Töre, hikmet, hukuk hangisini söylerseniz söyleyin bu kelimeler toplumsal hukuk yasalarını anlatır.
Eğitim Terimleri Sözlüğünde töre, ''Bir toplumda yürürlükte olan ve insanların tutumlarına yön veren görenek, inanç ve alışkanlıkların tümü''dür diye tanımlanır. Bu tanım oldukça eksik olmakla birlikte, sözlüklerde töreyi ifadeye en yakın tanımdır. Töre; inancıyla, yaşantısıyla, toplumsal yapısıyla yazılı olmayan hukuk kurallarının oluşturduğu bugünün ''sistem'' karşılığı organize bir düzenin adıdır. Türklerde birey-birey ve birey-devlet işleri yazılı olmayan bu hukuk kurallarına tabidir.
Orhun Yazıtlarında töreden şu şekilde bahsedilir:
Üstte gök çökmese, altta yer delinmese, Türk milleti ilini töreni kim bozabilecekti.(1)
Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabii. İli tutup töreyi düzenlemiş.(2)
Çin kağanına ilini, töresini alıvermiş. İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş.(3)
Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup, ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş.(4)
Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş.(5)
Yazıtlarda görüleceği üzere Türklerde ''töre = sistem''dir. İnancıyla, yaşantısıyla, toplumsal yapısıyla bir sistemi/hukuk kurallarını ifade eder. Orhun abidelerinde ''töre'', ''sistem'' karşılığı kullanılmış, ancak günümüzün her şeyi yazıya dökmeye alışkın insanı bu sistemi kavrayamamıştır. Eski Türklerde ''il'', devlet anlamındadır:
''İli töreyi düzenlemek = Devletini kurup sistemi düzenlemek'',
''İli töreyi kazanmak = Devletini ve sistemini kurmak''
''İli töreyi alıvermek = Devletini alıp sistemini ele geçirmek'',
Yazıtlardaki bu ifadeler aynı zamanda Türklerin bağımsızlıklarına ne kadar düşkün olduklarını da gösteriyor. İli ve töresi olmamak Türkler için ölümle eş anlamlıdır:
Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin!(6)
Yazıtlarda Çinlilerin tatlı sözle/hile ile Türk ulusunu aldatmaya ve kendi tarafına çekmeye çalıştığı söyleniyor. Türk Ulusuna hitaben bu hilelere kanma, kanarsan hür ve müstakil devletini, bağımsızlığını kaybedersin, yani ölürsün deniyor. Türkler bağımsızlığı kaybetmeyi ölümle eş anlamlı kullanmaktadır.
Karluk milleti hür ve müstakil iken düşman oldu… Karluk’u öldürdük, yendik.(7)
İzgil milleti öldü.(8)
Ediz kavmi orda öldü.(9)
Eski Türkler ancak hür ve müstakil bir toprağı kendi vatanları sayıyorlar, esaret altında yaşamaktansa orayı terk etmeyi seçiyorlardı. M.Ö 500 yıllarına ait Bilge Kağan Yazıtında ecdattan yani atalardan bahsedilmesi Türk töresinin çok köklü ve eski olduğunu, Türk ulusunun düzeninin eskiden beri töre ile sağlandığını göstermektedir.
''Türk hakanlıklarında ülke, belirli sınırlara sahip devlet arazisi idi ve bu arazi hükümdar ailesinin mülkü değil, bütün milletin ortak toprağı idi''.(10) Ülke sınırları içerisindeki toprakta hakanın şahsi bir tasarruf hakkı yoktu. Bu topraklar hakan tarafından korunması gereken ata mirası idi.
Boylarda çayırlar, ormanlar, yaylaklar, kışlaklar boyun müşterek malı idi. Buralar fertler arasında taksim edilmek suretiyle ortaklaşa kullanılıyordu.
Osmanlı da toprak sistemini Eski Türklerden almıştı. Miri arazi ve vakıf arazileri devletin mülkü sayılırdı. Bu topraklarda kimsenin özel mülkiyet kurma hakkı yoktu. Bu topraklar satılamaz, devredilemez ve miras bırakılamaz idi.
Şimdi geliyoruz Atatürk’e ve Atatürk İlkelerine:
Atatürkçülüğün vatan, bağımsızlık ve millet konusundaki hassasiyetini sanırım sağır sultan bile duymuştur. Burada bilinmeyen husus Eski Türk Hukuku ve Atatürk İlkeleri ile Kur’an arasındaki paralellikler. Bu noktada makale boyutlarını aşmamak için başlık verip konuya ilişkin birkaç ayet paylaşacağız.
