Tapınakçılar,Devrimler, Cinayetler ve Mafya
Tapınak Şövalyeleri’nin gizli tarihini ve bu örgütün masonluğa nasıl dönüştüğünü önceki bölümlerde inceledik. Kuşkusuz, Tapınak Şövalyeleri ile masonluk birebir aynı teşkilatlar değildir ancak sahip oldukları felsefe aynıdır. Bu felsefe, Hıristiyanlık (veya İslam) gibi İlahi dinlerin yerine pagan bir inancı ve dünya görüşünü yerleştirmeyi amaçlayan, bu hedef uğruna her türlü dini inancı ve kurumu hedef alan, mistisizm ve okültizm boyasına batmış bir materyalizme dayanan, sapkın bir öğretidir.
Tapınakçılardan miras kalan bu öğreti, masonluğun özünü oluşturmaktadır. Masonluk, bu pagan öğretiyi en yüksek derecelerde tam olarak açıklar, daha alt derecelere ise kademe kademe açıklar. Masonların global stratejisi ise söz konusu öğretiyi, olabilecek en cazip şekilde, geniş kitlelere empoze etmek ve bu öğretinin karşısında duran güçleri ortadan kaldırmaktır.
18. yüzyıldan bu yana Batı dünyasında gelişen bazı fikri akımların ve siyasi hareketlerin perde arkasında, işte masonluğun bu global stratejisi yatmaktadır.
İngiliz tarihçi Michael Howard, The Occult Conspiracy (Okült Komplosu) adlı kitabında, Tapınakçı gelenekten gelen masonluk, Gül-Haç, İlüminati gibi okült (gizli) derneklerin, Batı medeniyetini Hıristiyanlık öncesindeki pagan kültüre geri döndürmek için yürüttükleri uzun mücadeleyi anlatmaktadır. Kitabın girişinde konu şöyle açıklanır:
Gizli derneklerin ve okült gruplarının-ki bunlar antik esoterik öğretilerin koruyucusudurlar-milletlerin tarihi üzerinde binlerce yıldır oldukça güçlü ve çoğu zaman da hayati rol oynadıkları çok az bilinen bir gerçektir. Masonlar, Tapınak Şövalyeleri veya Gül-Haçlar olarak, bu gizli dernekler Fransız ve Amerikan devrimlerinin akışını ve bir o kadar da Ortaçağ düzeninin yıkılışını etkilemişlerdir… Naziler, İngiliz güvenlik güçleri, Amerika’nın kurucuları ve hatta Vatikan, tüm bunlar şu veya bu şekilde okült komplosunda rol oynamış durumdadırlar.
Howard’ın da belirttiği gibi, söz konusu mücadele tek bir kalıp içinde değildir. Neo-pagan gelenekten doğan felsefi veya siyasi akımlar; Fransız Devrimi’ni hazırlayan “Aydınlanmacılar”dan tüm Avrupa’da sosyalist bir devrim yapmak isteyen Bavyera İlüminatilerine, Nazi partisinin temellerini atan Alman ırkçılarından İtalyan milli birliğine öncülük eden Carbonari örgütüne kadar geniş bir yelpazede uzanmaktadır. Bu akımlar arasında önemli farklar bulunmasına rağmen hemen hepsi, dinin toplum hayatından dışlanması, dini inançların yerine materyalist ve natüralist felsefenin benimsenmesi ve dini kurumların baskı altına alınması gibi temel bazı noktalarda ittifak etmektedir. İşte masonluk, bu temel ittifak noktası üzerinde 18. yüzyıldan bu yana farklı şekillere girmiş, kendi bünyesine farklı siyasi veya felsefi akımlardan insanlar katmıştır. (Hatta, yukarıdaki alıntıda da belirtildiği gibi, masonluk Vatikan’a da sızmış ve bu kurumu kendi felsefesine göre yönlendirmeye çalışmıştır.)
NOT: Konu Çok Uzun Olduğu İçin Bu Kadarı İle Sınırlı Kalmasını İstedim. Çünkü Uzun Konuları Kimse Okumak İstemiyor. Rağbet Görürse Devamını Getiririm ...