Bedeli böylesine ağırdır bunun.
Prof. Dr. Cihan DURA, 29 Eylül 2014