Yurt ve Bağımsızlık:
Güçlü-kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an! Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık. (Sad, 45-46)
Yeminlerini bozan, Elçi'yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce, size, kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız?.. (Tevbe, 13)
Firavun'un kavminden ileri gelenler, "Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor" dediler… (Araf, 109-112)
Aşağıdaki ayette dikkat edilecek husus, “Din” kelimesi imanı da içine anlamıyla İslam anlamında değil, toplumsal sistem anlamındadır. Bu ayeti okurken Küresel çeteyi ve onlarla işbirliği halindeki vatan hainlerini düşünerek okuyabilirsiniz.
Allah ancak, sizi, sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardımlaşan kimseleri velîleştirmenizi [koruyucu, gözetici, yönetici yapmanızı] yasaklar. Kim onları velîleştirirse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir. (Mümtehine, 9)
Halkçılık:
O, yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indirendir." dedi. -İşte Biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyiniz ve hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz akıl sahipleri için bunda nice Âyetler vardır!... (Ta-Ha, 53-55)
…Ve O, yeryüzünde bir tek su ile sulanan birbirine komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar kılandır. Ve Biz, nasipliklerinde [meyvelerinde; kokularında, tatlarında] onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kılıyoruz. Şüphesiz aklını kullanan bir toplum için bunda birtakım deliller vardır. (Rad, 4)
O, sizin için gökten bir su indirdi. İçecekleriniz ondandır. Hayvanları otlattığınız ağaçlar–bitkiler de ondandır. O [Allah], onunla [su ile] sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve tüm meyvelerden bitiriyor. Şüphesiz bunda tefekkür eden bir toplum için kesinlikle birer Âyet vardır. (Nahl, 10-11)
İnsanın kazancı ancak emeğinin karşılığıdır. Toprağın varolması için kimse bir emek harcamamıştır. Bu sebeple toprak şahsi mülkiyete konu olamaz. Ancak toprağın işlenmesi için ortaya konulan emeğin karşılığı, ücret olarak üründen alınır. Bu da toprağı iştirak halinde birlikte işleyenlerin, elde edilen üründen emekleri karşılığını alması sonucunu doğurur. Toprak üzerinde işleyenler iştirak halinde maliktir; yani birlikte maliktirler.
Toprak, su, ormanlar ve hayvanlar halkın ortak malıdır. Eski Türklerde olduğu gibi…
Cumhuriyetçilik:
Musa ve Firavun kıssasının büyük bölümü yurtta egemenlik/hakimiyet yani Cumhuriyetçilik üzerinedir. Musa ve Firavun’un karşılıklı tartışması esnasında geçen aşağıdaki cümle sanırım anlatmak istediğimizi açıklamaya yeterlidir. Bundan daha açık nasıl söylenir bilemiyorum:
…Ey kavmim! Yeryüzünde açığa çıkmış olarak bugün mülk [yönetim] sizindir… (Mümin, 28-29)
Mülk/Egemenlik Allah’ın değildir, Musa’nın değildir, Firavun’un değildir. Toplumsal düzende Egemenlik Kavmindir/Milletindir.
Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık İlkeleri konumuz dışına çıkacağından burada yer veremiyoruz. (Konu ile ilgilenenler http://www.kurandini.net sitesinden faydalanabilir.)
Son Söz:
Dilin, hukukun ve medeniyetin doğduğu bu topraklar en son 90 yıl önce töreyi/hukuku ayağa dikerek Atatürk’le bozguncuya hak ettiği dersi verdi.
90 yıl sonra bugün, batı tüm cehaleti ve zulmü ile doğunun yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirmek için hile yapıyor, öldürüyor, bozgun çıkarıyor. Biz de tarihin binlerce yıldır bize verdiği göreve sadık kalarak, töremizi/hukukumuzu ayağa dikecek ve bozguncunun düzenini başlarına geçireceğiz. İçinde bulunduğumuz cehalet ve zulüm batağının büyüklüğü görevimizin ne kadar ağır olduğunu bize hatırlatmakta. Ancak bu görevi üstlenecek azim, kararlılık ve bilgiye sahibiz.
Türkler Tanrı’nın Kılıcıdır.
_______________________________________________________________
1 Prof.Dr.Muharrem Ergin, Orhun Abide., Boğaziçi Y. 2008, Bilge Kağan Doğu 18-19
2 a.g.e Bilge Kağan Doğu 4.
3 a.g.e Bilge Kağan Doğu 8.
4 a.g.e Bilge Kağan Doğu 11-12
5 a.g.e Bilge Kağan Doğu 13
6 Prof.Dr.Muharrem Ergin, Orhun Abid., Boğaziçi Y. KülTigin Güney 6
7 a.g.e, Kül Tigin Kuzey 2
8 a.g.e Kül Tigin Kuzey 4
9 a.g.e Kül Tigin Kuzey 6
10 Prof.Dr.İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Y. 2007, sf.235