Bu yazımda iki hatırlatma yapacağım. Birincisi, geçen yazımda Yasemin’in Çongar’ın eşinden bahsetmiştim. Oray Eğin’in Chris Mason’ın CIA ajanı olduğuna dair iddiaları ve Çongar’ın söyleşisinden bir bölümü buraya almış ve birkaç soru sormuştum. İlk hatırlatmam bu olacak.
İkincisi, Türkiye’deki sivil-asker ilişkilerine dair, kumpas zamanlarında dile getirilen görüşlerini hatırlatacağım. Böylece “Kişi kendinden bilir işi” misali Taraf vb. zihniyetin TSK’ye nasıl saldırdığını hatırlayıp anlamış olacağız.
Önce Yasemin Çongar’ın eşiyle ilgili sözde cevaplar verdiği söyleşiyi hatırlayalım. Çongar’la söyleşi yapan kişi Sanem Altan. Söyleşi 2010’da yapılmış ve Oray Eğin’e “böcek” benzetmesi yapılmış. Demokrat Çongar’ın bu demokratik tepkisini alkışlayarak eşiyle ilgili kısımları buraya taşıyorum (özetle):
Soru: Chris Mason CIA ajanı mı?
Cevap: “CV’sinde CIA ajanı olabilir mi gerçekten? Ajan olduğu bilinen bir ajan olabilir mi? Merhaba ben Chris, CIA ajanıyım…”
Bir kişinin CV’sinde CIA’da çalışmış olduğu elbette yazılabilir. Mesela Mason’ın dersler verdiği öne sürülen CIA’nın paravan şirketi RAND Co.’da çalışmak istiyorsanız CV’nize CIA geçmişinizi yazabilirsiniz. Bu şirketle ilişkili Graham Edmund Fuller’in emekli (!) CIA ajanı olmasına ne diyeceksiniz?
Graham E. Fuller’in, Paul Henze’nin, CFR üyesi Henry Barkey’in CIA ajanı olduğunu bilmeyen kaldı mı?
Türkiye’de birçok insana sanki suç işliyormuş gibi “Devlete çalışıyor” diye saldıran tayfaya bakın… Gülünç bir hâldeler.
Soru: Peki, şaka bir yana, Chris CIA ajanı olsa bunu bilir miydin?
Cevap: “Bunu bilmezdim, bunu Oray Eğin, Soner Yalçın da bilmezdi.”
Yasemin Çongar bu cevabıyla birlikte kendini çürütmüş oluyor. Demek ki bir CIA ajanının eşi olmak, onun CIA ajanı olup olmadığıyla ilgili bir kaynak olmak anlamına gelmiyor.
Soru: Oray Eğin, Chris Mason’ın CIA’ya yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu RAND’ta dersler verdiğini söylüyor. Doğru mu?
Cevap: Chris, “RAND’ın kapısından içeri girmedim” diyor.
Öyle mi? Peki… Ahmet Altan’ın kızı Sanem Altan’la yapılan bu söyleşiyi “Körler sağırlar birbirini ağırlar” deyip geçiyorum.
Chris Mason’ın uzmanlık alanları ve faaliyetlerini anlatacağım, böylece ikinci hatırlatmama geçeceğim.
Chris Mason bir CIA ajanı olmayabilir. Çongar’ın ifade ettiği gibi RAND’ın kapısından içeri girmemiş de olabilir. Resmî kaynaklardan kendisinin ne iş yaptığını yazacağım. Böylece CIA ajanı olmasının bir önemi olmadığını, TSK’ye operasyon çekmeye kalkanların gerçek kimliğini, karaktersiz oluşlarını anlamış olacaksınız.
Chris Mason, ABD Ordusu Savaş Koleji’nde çalışmış, muhtemelen hâlâ çalışıyor. Çongar’ın ifade ettiği gibi Dış Hizmetler’den emekli olmuşsa da faaliyetleri burada noktalanmamış, Deniz Piyadeleri İleri Operasyonel Kültür ve Dil Merkezi’nde Güney Asya masa subayı olarak çalışmış. Masa subayı dedikleri, strateji ve fikir üretiyor. Yani istihbarat kuruluşlarıyla ilgisi olmaması imkânsız!
Kendisinin uzmanlık alanı ise Afganistan ve Pakistan’dır. ABD ordusunun Taliban karşısında geri çekilmesine karşıdır. Burada Çongar doğru söylüyor, muhalif bir tavrı vardır. Asker mi, sivil mi olduğu belli olmayan bu adam, gönlünce ABD dış politikasını eleştirebiliyor. Bizim ülkemizde demokrasi diye ne getirmek istedi bu tayfa? Bu ayrı bir meseledir. Canını dişine takıp ülke için mücadele eden askerlerden ülkenin geleceği için söz hakkını almak, demokrasi adına mıydı? ABD için miydi? Cevap sizlerin vicdanlarına kalmıştır.
Son olarak bir bilgiyi daha vereyim. US Army College’a ait “Recommendations for Success in Afghanistan” isimli yayının editörü Dr. M. Chris Mason’dır. Bu yayında kimlerin makaleleri var? Kolombiya ordusundan, ABD ordusundan, Afganistan ordusundan üst rütbeli subaylar vardır. Yayına internetten de rahatlıkla ulaşılabilir.
Asıl mesele başkadır.
Chris Mason’a biz Türkler “hain” diyemeyiz. Kendi ülkesi için çalışıp bizimle karşı karşıya gelirse “düşman” diyebiliriz. Mason bir ajan da olabilir, asker de olabilir. O, bizim yurttaşımız değildir. Amerikalıdır. ABD devleti onun hizmetlerini takdir ederse kendisine bir madalya takdim edebilir.
