Askere attırılmayan kurşunu, bir sivil atıyor

Teslimiyetçiler gibi düşünmeyen Osman Nevres (Hasan Tahsin), Yunan müfrezelerinin karşısına atladı. Aynı anda, birkaç el tabanca sesi duyuldu. Yunan Efzun Alayının en önde yürüyen sancaktarı yere yığılmıştı.
Osman Nevres (Hasan Tahsin), 30 yaşında, uzun boylu, yakışıklı, güler yüzlü ve silahlı direnişi savunan genç vatanseverlerden biriydi. Hukuk-u Beşer Gazetesinde başyazarlık yapıyordu. İşgali kabullenemiyor, düşmana direnç gösterilmemesine içerliyor, Uyan, ey Türk oğlu, uyan! diyerek ulusal bir görev yapıyordu:

Osman Nevres (Hasan Tahsin), teslimiyetçiler gibi düşünmüyordu. Aklında kahraman olma düşüncesi yoktu, bu yüzden gerçek bir kahraman oldu. Teslimiyetçi hükümetin (İstanbul Hükümeti) direnmeyin emri onu etkilemedi. Direnecekti. Canı pahasına olsa da... Mutlaka onurlu bir direniş verilmeliydi. Asker, sivil yüzlerce Türkün, Zito Venizelos diye bağırtılarak, süngülerle itip kakılarak, antrepolara, zindanlara ve gemi ambarlarına doğru götürüldüğünü gördükçe, dayanamadı. Kordon boyunda kilise çanları çalarken, ülkesinin işgalini seyreden zavallı kalabalıkları birdenbire yardı ve Yunan müfrezelerinin karşısına atladı:
Yaşasın ulusumuz! Aynı anda, birkaç el tabanca sesi duyuldu. Yunan Efzun Alayının en önde yürüyen sancaktarı yere yığıldı. Ardından yanındaki. O anda şehit düştü. İlk panik atlatılınca, ateş edenin tek kişi olduğunu gören işgalciler, Osman Nevrese peş peşe kurşun yağdırmaya başladı. Elindeki tabancasının mermileri biten gazeteci Nevres, o anda şehit düştü. Yunanlılar hırsını alamamış, yerde cansız yatan 30 yaşındaki genç gazeteciyi süngülemeye başlamıştı. Tabanca sesini duyan limandaki Yunan savaş gemileri de, bir direniş olduğunu anlamış, korkudan, kıyıları ateşe tutmaya başlamıştı. Bu arada, Yunana ilk kurşunu atan, Osman Nevresin o mübarek bedeni, işgalciler tarafından paramparça edilmişti... Yunanlılar, kentte sıkıyönetim ilan etti. Türkler dışarı çıkamazken, daha önce yan yana yaşadıkları Rumlar, silahlarıyla onların evine girerek, yağma, soygun, tecavüz ve katliamlara başladı. Yunan işgaline karşı koymak arzusundaki direniş yanlısı, vatansever Türk gençleri, Anadolu içlerine çekilmenin uygun olacağını düşündü. Fener Patrikhanesine bağlı İzmir Metropoliti, ölen iki Yunanlı işgal askeri (Basile Delaris ve Jorj Papakostos) için görkemli bir cenaze töreni hazırlığına girişti.
İzmirin işgali dünya basınında. 21 Haziran 1919 tarihli The Graphic dergisinin 83. sayfasında yayınlanan bu çizimde, karaya adım atan Yunan askerlerinin vahşeti gözler önüne seriliyor. Bir muhabir, o güne dair şunları yazıyor: Bir anda rıhtımın arkalarından makineli tüfek ateşi açıldı. Kalabalık panik içinde dağıldı. Askerler, önlerine çıkan her şeye ateş açmaya başladı. 20 kadar masum Türk yere yığıldı. (Kaynak: Atilla Oral / Jotun-Kuva-yı Milliye)
[img]http://img180.imageshack.us/img180/2269/dizi4tb0.jpg[/img]
İşgale tahammül edemeyen kahraman : Hasan Tahsin

