
Sultanahmet Meydanına akan ikiyüz bin Türk, İzmirin işgalini kutlamak için İzmir limanına akan yerli Rumlara ve tüm dünyaya cevap veriyordu.
22 Mayıs 1919, Perşembe.. Bir, bin oluyor; binler, onbin.. Binlere binler katılıyordu. Üsküdardaki 30 bin kişinin yanı sıra, Kadıköyde de 20 bin kişi toplanıyor, Fatih Camii önünde toplanan 80 bin Türk, Sultanahmette 200 bine ulaşarak rekoru tamamlıyordu.
Aynı gün, bir İngiliz generali, Merzifona gitmek üzere bir Amerikan gemisi ile Samsuna ulaştı. Durumu yakından izleyen Mustafa Kemal, İngilizlerin Anadolunun içlerine yayılmasına karşı İstanbul Hükümetini uyardı. Yunus Nadi de, hapisten çıkmış, Yenigün gazetesini çıkarmaya başlamıştı.

İşgali protesto ettiler
Ağlayan minareler altında yemin ediniz. Bayrağımıza ihanet etmeyeceğiz.. Bu sözleri duyan 200 bin Türk, Sultanahmet Meydanını büyük bir işgal protesto alanına çevirmişti.
Kadıköy mitinginden bir gün sonra, İstanbul Sultanahmet Meydanına akan ikiyüz bin Türk, İzmirin işgalini kutlamak için sokaklardan İzmir limanına akan yerli Rumlara ve tüm dünyaya cevap veriyordu.
50nin üzerinde sivil kuruluş (cemiyetler), öğrenciler ve siyasi parti üyelerinin de dahil olduğu 100 bin Türkü Sultanahmet Meydanındaki tarihi yapıların arasında bir araya getirmişti.
Kum gibi kaynayan bu yaslı ve mutsuz Türk kalabalığı kadınlardan, erkeklerden, yaşlılardan, gençlerden, askerlerden, subaylardan meydana gelmişti. (...) Bütün meydanları, evlerin balkonlarını, ağaçların üstlerini, camilerin duvarları ile kubbelerin üstlerini, minarelerin şerefelerini ve damları doldurmuştu. İstiklâl Harbi Gazetesine göre ise meydan, mahşere dönmüştü.
MUSTAFA KEMAL:
Hükümet yabancıların esiri

Kâzım Karabekire şifreli telgraf gönderen Mustafa Kemal, İstanbuldaki Türk Hükümetinin yabancıların elinde esir olduğunu vurguluyor.
Bazı Türk paşaları İngilizler tarafından Maltaya sürgün edilir ve Türk hükümeti seyrederken, Mustafa Kemal Paşa seyretmiyordu. Erzurumdaki 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşaya şifreli bir telgraf göndererek, Türk Hükümetinin yabancıların oyuncağı olduğunu vurguluyor ve şunları söylüyordu:
İtilâf Devletlerinin millî istiklâlimizi ve devletimizi idama mahkûm etmekte oldukları anlaşılmıştır. İstanbuldaki Türk Hükümeti de, yabancı kuvvetlerin elinde esir bulunmakta ve İstanbul şehri de kuvvetle işgal altındadır.
9.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal, Türk Hükümeti için âdeta, kuşatılmış bir kale içinde mahsur kalmıştır diyordu.
Anadoluda gizli teşkilat kurulsun!..
Mustafa Kemal telgrafında, ulusal mücadele için gizli direniş örgütü kurulmasını istiyordu:
Anadoludaki devlet memurlarının itimat edilecek şahıslarla işbirliği hâlinde gizli olarak teşkilatlanmaları gerekmektedir. İstiklâlimizi temin için bu şekilde yapılacak çalışmalarda ve mücadelede esas ödev askerlere düşmektedir.
Milletin esaretten kurtarılması, hâkim ve müstakil olarak topraklarımızda yaşayabilmesi, ancak azimkâr ve namuslu ellerin milleti kısa ve doğru yoldan müdafaa-i hukuk ve istikbâle sevkiyle kâbil olacaktır.
Rumların sahillere yanaşmaları ihtimaline karşı köyler silahlandırılmalı, bu gibi sarkmaların yurdun içine doğru yayılması karşısında ateşle mukabele edilmeli ve sahillerdeki depolarda bulunan silâhlar gizlice içlere doğru kaçırılmalıdır..
Damat Ferit Hükümeti ise, aynı anlarda, Yunan Ordusu ile savaşılmamasını, düşmanın yurdun içinde ilerlemesi durumunda Türk askerinin o kadar geri çekilmesini (kaçmasını!) emrediyordu!..
Buyurun tevkif edin
Bu arada, Sivasa geçme hazırlığındaki Mustafa Kemalin tutuklanacağı haberleri yayıldı. Hükümet tarafından yeni ataması yapılmış bulunan Elazığ (Mamüretülaziz) Valisi Kurmay Albay Ali Galip, Sivasa giderek Vali Reşit Paşadan kente ayak basar basmaz Mustafa Kemalin tutuklanmasını istedi. Fransız Binbaşı Brüno da, Sivası işgalle tehdit ediyordu. Tutuklamaya karşı çıkan Reşit Paşa, İşte kendisi geliyor, buyurun siz tevkif edin karşılığını verdi.