Öyleyse… “Hain” diye kime derler ve hainlere madalya takılır mı?
Türk ordusunun mensuplarına, “Sivillerle ilişkiniz nedir?” diye sordular.
Sivil vatandaşlarımıza, “Niye bu kadar çok asker dostun var?” diye sordular.
Sivil-asker iş birliğini baltalamak için neler yaptılar?
Bir ordu için ister sivil ister asker olsun… Hiç fark etmez. Akıl ve bilgi sahibi bir kimsenin bilgisine başvurmak herkesin en doğal hakkıdır ve çok gereklidir. “Sivil ve asker yan yana geldi, kesin darbe olacak” diyenler için en yakın örneklerin Çongar-Mason örneğinde olduğu gibi çok önemlidir. Bir ikiyüzlülüğün, bir karaktersizliğin, bir ihanetin anatomisidir, bu durum.
Sivil-asker ilişkilerinin güçlü olduğu bir ülkede millî güvenlik tehlikelerine karşı iş birliği ve verimli mücadele üst düzeydedir. Bu noktada Samuel Huntington’ın “Asker ve Devlet” kitabından iki alıntı yapmak istiyorum. Huntington şöyle diyor:
“Bu kitabın temelinde iki yöntemsel varsayım bulunmaktadır. İlk olarak, herhangi bir toplumdaki sivil-asker ilişkilerinin birbirlerine bağlı unsurlardan oluşan bir sistem olarak incelenmesi gerektiği varsayılmıştır.”
Aynı kitabında Huntington sivil-asker ilişkilerine dair şunları ifade ediyor:
“Sivil-asker ilişkileri ulusal güvenlik politikalarının bir veçhesidir.”
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında yalnız TSK hedef alınmamıştır. TSK’yi yalnızlaştırmak, tasfiye etmek ve sonra ele geçirmek isteyenler “Taraf” gazetesi gibi psikolojik harp unsurlarıyla sivil-asker ilişkilerini baltalamak istediler.
Asker tanıdığı olanı, askere selam vereni “darbeci” olmakla suçlayarak kamuoyunun önüne attılar. Böylece insanların psikolojilerini etki altına alıp korkutarak sindirdiler. Birçok insanı demokratik telaşlar aldı ki bir kısım asker veya emekli askerler bile sivilleşme yarışı içine girdiler. Silivri ve Hasdal korkusu yaşayanlar kendi ordularına yani namuslarına sahip çıkamadılar. Çoğunluk ne diyorsa ona uydular çünkü çoğunluğa karşı çıkıp linç edilme riskini göze almak istemediler.
Sivil-asker ilişkilerini baltalamak için ne yaparsınız? Mesela şöyle manşet atabilirsiniz:
Bir tarafta Ahmet Altan’ın “Askerliği kaldırın” başlıklı zırvalarla dolu köşe yazısı, bir tarafta “Fatih Camii Bombalanacaktı” manşeti var. Bu manşetin yayımlandığı ilk sayfada bir de “Kendi Jetimizi Düşürecektik” haberi var. Şimdi bunun adı gazetecilik midir? Yoksa sivil-asker ilişkilerini bozmaya yönelik bir saldırı mı? Bunun cevabı zor olmasa gerektir.
Yasemin Çongar gazeteciliği işte budur. Kaynaksız habercilikle meşhur Çongar’ın yeteneği bundan ibarettir.
İnsanlar bu haberleri hemen unutuverdiler. Şimdi ülkemizde sunî gündemlere boğulmuş bir durumdayız. Oysa asıl gündem, asıl konuşulması gerekenler bunlardır. Gözler önünde ihanet edenler, ihanetlerini unutturmak için memleketi gereksiz, faydasız gündemlere boğuyorlar. Yine de gerçeklerin açığa çıkmaması mümkün değildir. Her hesap bir gün görülür.
Düne kadar olmadık manşetler attılar. En uç, en saçma komplo teorilerini milletin önüne sürdüler. Cahil ve vatan sevgisi noksan olanlar afiyetle yerken biz Türklere büyük bir sinir harbi düştü. Apaçık bir şekilde ordumuza, namusumuza saldırdılar. Türklükle hesaplaşmaya kalktılar. Sahte deliller, sahte imzalarla ordumuzu tutsak etmeye kalktılar. Gereken cevabı aldılar, alacaklar da…
Yine cehaletin ve gafletin bedelinin ne olduğunu hatırlatmak adına şu fotoğrafı da taşımayı uygun gördüm çünkü ordunun orayı burayı bombalayacağı iftirasında bulunanlar köprüleri bombaladılar, katliam yaptılar ve TBMM’ye bomba attılar!
Burası Gazi Meclis… TBMM. Siviliz, demokratız, diye milleti aldatanların ihanetlerinin bir fotoğrafı…
Not: Bu yazdıklarım elbette SADAT’la da bağlantılıdır. Türk ordusunu ele geçirmek için yapılan sivil girişimlerden en tehlikelileri FETÖ ve SADAT’tır. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. Sözde sivil, özde İslamcı kontrgerillanın neler yaptığını savcılarımızın derhal mahkemelere taşıması gerekmektedir.
https://demiryolculuk.com/2022/05/27/tarafin-hedefi-neydi/?fbclid=IwAR0oKjJ1n319peeEgkPTViJZI4gAUXjOpAgbfdDmlad-NZ0F99qHVrwY1Vw