Yunan Efzun Alayının sancaktarını öldüren vatansever Hasan Tahsin, işgalciler tarafından şehit edilmişti. Üstteki fotoğraf ise, ilk kurşun atılmadan hemen önce çekilmişti.
Türk milliyetçileri ABDlileri tutukluyor
İstanbulun işgal edildiği gün (16 Mart 1920), Mustafa Kemal Anadoludaki bütün İngiliz subay ve erlerini tutuklattı. Mustafa Kemal, gelişmeleri daha önceden gördüğü için önlemini de önceden almıştı. İstanbulun işgalinden 2 ay önce (22 Ocak 1920de), Kolordu Komutanlarına emir verdi. Bunu Nutukta açıkladı. Öte yandan, bir Türk askerine (jandarmasına) karşı koyan ve onu tehdit eden Amerikalı Yakın Doğuya Yardım Komisyonu üyesi (Raymond Custer) yargılandı ve 6 ay hapse mahkum edildi. ABD Yardım Heyeti üyesini kurtarmak için girişilen tüm uluslararası girişimler sonuçsuz kaldı.
Mustafa Kemale darbe teklifi!..
Kara Kemal ve Sabri Toprak, sahibi oldukları zengin mirası, İstanbulda yapılacak bir hükümet darbesi ile Mustafa Kemalin emrine vereceklerini garanti etti. Osmanlı Mebusan Meclisinin feshinden sonra İstanbulda geniş bir tutuklama başlatıldı. Fethi (Okyar) Bey de bunlar arasındaydı. Vatanseverler Sansaryan Hanına yığılıyordu. İstanbulda başlayan bu tutuklamalar üzerine vatanseverleri bir dehşet almış, medenî işgalcilere ilk koyu kin bağlanmaya başlamıştı. Yalnız düşmanların emellerine hizmet eden İtilâf ve Hürriyetçi geçinenler az çok kendi işgüzarlıkları saydıkları bu rezilliği onur kabul ediyorlardı. Hıristiyan unsurlar silahlandırılıyor ve örgütleniyordu. Silik adlılar, meçhul kimlikliler, İzmire kadar bile vatanı tanımayan belirsiz hânedan damatları meydana çıkartılıyor, işbaşına getiriliyordu. Her haliyle ölüme ortak olmuş vezirler (bakanlar), vekiller (milletvekilleri) ve subaylar diriltiliyor, (ellerinde) ilâç şişeleriyle devletin en ağır sorumlu makamlarına oturtuluyordu.
[img]http://img183.imageshack.us/img183/1677/dizi2zh3.jpg[/img]
Mütareke yıllarında Dolmabahçe Sarayı önünde demirli Amerikan savaş gemileri.
Ölüm mahkûmları
Değerli ve özverili vatandaşlara sürgün ve ölüm mahkûmları unvanı verenler; asil kökün kurutulması için ülke ve ulusun can damarlarını kesmekle ve bu vatanseverleri uzun yıllar hapse mahkûm etmekle ulusal varlığı boğuyorlar, ülkeyi düşmanlarla birlikte uçuruma yuvarlıyorlardı. Bu kanlı maceraları her gün yakından gören ve bu gidişattaki acılığın ağırlığını büyük hassasiyetle en çok duyan Atatürkün evini bile aramaya ve annesinin mânevi evlâtlarını alıp götürmeye işgal kuvvetleri polisi cüret gösteriyordu. Evvelce o coşkun kaynaktan kuvvet ve kudret almaya, teselli bulmaya ya da kırılan ümitlerini canlandırmaya gelmiş olanlar, şimdi Atatürkün evinin kapısını çalmaya cesaret edemiyorlardı. Bir terörün bütün şiddetiyle başladığı dehşet, bir aralık hızını kaybeder gibi oldu. Fethi Okyar tahliye edildi. Fethi Okyarın bu kurtuluşuna kendisinden çok Atatürk sevinmişti. Olayların alacağı şekle göre pusuya sinmiş olanlar, yavaş yavaş Atatürkle görüşmek için fırsat aramaya başladı. İttihat ve Terakki, parti ve örgütünü, kaçan reislerinin değiştirdiği adıyla ve var olan parasıyla ve malıyla Sabri Toprak ve Kara Kemalin eline bırakmıştı.
Halk örgütlenmeli
İşte bu koşullarda Kara Kemal ve Sabri Toprak, Paşayı ziyarete geldiler. Sahibi oldukları zengin mirası, İstanbulda yapılacak bir hükümet darbesi ile Mustafa Kemalin emrine vereceklerini garanti ettiler. Mustafa Kemal ise, çok az tanıdığı ve güven duymadığı bu kişilere Hükümet darbesinin sonuç almayacağını, temel olanın ulusal yapıyı harekete geçirmek ve bunun için yalnızca İstanbulda değil bütün vatanda halkı örgütlemek olduğunu anlattı.
