
Teslimiyet belgesine Başbakan Erdoğan ile birlikte imza atan Abdullah Gül, Meclis kürsüsünde AB için şöyle diyordu: Avrupanın Zenginler Kulübünün köşkünde, bahçedeki bir barakaya girdik diye sevinerek geldiniz.
Abdullah Gül, 1995 yılında TBMMnde bu AB için şöyle konuşuyor ve büyük alkış alıyordu!:
Siz o profesörün (Erol Manisalı) dediği gibi, Avrupanın Zenginler Kulübünün köşkünde, bahçedeki bir barakaya girdik diye sevinerek geldiniz. Halbuki ben, şunu hatırladım: Bizim atalarımız -bugün onların ruhunu yâd ediyor ve bugün onların davasını güdüyoruz- bir gün, Avrupaya nasıl gitmişlerdi, Osmanlı Avrupaya nasıl gitmişti? Avrupaya siz böyle gittiniz. Ben bunu karşılaştırarak doğrusu çok üzüldüm. Değerli arkadaşlar, Avrupa Parlamentosundaki münakaşaları takip edin. Türkiye oralarda nasıl rencide edilecek ve Türkiye oralarda nasıl kötü durumlara düşürülecek, göreceksiniz.
Serbest dolaşım yok...
Şimdi ben soruyorum; Yine Sayın Dışişleri Bakanı 1963 Ankara Antlaşması yürürlüktedir; biz ona dayanarak, bunları uyguluyoruzdediler. Peki, o antlaşmaya göre, 1986dan itibaren Türk vatandaşları Avrupada serbestçe dolaşmayacaklar mıydı? Bu hakkı niçin almadınız o zaman? Ankara Antlaşması, daha önce yaptığınız anlaşmalar bu hakkı verdiyse, niçin onlar diretiyor, Hayır, benim çıkarıma değildir; Türkiyede 10 milyon işsiz vardır; Türkiyenin nüfusu büyüktür, gelir Avrupayı işgal eder, istediği yerde oturacak, istediği işi yapacak. Ben bu imzaladığım, taahhüt ettiğim 1986 yılında uygulamaya girecek, dediğim antlaşmayı tanımıyorumdiyor da, siz nasıl oluyar da hâlâ 1963 Antlaşmasından bahsediyorsunuz?
Hiçbir direniş olmamaktadır...
1982 yılından itibaren, mâli yardım yapmayacak mıydı, Ankara Antlaşması veyahut da diğer anlaşmalara göre? Burada herşey tek taraflı olarak gitmektedir. Avrupanın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir; fakat Türkiyenin çıkarları söz konusu olduğunda, hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır. Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun, Türkiye Avrupa Birliğine girecek, Türkiye Gümrük Birliğine girecekanlayışıdır.
Halkın beyni yıkanıyor...
Avrupalının fert başına geliri nedir; 20 bin dolar civarındadır. Siz neyi alacaksınız, neyi alacaksınız? Alım gücünüz mü olacak? Ama bunların reklamı yapılacak. Eğer bugün reklam harcamaları 5 trilyonsa, 20 trilyona çıkacak. Tabii ki medya, tabii ki gazeteler, tabii ki televizyon kanalları bunu alkışlayacak, halkın beynini yıkayacak. (...) Şimdi neyin savunmasını yapıyorsunuz Allah aşkına? Hepimiz Türkiyede işsizlikten bahsetmiyor muyuz; hepinizin odasına gelen insanlar, bana iş, işdiye gelmiyor mu? Yarın göreceksiniz, batan sanayi karşısında, odanıza işdiye gelen insanların sayısı 10 misline çıkacaktır. Bunarı üzülerek söylüyorum; ama bunlar gerçektir. Türkiyede gerçek ilim adamları da bunları söylüyor; fakat televizyon programlarındaki müzakerelere bakıyorsunuz, oralara çıkarılan herkes, resmî yayın organı gibi, herkes, bir pembe tablo çiziyor. Niçin bir tane de, ilim adamlarından, politikacılardan, bunun farklı yanını söyleyenler çıkarılmıyor, konuşturulmuyor, halktan gizleniyor? Çünkü, Türkiyede çıkarcılar, bunun peşindedir. (RP sıralarından alkışlar.)
Yabancı sermaye çökertecek...
Yabancı sermaye gelecek, deniliyor. Doğru, yabancı sermaye gelecek; ama, yabancı sermaye Türkiyeye yatırım yapmak için gelmeyecek. Yabancı sermaye, rekabet karşısında sarsılan Türk sanayiini, fabrikaları, hisseleri, getirdiği birkaç yüz bin dolarla satın almak için gelecek. (RP sıralarından alkışlar.)
