Papaz Hrisostomos, Yunan askerlerine bağırıyordu : Ne kadar Türk kanı döküp içerseniz, o kadar sevap...
- Hrisostomos
Asker evlatlarım, Elen çocukları!
Bugün ecdat (ata) topraklarını yeniden fethetmekle, İsanın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp, içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı kin ve nefretimi teskin etmiş (yatıştırmış) olacağım. Haydi, buyurunuz, bütün Azizler sizin arkanızda olacak. Atalarınızın toprakları sizleri bekliyor.
Hrisostomos, Yunan ordusu sanki cesurca Türk ordusuyla savaşmaya geliyormuş gibi, -halk deyişiyle- gaz veriyordu!.. Oysa, Mondros Mütarekesi (Ateşkesi, Bırakışması) ile Türk ordusu silahsızlandırılmış ve dağıtılmıştı. İşgal ordusu yalnızca, karşısına çıkacak masum sivilleri katletmek için geliyordu. Hıristiyan azizlerin desteğini almasına gereksinimi yoktu!.. Sözde din adamının söylediği içilecek Türk kanı, savaş meydanında olmayan masum kadın ve çocukların kanıydı!..
Katliam için kışkırttı
Kısa bir zaman içinde bu kanın içinde boğulacaklarını hiç tahmin bile etmiyorlardı!.. Nitekim, Türk balıkçılar ve sandalcılar, zincirlere bağlanarak denize atılıp öldürülmeye başlandı. Büyük bir hızla öldürme ve yağma başlatılmıştı. Sanat Okulu öğrencisi İhsan (Efendi) boğazlanarak öldürülüyor, Sütçü Ahmet Ağa Cedit Mahallesinde parçalanıyor, karakollarda polisler boğazlanıyor, direnenlerin bir kısmı bulunan kuyulara atılıyor, yakalanan askerler ya kurşuna diziliyor ya da bıçaklanıyordu. Yerli Rumlar yan yana yaşadığı Türklerin evlerini basıp kızların ve kadınların ırzına geçiyordu. Kordon boyunda birçok ceset karaya vurmaya başlamıştı.
Birleşmiş Avrupanın işkence kriteri
İşkenceler daha sonra büyüyerek devam edecekti. Birleşmiş Avrupanın işkence kriteri ile karşılaşan dünya, bugün Irakta, Filistinde yapılanlara olduğu gibi, işgal döneminde Türklere yapılanlara da göz yumdu, susarak destekledi. Dahası, işgal kuvveti içinde yer alarak işkencenin göbeğinde yer aldı. Bu işkenceler ve insanlık dışı askeri faaliyetler, İstanbul Hükümetinin İçişleri Bakanlığı tarafından, Türkiyede Yunan Fecayii adıyla iki ciltlik işkence kitabı biçiminde yayınlandı. Resmi belgelere göre, Sessiz kalan dünyayı ve Avrupayı utandırması gereken işkencelerden bir kısmını kayıtlara bir kez daha geçirelim:
* Orhangazide çırılçıplak soyulan erkekler, ellerine kırbaçlar verilerek kendi eşlerini dövmeye zorlanmışlardır. (15 Ekim 1921 tarihli rapor)
İnanılmaz mezalim
* Yerli Rumlarla birlikte Çınarcık köyünü çeviren Yunanlılar, anneleri erkek evlatlarına peşkeş çekmek istemişler, fakat ölüm pahasına bunu yapmayan delikanlıları süngüleyerek öldürmüşler, süngü ucuna taktıkları bebekleri kuzu kızartır gibi ateşlere tutmuşlar, genç kızların göğüslerini keserek kebap yapmışlardır. Çınarcıkta öldürülen 24 kişinin adları verilmektedir. Bunlardan kadın olanların adları ve öldürülme biçimi şöyle sıralanmaktadır: İmam Hafızın kızı Emine (başı kesilerek), Emine kızı Hatice (süngü ile), Emine kızı Nerime (süngü ile delik deşik), Celal Efendinin torunu 4 yaşındaki Nigâr (kazığa vurularak), İbrahim Çavuşun annesi Fadime (yakılarak), Arnavut Mehmet Çavuşun 9 kişilik bütün ailesi (balta ile). (24 Nisan 1921 tarihli rapordan)
Diri diri yaktılar...
* Cihanköyde 5 yaşına kadar olan çocuklar evlerinden toplanarak annelerinin gözleri önünde süngüye takılıp diri diri ateşe atılmışlardır. Yeniköyde tutulan raporda, 70 yaşındaki bir kadının üzerine erkek uzuvları konulduğu, 13 yaşında kadar olan bir genç kızın memelerinin delindiği, deliklere tahta parçası sokulduğu yazılıdır. (19 Ekim 1921 tarihli rapora göre)
* AŞaĞI ve Yukarı Karaderede 70 yaşındaki bir kadının doğranmış parçaları, bir küçük yığın haline getirilmiş ve kesik baş bu yığın üzerine konulmuştur. Araştırma Kurulu tarafından yakalanan bir Yunanlının çantasından bir avuç kınalı kadın parmağı, bilezikler ve altınlar çıkmıştır. (15 Mayıs 1921 tarihli rapor)
* 13 Nİsan 1921de Yunanlıların yerli Rumlardan kurduğu çeteler, çevre köylerden bütün genç kızları, Çalcı Köye toplamışlardır. Erkekler de toplu olarak oraya getirilerek ağaçların altına serilmiş yataklarda, kurşun tehdidi altında yapılan âlemleri seyre mecbur tutulmuşlardır.