Sivastaki paşa-vali Reşitin durumu bir telgrafla kendisine bildirmesi üzerine, arkadaşları ile uzun uzun görüşen Mustafa Kemal ise, psikolojik savaşla ilgili önemli bir yaklaşım sergiledi:
Şimdi paşaya gereken cevabı vereceğim. Fakat, bu ne gaflet, ne bilgisizlik ve ne görüş kıtlığı? Bir Fransız binbaşının gelişi güzel atıp tutmasından ibaret sözler. Sivasın işgali kolay şey mi? Fransızlar bunu hangi kuvvetini sevk ederek yapabilecek? Arkadaşlar buna nasıl inanabiliyorlar? Basit bir propaganda ve blöf karşısında arkadaşlarımızın mâneviyat kırıklığına (moral bozukluğuna) uğramaları şayanı hayrettir doğrusu!... Ne Sivası işgal edebilirler, ne de kongreye engel olabilirler.
Mustafa Kemal, her çağda örnek olacak azim ve iradesini yine kongre ortamında, Mazhar Müfitin omuzlarını sıkarak şu sözlerle ifade edecekti:
Mazhar Müfit, bu söylediğin şeyler tehlike teşkil etmez. Tehlike ancak azim ve imanına güvendiğim arkadaşlarımda gördüğüm bu zaaftadır.
Ali Galipi azarladı
Mustafa Kemal, daha sonra Ali Galipi Kolordu Kumandanlık Dairesine çağırttı ve gereken cevabı verdi. Mustafa Kemalin yüzü asık, kaşları çatıktı. Azarlayan bir nutuk çekti. Ali Galipin, Sivasta günlerce gizli faaliyette bulunmasını bayağılık olarak tanımladı. Süt dökmüş kediye dönen Ali Galipin yanında Mustafa Kemal, kükreyen bir aslan yavrusuna benziyordu. Ali Galip öylesine perişandı ki, sürekli ter döküyor ve yutkunuyordu. Birkaç kelime söylemek istedi ama Mustafa Kemal Paşa müsaade ve müsamaha etmedi. Kızgın biçimde ayağa kalktı, Size daha ağır muamelede de bulunabilirdim. Emekli bir asker olduğunuza saygı gösterip bu kadarla yetiniyorum. Aklınızı başınıza almaz, haddinizi bilmezseniz, dilinizi de tutamazsanız sonunuz kötü olur dedi. Paşanın sözleri Ali Galipin yüzüne tokat gibi iniyordu:
Askerler mert olur. Türk askeri ise mertlerden mert ve pek civanmert olur. Siz cihanın kabul ettiği bu kaideye istisna mı teşkil ediyorsunuz?
Alçaklar, caniler!
Mustafa Kemal, Sivas Kongresinin tamamladıktan sonra da (11 Eylül), dönemin İçişleri Bakanına bir telgraf çekerek, hak ettikleri biçimde çok ağır hakaretlerde bulunacaktı:
Alçaklar, caniler!
Düşmanlarla millet aleyhinde haincesine tertiplerde bulunuyorsunuz. Milletin kudret ve iradesini takdirden aciz olduğunuza şüphe etmiyordum. Fakat vatan ve millete karşı haincesine ve bıçaklarcasına harekette bulunacağınıza inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın! Galip Bey ve yandaşları gibi akılsızların ahmakça olan boş vaitlerine (sözlerine) kapılarak ve Mr.Nowill gibi milletimiz ve vatanımız için zararlı olan yabancılara vicdanını satarak yaptığınız alçaklıkların milletçe tatbik olunacak mesuliyetini göz önünde tutunuz! Güvendiğiniz kişiler ve kuvvetin akıbetini öğrendiğiniz zaman kendi akıbetinizle mukayeseyi unutmayınız!
Ne blöfe aldırır, ne tehditten korkarız!
Öfkesi dinmeyen Mustafa Kemal, gece yarısına doğru yorgunluk kahvelerini içtikten sonra, Mazhar Müfite (Kansu) döndü,
Hele bak şu Brüno gafiline. Bir iki kuru sıkı tehdit ve blöfle bizi yolumuzdan dönecek insan mı sanıyor bu zavallı? Biz ne blöfe aldırır, ne tehditten korkar, ne de siyaset manevra ve tuzaklarına düşeriz! dedi. Sonra da, milli mücadelenin kayıtlarını tutan Mazhar Müfite emretti:
Mazhar Müfit, hatıra defterine bu olayı da yaz. Merak etme utanmazsın!.. Yaz ve de ki, Mustafa Kemal ve arkadaşları Sivasa hareket edince Brüno ve arkadaşları Sivastan kaçtılar. Bu notu hatıra defterine bugün yazmanla, o gün yazman arasında hiçbir fark olmayacaktır.
Moralleri düzelen arkadaşlarının Paşam bizler, tek kurşun, tek tepe kalıncaya kadar çarpışacağız, diye ant içtik. Ya istiklâl ya ölüm, diyen bir millet de göz önünde mevcutken korkacağımız hiçbir şey yok yanıtını alan Paşa, bir efkar sigarası tüttürdü ve, Haydi Dağ başını duman almış marşını söyleyelim diyerek ayağa kalktı.
Gece yarısı ortalık Dağ başını duman almış marşıyla inlerken, milli mücadeleciler odalarına dağılıyordu.