Kıbrıs gitti...
Kıbrıs meselesi Türkiye için dolaylı olarak bitmiştir; iddia ediyorum burada. Kırk yıllık Kıbrıs meselesi; çünkü, siz imza atmışsınız ve demişsiniz ki: 6 ay sonra, Kıbrısla AB arasındaki üyelik anlaşması başlayacaktır.Bu ne demektir; Avrupayı bilen herkes biliyor ki, 6 ay sonra, bir sene sonra, Rum Kesimi -ki, Avrupanın gözünde, Kıbrısı Rum Kesimi temsil etmektedir- ABne tam üye olarak girecektir. (...) Daha iki ay önce, Avrupa Konseyi Parlamentosunda alınan Kıbrısla ilgili karar, Türk Ordusunun işgalci olduğunu... Birleşmiş Milletlerin bile diyemediği hakareti yaptığı kararları aldılar. Dolayısıyla Kıbrıs davasının Brüksele taşınması, Yunanistanın, zaten yıllardır uğraştığı bir şeydi ve dolaylı olarak bitmiştir. (...) Bu millî davada, sizin burada, Ben de şöyle yaparımdemeniz bizi hiç ilgilendirmez; çünkü, onu yapabilecek gücü olmayacaktır Türkiyenin. Bunu söylüyorum. Eğer olsaydı, Türkiye, ABnden daha önceki anlaşmalardan doğan haklarını elde edebilirdi. (RP sıralarından Bravosesleri, alkışlar.)
Utandım...
Ne üzücüdür ki, dün, Brükselden dönen heyet burada, sözüm ona, göstermelik, neşeli şeylerle karşılandı. (RP sıralarından, Davulla, zurnaylasesleri.) Ben, kendi adıma utandım bundan. Davul zurnayla karşılandı. Türkiye içinde bitmiş, tükenmiş, ekonomiyi berbat etmiş, halkı yaşamıyor gibi yaşamaya mahkum etmiş, evet halkı yaşamıyor gibi yaşamaya mahkum etmiş bir hükümet, kendi halkına karşı başarılarıyla övünemiyor.
Düyun-u umumiye...
Kapitalist onlar... Düyun-u Umumiyeyi hatırlayın, tek parti devrinin ideologları, onları tenkit ede ede bu halkın beynini yıkadı. Fakat ne yazık ki aynı duruma Türkiyeyi düşürmekle meşguller.
Aynı yılın sonlarına doğru (13 Ekim 1995), aynı partinin (Refah Partisi) Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener de (AKP Hükümetinin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı) TBMM kürsüsünde dile getiriyordu:
Washington talimatları, Avrupa Birliği talimatları, IMF talimatlarıyla bu ülkede hiçbir şey halledilemez. (RP sıralarından Bravosesleri.) (...)
Bu paketler neyin nesi arkadaşlar? Bu IMFnin, Dünya Bankasının hazırladığı paketler ne işe yarıyor? Bu IMF, paketlerine Türkiyede yaşayan insanların sorunlarına çözüm bulmak için mi üretiyor, getiriyor, önümüze koyuyor?.. Yoksa, kendi ülkesindeki sermayenin çıkarlarını devam ettirmek için mi? Bunun çözülmesi gerekir.
IMF reçeteleri ile Türkiyenin hiçbir yere varamayacağı açıktır. IMF reçetelerine teslim olmuş bir başbakanla Türkiyenin sorunlarının çözülemeyeceği de açıktır.
Ne ilahî tesadüftür ki, iktidara geldiklerinden itibaren AKP Hükümeti de (Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı; Abdüllatif Şener de, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak!) aynı kaderi yaşadı ve Türkiyeye yaşattı!..
AKP Milletvekili Ramazan Toprak gibi, bu gerçeği gören bazı AKPliler durumu, AB, alacakmış gibi; biz de girecekmiş gibi yapıyoruz sözleriyle özetlediler.
Papazın heykeli önünde AB Anayasasına imza

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 29 Ekim 2004te İtalyanın başkenti Romada Avrupa Birliği Anayasasının imza törenine katılmıştı. Gül ve Erdoğan ikilisi, AB Anayasasına Hıristiyanlık dünyası için tarihi öneme sahip Campidolioda Papa X. Innocenizonun heykeli önünde imza atmıştı. İmza töreninin ardından Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Avrupa Birliği liderleriyle fotoğraf çektirmişti.