Kızılhaç temsİlcİsİ Gehrİnin raporu: Hıçkırıklar gökleri sarsıyordu
Müttefik İnceleme Kurulunda görevli Kızılhaç temsilcisi M. Gehrinin 10 Temmuz 1921 tarihli, İzmitte kaleme aldığı 5 numaralı raporunda şöyle bir manzara anlatılıyor:
* Daracık bir sokaktaki kadınlar hamamının önünden geçtiğimiz sırada, kalın çivili bir kapı birden açıldı ve içinden yüzlerce genç kız, değirmen oluğundan akan bir su gibi bir anda dışarı fırladı. Saçları başları darmadağınık, elbiseleri yırtık ve kan içinde idi. Birçoğu elbiselerini yırtıp külot yerine örtmüştü. Deliler gibi sağa sola kaçışmaya başladılar. Kadın gözlerinin bu kadar yuvalarından fırladığını, ağızlarının bu kadar çirkin olduğunu ve yüzündeki çizgilerin böylesine derinleştiğini o dakikaya kadar görmemiştim. Korkunç bir ağlama sesi, âdeta gökleri sarsıyordu.
Delice nazarlarla beni süzüyordu
Ayaklarıma kapananların, yalvaranların hesabı yoktu. Kocalarının, erkeklerinin nerelerde olduklarını soruyorlardı. Güzelliği karşısında bir anda hayran olduğum genç bir esmer kız, iri yeşil gözlerini gözlerime dikmiş, akıl hastalarının bakışlarına benzeyen delice nazarlarla beni süzüyordu. Kendisine doğru bir adım atınca hafif sağa döndü, başını önüne eğdi. Sonra yüzünü çevirerek manasız, soğuk bir tebessümle baktı. Kendisine bozuk bir Türkçe ile Nasılsınız?dedim. Birden ağız dolusu bir tükürük savurdu. Sonra şu satırları yazdığım anda kulaklarımda çınlayan berrak, temiz bir kahkaha attı; çıldırmıştı zavallı!..
Kızların bir çoğu payimal edilmiş!
Sonra öğrendiğimize göre Yunanlılar ve yerli Rumlar, bir mahallenin ne kadar genç kızı varsa, geceden toplamağa başlamış ve üçer beşer bu hamama tıkmışlar. İçlerinden bir çoğu payimal edilmiş, sabaha karşı kadınlardan en güzel ve tazelerini ayırarak çirkin ve cılız olanları serbest bırakmışlar. Maksatları bu kızları yanlarında götürüp, Yunan askerlerine kadın temin etmekmiş.
M.Pierre gece kiliseden çıkarak Türk evlerini teker teker gezmiş ve Yunanlıların kendilerini öldüreceklerini söyleyerek kiliseye sığınmalarını istemiş. Kiliseye 3 bin kadar Türk toplanmış. Yunanlılar bunu duyup kiliseyi basmak istemişlerse de, Fransız Yüzbaşı Allen Goumardın sert tutumu üzerine girememişler.
Yerli Rumlar da, şehit düşen asker ve komutanlara bile işkence yapıyor, kafalarını kesmek gibi uygarlık dışı her türlü yolu deniyordu. Manisa Papazlı Köyünün yerli Rumları, iyice azıtmışlar ve yakaladıkları Halit Paşanın da kafasını kesip, bir köylü ile Paşanın alayına göndermişlerdi.
İngiliz subayı Yunan zulmünü anlatıyor
HAMİLE KADINLARIN KARINLARINI DEŞTİLER!
29 Mayıs 1921 tarihli başka bir raporda, İngiliz Subayı, Yunanlı Teğmenin Türklere yaptığı zulmü anlatmaktadır: Türkler evlerine girip kapıları kapayınca Yunanlılar köye girdiler ve hemen bütün evlere taksim oldular. Başlarında bir teğmen vardı. Evden çıkarılan kadın, kız, çocuk ve erkekler süngülerle dürtülerek meydanlığa toplandı. Hepsi durmadan dövülüyordu. Genç kızlara feci sarkıntılıklar yapılıyor ve elbiseleri süngü ile yırtılıyor ve göğüsleri kesiliyor. Yunan teğmenin yanına gittim. Bu vahşete neden lüzum gördüğünü sordum. Rumca bir şeyler söyledi ve beni azarladı. Tüylerim diken diken olarak daha feci manzaralara şahit oldum. (...) Kızlar, kadınlar bağırıp çağırıyorlardı. Yunan askerlerine yalvarıyorlar ve ayaklarına kapananlara merhamet edilmiyordu. Evlerin pencerelerinden alevler çıkmağa başlamıştı. Büyük ağacın altında bir genç kadın koyun gibi boğazlandı ve sonra karnı deşilerek çocuğu süngüye takılıp bir Türk erkeğine uzatıldı. Bu feci manzara bir saat sürdü. (...) Hava kararıncaya kadar vahşet devam etti.
[img]http://img337.imageshack.us/img337/1259/15702935iq5.jpg[/img]
Baltayla katlettikleri bir Türk köylüsünün naaşı başında poz veren Yunan askerleri...
[img]http://img523.imageshack.us/img523/9969/94090232nz4.jpg[/img]
İtalyan ressam Pisaninin, evleri talan eden Yunan askerlerinin, Türklere reva gördüğü zulmü anlatan tablosu.
Yunanlıların süngüledikleri Kara Ahmet Ömerin karısı Fatma Hanım...